19/09/2010 - Olağan devre
- 25. Pazar Günü - C
1.Okuma Amos 8,4-7 Mezmur
112 2.Okuma 1Tim 2,1-8 İncil Lk 16,1-13
“Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye
senin adını onlara bildirdim ve bildirmeye devam edeceğim”. Bu duayı İsa daha önce de Baba’ya yöneltti:
şimdi duasını bitirmek üzereyken tekrar ediyor. İsa için
şakirtlerin Baba’yı tanımaları ve tanımaya devam
etmeleri çok önemlidir. İsa, Baba’sının adını tanıtmak
için gerekeni yapıyor, yani Onun gerçek kimliği, sevgisinin tamlığını
ve mükemmelliğini tanıtıyor. Oğul İsa, bizim de Baba
diye hitap ettiğimiz Baba’sının çehresini göstermeye devam
ediyor. Bir gün İsa sadece Oğul’un Baba’yı tanıtabileceğini
söylemişti, çünkü sadece Oğul Baba’nın yaşamına
katılıp, tamamen isteğini yerine getiriyor,
dolayısıyla da, sadece Oğul Baba’yı büyük, derin ve gerçek
bir samimiyetle tanıyor. İsa’ya
yaklaştığımız, düşündüğümüz veya dua
ettiğimiz her defa O bizleri Baba’nın sevgi gizemine girmemizi
sağlamaktadır. Bu bizim büyümemiz, olgunlaşmamız, içsel
hürriyetimiz için gereklidir ve sağlıklı, iyileştiren
ilişkiler kurmamızı sağlar. Şimdi İsa, bize
Baba’yı tanıtmak istemesinin sebebini de söylüyor: “Bana beslediğin sevgi onlarda olsun,
ben de onlarda olayım diye”. İsa, yaşamının ve
misyonunun varış noktası olarak bizim değişimimizi
görmektedir, neredeyse Tanrı’ya, yani sevgisine ‘dalmamızı’
görmektedir. Nitekim bizlerin Hıristiyan yaşamı vaftiz ile
başlar, yani Kutsal Üçlü-Birliğin yaşamına dalmamızla
başlar. Bunun anlamı Baba’nın Oğul’a olan sevgisini
paylaşmaktır. Bu tören ile bir yürüyüş başlar ve bu
yürüyüş ancak Baba’nın sevgisiyle dolu olacağımızda
sona erecektir, yani İsa’nın Baba’ya dediği: “bana beslediğin sevgi gibi”
seveceğimizde sona erecektir. Bizim iman yaşamımızın
niyeti, duamız, Kilisenin Kutsal Gizemlerine katılmamız, sevap
eylemleri, fedakârlıklar, hacımızı taşımakta
çektiğimiz yorgunluk, hepsinin amacı Baba’nın Oğul’a olan
sevgisinin içimizde yerleşmesidir. İsa Baba’dan şunu diliyor:
içimizde de sevgi olan ilahi yaşamın olması. Bizde Baba’nın
İsa’ya olan sevgisi varsa, içimizde hem Baba’nın yaşamı var
hem de Oğul içimizde yaşıyor demektir. Tanrı’nın
evlatları olmak bu şekilden daha gerçek ve daha yoğun olamaz,
hatta sadece bu şekilde gerçekten Baba’nın evlatları oluruz.
Bugünkü okumalar Hıristiyan imanı ile diğer dinler
arasındaki büyük farklardan biri üzerine dikkatimizi çekmektedir.
Günümüzde, ulusların hareketinden dolayı, çevremizde de doğu
dinlerinin, Hindistan ve çevresinin inançları çok yayıldı. O
kültürlerden gelen düşünce, müzikler ve jimnastiklerle veya bazı
tıbbi şekillerle aramıza aldatıcı bir şekilde
yayılmakta ve tüm dikkatleri kendimize, içsel hareketlerimize,
duygularımıza, bedenimizin rahatlığına çekmeye
çalışmakta. Bildirilen amaç, “kendini iyi hissetmektir”, kendini
gerçekleşmiş hissetmek, daima ve her ne pahasına olursa olsun,
rahatlık ve refah içinde yaşamak; açıklanmayan amaç ise birçok
uluslararası şirketin kazancıdır. Kim Hıristiyan
yaşamını yaşıyorsa kendisini “kurtarmayı”
düşünmez, herkesi kardeş gördüğünden, onlara Tanrı’nın
sevgi işaretlerini vermeye çalışır, bu acı verse ve
yorucu olsa da.
Peygamber Amos, Tanrı’nın adına konuşarak, sadece kendi
iyiliklerini düşünenleri ve kendi varlıklarını
arttırmak için başkalarının acılarını
kullananları azarlıyor. Elbette Tanrı bu tarz
davranışları onaylamaz. O, fakiri ve muhtaç olanı seven
Tanrı’dır, öksüze ve dula dikkat eder, onlara özen göstererek
onların üzerine eğler. Nitekim İsa “acayip” hikayesini şu
sözlerle tamamlıyor, “Dünyanın
aldatıcı servetleriyle kendinize dostlar edinin de, bu servet yok
olunca onlar sizi ebedi konutlara kabul etsinler”! Rab’bin önerisi,
zenginliklerimiz varsa, bunları fakirlerin, yoksulların, kendine
bakamayanların iyiliği için kullanmamızdır. O, bizim
zenginliklerimize “aldatıcı” ve “başkasının”
diyor. Niçin aldatıcı? Gerçekten bazen zenginlikler
sahtekârlıkla elde edilmiş olabilirler, daima değilse de. Ama
zenginlikler yine de aldatıcıdırlar; onlar bize mutluluk ve
güven vereceklerini sanırız, ama normal küçük bir rahatsızlık
hem sevincimizi hem de güvenimizi sarsabilir! Zenginlik bize refah veriyor
hayaline kaptırır, ama onu elimizden kaçırmamak için
gösterdiğimiz egoizm bizleri kötü hissettirir ve huzursuz kılar.
Gerçekten de zenginlik, aldatıcıdır. İsa
zenginliğin, “başkasının”, yani başkalarına
ait olduğunu da söyler. Çünkü biz onlara sadece geçici olarak sahip
oluruz; herhangi bir şey almak için onu vermeliyiz ve öldüğümüzde de
başkasına bırakmak zorundayız. Kendilerini
Tanrı’nın sevgisine emanet eden fakirler göklerde olduklarında,
kendilerine iyilik edenleri kabul etmeye gayret edecekler. Bu sebepten İsa
şöyle diyor, “... onlar sizi ebedi konutlara kabul etsinler”. Bu
dünyadaki malları kullanmamız şekli, imanımızın
ölçüsünü göstermektedir. “Küçük
şeylerde sadık olan kişi, büyük şeylerde de sadık
olur”. Biz bu cümleyi şöyle anlayabiliriz: kim, zenginliklerini sevmek
için kullanarak, Tanrı’ya olan imanını göstermiş olursa,
Rab’bin güvenine sahiptir, öyle ki Rab ona Kilisede hizmet etmek için önemli
karizmalar, yani ruhsal armağanları bağışlıyor.
Rab’be böyle hizmet etmekle elde ettiğimiz sevinci kimse bizden alamaz!
Aziz Pavlos’un tavsiye ettiği dua, Baba’ya göstereceğimiz
sadakatte ve alacağımız kararlarda bize destek verir. Dua,
geçici olmayan şeylere, Baba’dan söz ettiği ve verdiği için bizi
aldatmayacak gerçek zenginliğe doğru yönelmemiz için büyük bir
yardımdır.