08/08/2010 Olağan Devre - 19. Pazar Günü - C
1. Okuma Bilgelik
18,6-9 Mezmur 32 2. Okuma İbranilere 11,1-2.8-19 İncil Lk 12,32-48
“Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik
içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin
gibi onları da sevdiğini anlasın”. İsa, Baba’ya şakirtlerini birlik
içersinde görmeye devam etmek istediğini söylemekte ısrarlı. O,
şakirtlerin arasında sadece sevgi, güvenen ve itaatli bir sevginin
olmasını ve hiçbir şekilde egoizmin olmamasını
istemektedir. Bu sebepten de İsa onlarda kalabilmek istiyor ve bunu
Baba’dan diliyor. Nasıl Baba Onda kalıyorsa aynen O da
şakirtlerinde böyle kalmak istiyor. İsa’da hiçbir
kıskançlık mevcut değildir, çünkü gerçek sevgide
kıskançlık yoktur. Kim seviyorsa herkesin sevmeyi bilmesini ister.
Eğer İsa her şakirdinin içinde yaşıyorsa, onların
birlik içersinde yaşayabilmesi için hiçbir engel olmayacaktır: tüm
şakirtler tek yürek ve tek ruh olacaklardır. Onların hiçbiri
mükemmel değil ve asla mükemmel olmayacaktır, her biri zayıf ve
günahkar, fakat buna rağmen İsa Baba’dan onlar için mükemmel bir
birliği istemektedir! Her bir şakirdinin çeşitli kusurları
var, sevgide ve imanda halen çok zayıflar: gerçekten de birazdan hepsi
kaçacaklar ve acısını paylaşmayıp hacın dibinde
olmayacaklar. Ama onlar zayıf olmalarına rağmen birlikleri
Baba’nın mükemmel bir armağanı olabilir: onlar birlik içersinde
yaşayabilirler ve birbirlerine itaat edip, güvenebilirler. Onların
birliği yeryüzünde insanların tanımadığı, sadece
gökyüzünde Baba’nın ve Oğul’un yaşadığı
hayatı gösteren bir ufak pencere olabilecektir. Tanrı’yı, ve
özellikle sevgi olan Tanrı’yı dinlemek istemeyen dünya tanımak
istemediğini görecektir ve şaşıracaktır. Herkesin
görebileceği bu yeni yaşam iman etmeyenlerin yüreğine etki
edecektir ve onlar da imana açılabileceklerdir. Kim İsa’nın,
şakirtleri tarafından birbirlerine itaat edecek kadar çok
sevildiğini görüyorsa, İsa’nın sadece bir insan
olmadığına iman edecektir, Onun Tanrı’dan gelen gerçek
Tanrı olduğuna ve bu Tanrı’nın, günahkârları da
sevdiğine inanacaktır. Kim şakirtlerin birlik içersinde
yaşadığını görüyorsa, İsa’yı Baba’yla
birleştiren tanrısal sevgiyi görmektedir. Ancak ve ancak imanda
gerçekleşen bu birlik sayesinde şakirtler misyonerdir: yani dünyaya
gerçek ve tek Tanrı’yı müjdeliyorlar. Bu müjde bir doktrin veya soyut
sözler değil, görünebilen ve yaşanabilen bir tecrübedir. Kendi
içersinde sevgi ilişkisi yaşayan bu Tanrı şakirtleri
sayesinde kendi ışığını ve sevgisinin
ısısını, daima bölücünün hükmettiği dünyamıza
yaymaktadır. Şakirtler sayesinde herkes aydınlanıp
kurtulabilir.
İman,
insanın büyük zenginliğidir. Onsuz basit birer hayvan gibi olurduk,
geleceksiz ve ümitsiz. Tanrı’ya olan imanımız sayesinde
Tanrı’nın saygınlığına yakın oluruz ve
(bize) sadık ve devamlı olan güçlü bir sevgiye bürünürüz. Aynı
zamanda imanı yaşamak bizleri bir çelişki işareti haline
getirir ve dolayısıyla çevremizde “düşman” kişiler olur. Bu
sebepten imanlı hep tehlikededir. Bu tehlike özellikle imanında ve
Allah’a güveninde denenmesidir; Yukarıdan Gelen’in
ışığını yüreğinde
taşıdığı için alay edilebilir ve hor görülebilir.
Bazen fiziksel olarak zarar görebilir, hatta öldürülebilir. Bu sıkça oldu
ve olmaktadır.
Mesih’ten
bir yüzyıl önce yazılan Bilgelik Kitabının yazarı
Tanrı’ya gerçekten inananların zor durumunu iyi bilmektedir.
Onların durumu Mısır’da İsrail halkının
yaşadığı duruma benzemektedir. Bu halk, kendini
kötülüklerden ve haksız kanunlardan daima korumalıdır korumak
mecburiyetindeydi ve sadakatinin gücünü duadan ve Allah’ı övmekten
almaktaydı. İbranilere Mektubun yazarı tam İbrahim’den
başlayarak birçok gerçek iman örneğini anlatmaktadır.
İbrahim iman eden insanın en güzel örneğidir çünkü Tanrı’ya
imanını, sadece dışarıdan gelen tehlikeler
arasında değil, aynı zamanda Allah’ın Sözünü araç olarak
kullanan denenmeleri arasında yaşadı, ve onları da yendi.
Bazen bu Söz sanki çelişkiliydi, ama bu Sözü veren Allah çelişkide
değildi. Eğer Allah insandan bir şey diliyorsa, O bunun sebebini
bilmektedir; gerçekten de Tanrı zeki ve dikkatli insanın
görebileceğinden ötesini görebilmektedir. İbrahim, tam oğlu
İshak’ı kurban olarak sunarken bizlere çok kuvvetli bir iman
örneği vermektedir. İshak tek mirasçısıdır, fakat
babasının sadece topraklarını değil,
babasının her şeye kadir ve insanları seven Allah ile
yaşadığı tecrübeyi de miras almalıdır.
İsa’nın
şakirtleri kendilerini düşünme ve kendi güçleri ile kendini kurtarma
denenmesinin kuvvetli olduğu bir dünyada yaşamak mecburiyetindeler.
Evet, onlar, Allah’a layık olmak için, kendilerini unutmalıdır;
bunu da, dünyevi güvenceleri, burada, dünyada huzuru aramaktan ve sahip olma
arzusundan vazgeçerek gerçekleştirecekler. “Mallarınızı satın, sadaka olarak verin; göklerde
tükenmeyen bir hazine yapın...”. Rab döneceği zaman
şakirtlerinin dünyevi şeylere kapıldıklarını
değil, O’nu beklediklerini görmek isteyecektir. Dünyevi şeylere fazla
önem vermek şakirtleri şiddete, birbirlerinden faydalanmaya
yönlendirebilir, sevgi ise kendisini düşünmekten kurtarır, bundan hür
bir hayatta yaşayıp parlar. “Hazır olunuz!”. Gel, Rab İsa!