05/09/2010 - Olağan Devre - 23. Pazar Günü - C

 

 

1.Okuma Bilg. 9,13-18   Mezmur 89    2.Okuma Fil. 1,9-10.12-17   İncil Lk. 14,25-33

 

“Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar”. Dünya ne İsa ne de Baba ile birlik içindedir. Ama İsa’nın şakirtleri ve aynı Baba’nın oğulları olan bizlerle de birlik içersinde olamaz. Bunu aziz Yuhanna da ilk mektubunda söylemektedir: “Dünya Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor” (3,1). Biz imanlılar herkesi sevme ve herkes için yaşamımızı verme misyonumuzu unutmadan daima uyanık olmalıyız. Herkesi sevmek, etrafımızdakilerin düşünme ve eylem tarzına katılmak demek değildir. Sevmek, daima Baba’nın ve İsa’nın sevgisini, dolayısıyla O’nun düşünme ve görme tarzını vermektir. Sevgimizin gerçek, yani Kutsal Ruh tarafından ilhamlınmış olmasını istediğimizden, iman etmeyenler ve Kutsal Ruh tarafından yönlendirmeyenler ile, yani dünya ile, karşı karşıya gelmekteyiz. “Dünya bizi tanımıyor”: Kiliseye karşı gelindiğinde, takip edildiğine, iftira edilip nefret edildiğine şikayet etmemiz boşunadır. Kim İsa’yı sevmiyorsa ve Tanrı’yı Baba olarak kabul etmiyorsa bizim bakış açımızı ve düşünme tarzımızı anlayamaz. Tanrı’nın oğlu ve kardeşlik yaşamımızın kanunlarını paylaşmak zordur, karşılıksız ve affeden sevgiyi paylaşmak ise imkansızdır. Tanrı’ya iman etmek O’ndan öğrenmeyi ve bilgeliğinin tavsiyelerine uymayı gerektirir. O halde imanımız ve Rabbe olan bağlılığımız yüzünden karşılaştığımız zorluklara şaşırmıyoruz. İsa bize bunları önceden haber verdi ve “kurtlar arasında kuzular gibi” yaşayabilmemiz için güç verdi. Biz dünyayı da sevmek için Tanrı’yı seviyoruz ve emirlerine uyuyoruz, böylece O’nu daha derinlemesine tanıyoruz. Gerçekten de “O'nun buyruklarını yerine getirirsek, O'nu tanıdığımızdan emin olabiliriz. «O'nu tanıyorum» deyip de O'nun buyruklarını yerine getirmeyen yalancıdır ve kendisinde gerçek yoktur. Ama O'nun sözüne uyanın Tanrı’ya olan sevgisi gerçekten yetkinleşmiştir. Tanrı’da olduğumuzu bununla anlarız” (1Yuh. 2,3-5).

 

“Büyük bir kalabalık İsa ile birlikte yol alıyordu”. İlk bakışta sanki İsa onları kendisini izlemekten vazgeçtirmek istiyor. O’nu izleyen kalabalık, “kalabalık” olma ve kalma riski altındadır. Yani O’nu izleyen, başkalarının yardımını ve onaylamasını hissedebilir; belki de sadece bunun için İsa’yı izlemektedir. Bugün de bu böyle değil mi? Birçok kişi kendisini Hıristiyan demekte sadece çünkü etrafında pek çok kişinin Kiliseye gittiğini ve Kilise tarafından düzenlenen etkinliklere büyük grupların katıldıklarını görüyorlar. Ancak bu gruplarda bazı kişiler İsa’yı kabul etme hakkında hiçbir karar almamışlardır. Onlar için İsa kalabalığı toplayan biridir ve orada, sorumluluk almadan, İsa’ya aşık olmadan, etraftan faydalanmaktalar. İsa’nın O’nu izleyenleri tartmasını gerekiyor; onlar neyi izlemekteler, O’nu mu, kendi zevki mi? Bu sebepten de İsa O’nun gerçek şakirdi olmak için gerekli şartları açıkça bildirmektedir. Onun şakirdi olmak için O’na doğru tam bir sevgi beslemek gerekiyor, O’nu her şeyden çok, herkesten çok sevmek gerekiyor. Ne doğal olan anne ve baba sevgisi, evlat sevgisi, ne de kutsal olan karı koca sevgisi engel olmalıdır. Kendini sevmek de, tamamen yok olmalıdır, yoksa bu bizleri bazı şeylere, alışkanlıklara, rahatlıklara, arkadaşlıklara bağlı tutacaktır, bu şekilde de İsa’yı izlemek için yapılması gereken adımları atmamız ve İsa’nın isteklerine cevap vermemiz engellenecektir. İsa, Onunla birlikte yürüyebilmek için, Öğretmeni ile şakirdin gerçek bir ilişkisi için, gerekli olan şartları anlamamız için iki mesel anlatmaktadır. Herhangi bir önemli ve sorumluluk gerektiren bir işe başlamadan önce, akıllı ve bilgeli bir kişi bunu gerçekleştirecek durumu, parası, enerjisi var mı diye hesaplamalıdır, yoksa boşa çalışabilirdi. Sen İsa’nın şakirdi olmak istiyor musun? Dünyevi şeylerden vazgeçmeyi bilmiyorsan, buna hiç girişme! Rab’bin bize teklif ettiği şeyleri biz anlayamıyoruz veya anında anlayamıyoruz. Çünkü Tanrı’nın bilgeliği bizi aşmaktadır; bu da bize, ona itaat ettiğimizden sonra, verilmektedir. Bu sebepten Tanri’nın arzusunu anlamaya çalışalım, şüphesiz o, kendi düşüncelerimizden daha iyi meyve verecektir.

Bize bunun somut bir örneğini aziz Pavlus vermektedir; o, arkadaşı Filemon’a hiç yapmayacağı bir hareket teklif etmektedir. Sadece kölesine kaçışını affetmesini değil de, onu şefkatle, Rab’de bir kardeş gibi kabullenmesini de öneriyor. Bu Tanrı’nın arzusudur, kabul edecek olan için ilk bakışta bu düşünülemez gibi gelmektedir, ama İsa’nın tanığı olabilmesi için tek yoldur. O halde Filemon, Rab’bin gerçek şakirdi olmak için, kendisini, düşünce tarzını, fikirlerini, iknalarını inkar etmelidir. Hiç bir insan ona bu şekilde davranmayı tavsiye etmeyecekti. Ama Tanrı’nın bilgeliği insanların yollarını düzeltmektedir ve İsa’ya tanıklık etmek yeni ve değişik davranışlar için düşünülemez bir güç olmaktadır.