18/07/2010 -
OLAĞAN DEVRE - 16. Pazar Günü - C
1.Okuma Yar. 18,1-10 Mezmur 14 2.Okuma Kol. 1,24-28 İncil Luk. 10,38-42
“Nasıl ki, ey Baba, sen bende, ben de sende isem, onlar da bizde bir olsunlar ki, dünya beni
senin gönderdiğine iman etsin”. İsa, Baba’ya arzusunu bildirmeye
devam ediyor, oradaki öğrencileri ve gelecekteki öğrencileri için tek
arzusu var. Bu arzusunu da tam bir şekilde bildiriyor. Aslında
Baba'ya bunu bildirmek gerekmiyordu çünkü Baba, Oğul gibi insanların
ihtiyaçlarını bilmekte ama İsa bunu öğrencilerinin de
duymasında fayda ve gerekli olduğunu biliyor. Onlar da İsa ile
birlik içersinde olmak, Baba’nın hoşuna gitmek ve onlara baskı
yapacak büyük denenmeleri atlatmak için nasıl düşünmeleri gerektiğini
bu vesileyle öğreniyorlar. Öğrenciler, İsa’nın gerçek
öğrencileri olmak için Rabbin istediklerini bilmeleri ve birlik içersinde
olmaları gerektiğini bilmeliler. Sonra onlar sadece
Tanrı’nın her şeyi yapmasını beklemeyip o
gerçeğin her an günlük hayatta gerçekleşmesi için ellerinden geleni
yapmalılar. İsa söylediklerini tekrar ediyor. Öğrencilerinin tek
bir şey olmalarını istiyor, ama bu nasıl mümkün
olacaktır? “Baba, senin bende
olduğun ve benim sende olduğum gibi”. İşte göz önünde
tutulması gereken budur. İsa bunu talep etmektedir. İsa cesurdur.
Bu sözler ağzından çıkmamış olsa hiç kimse
bunları söylemeyi düşünemez, hayal edemezdi ve Tanrı’dan bunu
istemezdi. Bu cümlede söylenen “gibi” kelimesi sadece örnek
alınması gereken bir şekilde kullanılmamış,
aynı anda sebep anlamına da gelmektedir. Sanki “aynı
şekilde” veya “mademki” anlamına da gelmektedir. Baba ve Oğul
birbirlerinin içindeler, karışmadan ve kendi şahsiyetlerini ve
niteliklerini kaybetmeden… Göklerde olan Baba, yeryüzünde İsa’dadır
ve Onda insanlara olan sevgisini göstermektedir: İsa bu sevgiye sonuna
kadar uymakta, kendini ölünceye kadar sunmakta! İsa burada, yeryüzünde
Baba’nın yüreğindedir, göklerde Ondan mutlu olan, itaatinden o kadar
emin olan Baba Ona tüm güvenini verir ve sevgisinin tüm “gücünü” Ona iletir. O
halde şöyle bile denebilir: Tanrı, Oğluna “boyun eğmekte”
ve Ona görülen ve görülmeyen her şeyi, yeryüzü ve gökyüzünü emanet
etmektedir, yani yaşadığı yeri ve
hükümdarlığını, Ona emanet etmektedir.
Bu Pazar gününe “misafirperverlik” pazarı
diyebiliriz. Okumalar bu konu hakkında düşünmemiz için çok güzel ve
ilginç örnekler ve fikirler vermektedir. Göze çarpan en güzel nokta
insanın Tanrı’yı misafir edebileceğidir! Aynı zamanda
Tanrı’nın insandan kabul edilmeyi dileyecek kadar alçakgönüllü
olmasıdır. İbrahim çadırının yanından geçen
hacıları misafir etmektedir. Onları büyük bir sevgi, cömertlik,
cana yakınlıkla kabul etmektedir ve sonra hacı görünümünde
Tanrı’nın kendisini misafir ettiğini anlamaktadır. Bir
insan, Tanrı’yı besledi! Bir insan bunu bilmeden Tanrı'yı
evine kabul etti. Tanrı'yı büyük ve gerçek arkadaş olarak kabul
etti ve karşılığını aldı. Tanrı
İbrahim'in uzun zamandır istediği ve gerçekleşeceği
ümidin yok olduğu bir anda, arzularını gerçekleştirdi.
Karısı Sara, yaşlı olmasına rağmen uzun
zamandır bekledikleri ve bir türlü gelmeyen oğlu
doğuracaktır.
Misafirperverlik verilen bir armağandan çok
alınan bir hediyedir! Bu, İncil metninde de dikkati çeker. Marta
İsa’yı kabul eder ve O'na özenle hizmet eder. İsa,
Marta’nın davranışına ve kendisini misafir etme
şekline çok dikkat eder ve onu o kadar sevmekte ki onu iyilik dolu bir
şekilde azarlar. Doğruyu söylemek gerekirse İsa, Marta
tarafından O'na yapılan bir soruya cevap vermeyi fırsat bilir.
Bu soru İsa’ya karşı bir iddia ve kardeşi Meryem'e
karşı bir yargı içermektedir. Böylece İsa cevabı ile
gerçek misafirperverlik hakkında açıklama yapar. Kim şeylerle
çok ilgileniyorsa insanlara daha az dikkatlidir. Kim ne ikram edecek diye
meraklanıyorsa, cömertlikle yola çıktıysa da kibir, büyük
taslama, acele günahlarına düşebilir ve sonra
başkalarını yargılamaya ve mahkum etmeye kadar günah
işleyebilir. Yapılacak işler hakkındaki meraklar insanlara
olan dikkatinin yerini almaktadır. Rab, Marta tarafından değil,
Meryem tarafından Rab ve ilahi Öğretmen olarak
karşılandığını hissettirmiştir. Marta O'na
hizmet etmek istiyordu, Meryem ise Onun getirmeye geldiği Söz
armağanını kabul ediyordu. Meryem dinliyordu, İsa’nın
en ufak işaretine itaat etmeye hazırdı. Marta ise İsa’dan
itaat bekliyordu ve Meryem’in İsa’nın sözlerini dinlemeyip kendisine
yardım etmesini istiyordu. Sanki Marta, İsa’dan önemli imiş
gibi!
İbrahim misafirlerinin dediklerini dinliyor.
Meryem, İsa’yı dinliyor. Tanrı’nın insana söyleyeceği
bir sözü daima vardır: İnsanı kurtaran, yaşam veren,
teselli eden ve neşelendiren, bazen onu azarlayan veya yalnız
olmadığını hissettiren Söz vardır. Aziz Pavlus Sözün
Tanrı’yı ve gizemini tanıttığını
söylemektedir. Bu gizem saklı olabilir, ama biz onu hacımızı
taşıyarak yaşarız. Onunla içimizde Tanrı'nın
Oğlunun görüntüsü tamamlanır, çünkü O, Kiliseyi kurmak için ölecek
kadar acı çekti. Kilise, Tanrı’nın sevgisinin gizeminin kendini
gösterdiği yerdir, Tanrı’nın yeryüzünde kabul edildiği
yerdir. Rab İsa, Kilisede ve Kilise tarafından ilan edilir, sonra
imanlıların yüreğine girer ve onları dünya için bir
kutsamaya çevirir. 'Her nerede iki veya üç kişi benim adımla bir
araya gelirse, aralarında olacağım””: İsa her gün
Kilisesindedir, sadece kabul edilen gibi değil, aynı zamanda kabul
eden gibi!