01/08/2010 - OlaĞan Devre - 18 Pazar Günü - C

 

 

1. Okuma Vaiz 1,2; 2,21-23 Mezmur 94 2. Okuma Kol 3,1-5.9-11 İncil Lk 12,13-21

 

“Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar”. İsa, Baba’sına şakirtlerinden konuşmaya devam ediyor. Onlar dinlemekteler: ne anlıyorlar? Bizler de İsa’nın bu sözlerinden, hatta arzularından neler anlıyoruz? O, yücelikten konuştu, Baba tarafından yüceltilmekten bahsetti. Şimdi ise aldığı yüceliği şakirtlerine verdiğini söylüyor. Daha önce yüceliğin, Baba’nın sevgisini ve çehresini gösterme imkanı veya yeteneği olduğunu gördük. İsa günahkarla için ölmeyi seçtiğinde bunu daha güçlü bir şekilde belirttiğini gördük. Bunlar da birkaç saat sonra Zeytinlik Bahçesinde ve Golgota’da gerçekleşeceklerdir. İsa’nın şakirtlerine bırakabileceği daha büyük bir armağan yoktur: onlar da Tanrı’nın yüceliği olacaklardır, Onun mükemmel sevgisini, merhametini, iyiliğini göstereceklerdir. Bu sebepten şakirtler de kendilerini sunabilecek duruma gelmeli, kendi arzularından vazgeçip ölmeye hazır olmalılar. Bu şekilde yaşamlarında Tanrı’nın sevgisini, merhametini, sadakatini göstereceklerdir. Bu yolda ilerlerken “tek bir şey olacaklardır” ve Tanrı’ya benzer olacaklardır, yani Baba ile Oğul arasındaki sevgiyi yaşayacaklardır. Tanrı’nın güzelliğini ve iyiliğini yansıtmak için kendilerini inkar eden şakirtler “tek bir şey olacaklardır”, tıpkı Baba ve Oğul’un tek bir sevgi oldukları gibi. Hıristiyanlara bu konuşmalar yapıldığında, bunların kendileri için ulaşılamayacak zorlukta olduklarını söyleyenler olur ve bunların sadece kutsanmış kişilere göre olduklarını söylerler. Ben işte buna katılmıyorum, Hıristiyanlar sadece sütle mi beslenmeleri gerekiyor, büyüyüp de katı yiyecekleri hazmedemeyecekler mi? Hıristiyanların büyümesi engellenmemeli, eğitilmeliler, yoksa Kilisenin gelişmesi durdurulur. Kilise Allah’ın büyüklüğünün, güzelliğinin, sevgisinin mükemmelliğinin gösterildiği yerdir. Sevginin mükemmelliği de sadece İsa’nın yaşadığı sevgisinin örneğini izleyerek ve aramızda Onun, Babası ile yaşadığı birliği yaşatarak gerçekleştirebiliriz. Rabbi tanıyan yarı yolda duramaz; içsel yaşamında ve göklerdeki Baba’ya benzerlikte ilerleyerek O’nun ardından gitmeye devam etmelidir!

 

Pavlus’un Koloselilere mektubunda söylediği sözleri Paskalya’da duymaya alışığız, ama onları bugün de duymak mutlaka bizim için faydalıdır: daima İsa’nın Ölümünün ve Dirilişinin meyveleriyiz ve her an yaşamımızın en önemli ve en güzel kısmının burada, geçici şeyler arasında, değil de, Rabbimizin olduğu yerde, olduğunun bilincinde olmalıyız. Burada Mesih İsa’nın yüceliğinde kazanacağımız yeni yaşam için hazırlanıyoruz. Bu sebepten “dünyevi yönleri öldürün”, yani bedenimizin ve onun ihtiraslarının üzerine dikkatleri çeken arzuları, düşünceleri ve davranışları bırakmalıyız, çünkü bunlar ruhumuzu ve başkalarıyla huzurlu ilişkilerimizi mahvederler. Bu, aramızdaki ilişkiler için geçerlidir, ama, aynı zamanda, aynı imanımızı veya kültürümüzü, sosyal çevremizi paylaşmayan herkesle olan ilişkilerimiz için de geçerlidir. “Burada ne Yunanlı ne de Yahudi vardır” yani imanımızın veya sevgimizin ayrıcalıklar yaratması düşünülemez; herkese Vaftizle kazandığımız yeni yaşamı göstermeliyiz, yani, herkese Tanrı’nın sevgisini gösteren kişiler olmalıyız.

İlk okuma ve İncil metni, değişik ama tamamlayıcı şekillerde, dünyevi şeylerden etkilenmemizi önleyerek ve göksel yaşamı arzulamamızı sağalayarak, tövbemize ‘yüreğimizin yenilenmesine’ yardım etmektedirler. Vaiz’in düşüncesini hem bilgeli yaşlı kişilerin ağzından, hem de kendi çıkarlarından, paradan veya zenginlikten etkilenmeyen gençlerin ağzından dinliyoruz. Her yerde boş gurur, kendini beğenmişlik saklanmaktadır. Bu da, bir aldatma, bir boşluk, bir hayal kırıklığıdır. İş, zenginlik, yorgunluk, eğlence, sorumluluk her birimizin günlük uğraşlarıdır; eğer bu gerçekler yaşamımızın en önemli şeyleri haline geliyorlarsa veya yaşamımızın tek desteği ve amacı oluyorsa, bunlar gerçekten büyümemize ve gerçek barışa bir engel teşkil edeceklerdir. Gerekli ve önemli şeylerle ilgilenmeliyiz ama yüreğimiz daima göğe bakmalıdır, o zaman karşılıklı ilişkilerimiz de güçlenir, sağlıklı ve sevinç kaynağı olurlar. Yoksa İsa’ya bir avukatmış gibi yönelen insana olanlar başımıza gelir. Kardeşi ona kardeş gibi davranmamıştı, nitekim mirasının tümünü ele geçirmişti. Elbette bu kardeş adaletsiz ve açgözlüdür, ama alınan ve hakkı yenilen kardeş de bu kadar kızmamalı çünkü miras yaşamına bir şey eklemeyecekti, onun yaşamı, ne olursa olursun, Tanrı’nın ellerindedir. Kısa ve gerçekçi bu meselin sonunda İsa, “Topladığın bu şeyler kime kalacak?” diye soruyor. Gerçekten de dinlenmeye, yemeye, içmeye, eğlenmeye başlayanlar var ve sonunda bir beyin kanaması veya kanser ile kendini hastanede buluyor, tüm zenginlikleri de onu hiç bir şeyden koruyamıyor. Zenginlikleri biriktireceğine, fakirlere ve eziyet çekenlere yardım edip, onların sıkıntılarını azaltarak göklerde hazineler biriktirmiş olsaydı, daha iyi olurdu. Göklere arzu ile bakmak gerçekten hepimize iyi gelir!