03/10/2010 - olağan devre 27. Pazar günü - C -
1.Okuma Hab. 1,2-3;2,2-4 Mezmur 94
2.Okuma 2Tim. 1,6-8.13-14 İncil Lk. 17,5-10
“Rabbimize tanıklık etmekten çekinme ya
da onun uğruna tutuklu olan benden utanma, fakat Allah'ın gücüyle
İncil'in uğruna benimle birlikte sıkıntıları
paylaş”. Bu cümleyi
havari Pavlus, sadakatli öğrencisi Timoteus’a söylemektedir. Bu
öğrencinin bulunduğu durum, şu anda bizlerin bulunduğu
durumdan belki çok farklı değildi. Kendimizi Mesih’in Çarmıha
gerilmiş Olanın şakirtleri olarak göstermek ve O’nun
öğrettiği gibi davranmak, hor görülmemize ve uzak tutulmamıza
sebep olabilir. Başka yerlerde imana gelen kardeşlerimizin
çektiği acıları bilmek, yaşadıkları çevrede
gördükleri baskıları, engelleri, onların toplum
dışına itilmelerini, hatta mahkum edilmelerini duymak bize çok
yardımcı olabilir. Eğer imana yeni gelmiş kadınlar ve
erkekler, İsa sebebiyle şiddet ve haksızlıklar
görüyorlarsa, niçin ben imanımı göstermekten ve dolayısıyla
gelecek sonuçlardan çekiniyorum?
Yaşamak için
iman gereklidir; iman, egoistlikten, kıskançlıktan, öç almaktan bile
gelen içgüdülerin etkisinde yaşamamamız için şarttır.
İsa, kendilerine karşı günah işlediği
kardeşlerine af etmekte zorluk çeken ya da bunu yapmayı bilmeyen
havarilerine cevap vermektedir. Af edebilmek için iman şarttır. Çok
olması şart değildir; iman ölçülemez: bizler
imanımızı ölçebilecek ölçü aletine sahip değiliz. Ne zaman
ki az iman veya çok imandan konuşuyoruz, onu tanımadığımızın
ve uygulamadığımızın işaretidir. Oysa diyebiliriz
ki, yaşamımızın seçimlerinde ve karalarımızda
daima veya sadece bazen imanı kullanıyoruz. Nitekim İsa hardal
tohumu kadar ufak bir imanın yeterli olabileceğini söylemektedir;
böyle bir tohum gerçekten ufaktır, önemli olan, onu kullanmaktır!
Küçük bir iman eylemi yap ve büyük eserler göreceksin, daha doğrusu
Allah’ın kendisine güven göstererek O’na Baba gibi davrananlar için büyük
eserler gerçekleştirdiğini göreceksin.
Allah’a iman, her
zaman itaat ve sevgidir, derin ve kök salmış bir sevgidir. Kim
seviyorsa itaat eder, kim severek itaat ediyorsa da mükafat beklemez. İsa
bunu kısa bir hikaye ile anlatır; İşinden dönen hizmetkar
yine çalışır, yorgunluğunu bir görev olarak görür ve bundan
kaçmayı hiç düşünmez. O hizmetkar kendisi için hiçbir şey
aramaz, çünkü bir hizmetkar gibi değil de, bir oğul gibi sevmektedir.
Bir oğul karşılıksız sever, çünkü babasının
ona evlat gibi davrandığını bilir. İşte
imanımız budur: itaate, alçakgönüllülüğe devamlı bir dürtü
olmalıdır, meyvesini görmeden de, sevildiğine emin
olmaktır.
Böyle bir iman
bize yaşam verir; peygamber Habakkuk’un bugün dediği gibi, iman,
yaşam kaynağıdır. Bu peygamber zor ve acılı,
şiddetli ve haksız durumlardan konuşmaktadır. Kim iman
ediyorsa, korkmamalıdır, çünkü iman eden Allah’ın sevgisinin
gücüne güvenebilir. Bu sebepten Timoteus da, zorlukların ve zulümlerin
arasında güvenle yürüyebilir, çünkü o, iman ve sevgi doludur. Bizler de
günün her saatinde ve her eylemimizde imanımızın etkili
olmasını sağlayalım. İmanımız kesintili bir
ışık olmamalı, devamlı ve sabit olmalıdır.
Eğer böyle olmasa, iman değil de hesap, bazı avantaj
arayışı olurdu. Eğer iman devamlı değilse, itaat
etmek için kullanılan sevgi bir evladın kine benzemezdi; sahibinin
sevincini değil de, maaşını bekleyen bir hizmetkarın
kine benzerdi.
Bizim hizmetimiz,
Allah’ın Hükümdarlığının içinde ve Allah’ın
Hükümdarlığı içindir; bu amaç için hizmet edebilmek büyük bir
onurdur. Bu yorgunluk için işbirliği yapmaya devam etmekten daha
büyük mükafat da yoktur. Bizim açımızdan layık ve kabiliyetli
‘aletler’ olmaya çalışmalıyız. Bunun için de
yüreğimizi ve imanımızı arındırmalıyız.
Eğer dünyevi putlar bizleri ilgilendiriyorsa Allah’a hizmete açık
olamayacağız ve Kilise için yapacağımız her görev bize
ağır gelecektir, özellikle de karşılık
almayacağımız durumlarda! Saf ve kutsal bir şekilde
sevebilmek için, imanımızı güçlendirelim!