13/06/2010 - OLAĞAN DEVRE - 11. Pazar Günü - C
1.Okuma
2Sam. 12,7-10.13 Mezmur 31 2.Okuma
Gal. 2,16.19-21 İncil Lk. 7,36 - 8,3
“Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar
da dünyadan değiller”. İsa bu sözleri Baba’ya söylemektedir ve şakirtlerin de
bunları duyduklarını bilmektedir. Bu sözleri onların
duyması ve bunun farkında olmaları gereklidir. Dünya ne
İsa’ya ne de kendisini O’na sunana sahip olabilir. Dünya,
Tanrı’nın Oğlu İsa’yı sevenlerin seçimlerine,
arzularına ve sevgisine karışmamalıdır. Onlar bu dünyaya ait değiller, hatta
İsa’yı kabullendiklerinden itibaren bu dünyadan
çıkmışlar. Dünya terimi, İsa ve Baba’nın sevgisine
yabancı olan insan ve şeylerden meydana gelen ortamı
anlatmaktadır. İsa da bu dünyaya ait değildir: Pilatus’un
önünde, Tanrı tarafından kendisine verilen krallık hakkında
konuştuğunda, bunu tekrar belirtmektedir. Krallığı bu
dünyaya ait değildir, dolayısıyla da dünyadaki krallar gibi kral
değildir. O, rekabet yapmamaktadır. O, Ürdün nehrine insanların
günahlarını omuzlarına yüklemek için girdiğinde dünyadan
çıktı. Çöle girerek, Şeytan’ın, Tanrı’nın
oğullarını etkilemeye çalıştığı tüm
ayartmaları da yendiğinde dünyadan çıktı. On iki yaşındayken
Tanrı’nın Sözünü dinlemek ve derinleştirmek için
Yeruşalim’deki tapınakta kaldığında da, dünyadan
çıktı. O halde İsa bu dünyaya ait değil ve ait olmak da
istemiyor, hatta onun etkisi altında bile kalmak istemiyor; tüm
insanların etkilendiği düşünce tarzlarını ve yapma
şekillerini yüreğine kabul etmek istemiyor. Onun düşüncelerinde,
arzularında ve sözlerinde daima yenilik vardır, kimsenin
bilmediği Tanrı’nın düşünce ve arzularının
yeniliği var. Bu yenilik başka bir dünyaya ait olduğumuzu
hissettirir, iman ve sevgi dünyasıdır. İsa kendisine iman
edenlerin, kendisiyle birlikte bu diğer dünyada olmalarını istiyor
ve imanlılar Onu kabul ederek ve severek bu dünyaya girmiş
sayılırlar. Bu sebepten İsa şöyle diyebilir: “Onlar bu dünyadan değiller”. Bunu
sevinç ve memnuniyetle söyleyebilir. Şu sözleri de söylediğinde
çehresinde aynı sevincin olduğunu tahmin edebiliriz: “Siz dünyanın tuzusunuz, ... siz
dünyanın ışığısınız”. İsa
şunu bildiriyor ve söylüyor, imanlılar sadece önemli olmakla
kalmıyor, tüm insanların yaşamı için, hatta
imansızların yaşamı için de, çok gereklilerdir.
Bugün Aziz Pavlus bize teselli edici bir gerçek
gerçekliği söyler bağışlar: ”Kişinin, Kutsal Yasa'nın gereklerini yapmakla
değil, ancak İsa Mesih'e olan imanla aklandığını
biliyoruz”. Bu bildiri ile Havari bizi kurtuluşa ve
Tanrı’nın affına kavuşturan yolun, iyi eylemlerimiz ve
çabalarımız olmadığını söylüyor. Bizler ise
normal olarak kendimizi dürüst, “tamam” hissetmek için bir şeyler
yapmamız gerektiği yanılgısına
kapılırız, o zaman kendi kendimize cezalar verir, haça gitmeler
veya başka iyi eylemler ararız. Kendi iyi niyetimize ve kapasitelerimize
güveniriz. Bu şekilde de gerçekten ağır bir suç
işlediğimizde, - ihanet, kürtaj, zina, insanlara büyük zarar verme
gibi… - , yaptığımız kötülüğü hiçbir şeyin
onaramayacağını anlıyoruz, o zaman moralimiz bozuluyor,
hatta ümitsizliğe kapılıyoruz. Aziz Pavlus bizi Tanrı’ya
hoş kılan şeyin, eylemlerimiz olmadığını
anlatmaktadır, açıkça yazıyor ki, tam bizi kurtarmak için
Tanrı’nın yolladığı Oğlu İsa’ya olan bağlılığımız
ve imanımız bizi kurtarabilir. Günahkar olduğumuzu fark
ettiğimizde veya vicdanımız bizi suçlayıp ümitsizliğe
sürüklediğinde İsa’ya güvenelim ve O’na dayanarak Baba’nın
yanına dönelim. İsa yaşamını bizim için sundu. Zaten
O, Ürdün nehrinde vaftiz olurken günahlarımızı omzuna aldı
ve haçta da taşıdı. Baba bizi affettiğinde bunu, haç üzerinde
bizim için feda eden İsa sayesinde yapmaktadır.
Günahlarımız çok ağır olabilir, onları işlerken
belki de farkında olduğumuzdan ağırdırlar,
aynısı Davut’un yaptığı gibi. O, İsrail
milletinin kralı idi ve yaptıklarının
ağırlığını sadece peygamberin yardımıyla
anlayabildi. Pişman olduktan sonra İsa’nın kurbanı
ışığında affedildi. Günahkar olduğunun
farkına varan ne yapmalıdır? İncil metni bizi
aydınlatır. İsa, O’nu seven günahkar kadını affeder,
çünkü o kadının sevgisinin çok büyük olduğunu anladı; o
kadar büyük ki, kadın onu saklamamakta, tersine yargılanma ve
birçokları tarafından hor görülme pahasına, göstermektedir.
İsa’ya olan sevgisi kadının İsa’nın yanına
gelmesini, O’nu dinleyip O’na itaat etmesini sağlar. Günahları
gerçekten büyük ve ciddi idi, bu sebepten de Tanrı’nın
affını ona vereceğini ümit ettiği İsa’ya büyük
minnettarlık göstermiştir. Evine Rabbi davet eden Ferisi ise
İsa’dan af beklemiyordu. Sadece meşhur birini davet etmiş olmak için
İsa’yı çağırmıştı veya iyi bir eylem yapmak
istiyordu! İsa için özel bir şey yapmamıştı, saf ve
mütevazi bir sevgi göstermemişti. Bunun sebebi de, İsa’dan ne af ne
de kurtuluş beklememesiydi.
Rab tarafından eğitilmiş olarak O’na
doğru saf ve derin bir sevgi ile koşuyoruz, özellikle de
işlediğimiz günahlar yüzünden üzüntü duyduğumuzda. Hiç bir
şey veya hiç kimse bizi İsa’yı sevmeyi engelleyemez. Ondan af
dilediğimizde özellikle O’na olan
bağlılığımızı daha derin bir sevgi ile
yenilemeye çalışalım. Elbette işlenen günah için acı
ve pişmanlık duymak yararlıdır ama en önemlisi
Baba’nın bize yolladığı Oğul’a sevgimizi yenilemektir.
Bu sevgi olmadan tövbemiz gerçekleşemez ve itirafımız meyvesiz
kalır. Tövbe ve itiraf gizemi İsa’ya olan sevgimizi
yenilediğinde tamdır ve meyve verir.