24/10/2010 –
OLAĞAN DEVRE 30. Pazar Günü - C
1.Okuma Sirak 35,12-14.16-18 Mezmur 33 2.Okuma
2Tim 4,6-8.16-18 İncıl Lk 18,9-14
Kendi kendimize şu soruyu sorabiliriz:
“Hıristiyanlar kimlerdir?” Başka bir dünyanın
vatandaşı mıdırlar? Evet ve hayır. Hristiyanlar
diğerlerinin yaşadıkları yerde ve aynı şekilde
yaşarlar, diye anlatır Diognetus’a yazan, ama diğerleri
onları değişik görürler, Hıristiyanların
yaşamının farklı olduğunu hissederler. İsa’ya
sevgi, yaşamı değiştirir. İsa’yı sevenler kötülüğün
mevcudiyetini doğal olarak hissederler, diğerleri bunu görmese de.
Kim İsa’yı seviyorsa, O’nun için yaşamak ister ve
başkalarına da bu sevgiyi iletmek ister. İsa’ya olan sevgimizin
nasıl doğduğunu anlamayız: bazen bir tecrübe, bir
karşılaşma, bir dua anından sonra, bir rüyadan bile veya
hastalıktan, bir korku anından sonra doğabilir. Her takdirde bir
noktada bu sevginin yüreğimizde doğduğunu keşfederiz ve
doğuşunun, bizim bir başarımız değil de, bedava
verilmiş bir armağan olduğunu görürüz. Biz bu sevgiyi ciddiye alabiliriz
ya da yok olmaya bırakabiliriz. Ekinci hikayesi neler olabileceğini
görebilmemiz için bir yardımdır: İsa’ya sevgi, bir tohum
gibidir. Daha kök salmadan kuşlar tarafından yutulabilir,
güneşin ısısıyla yanabilir veya dikenler arasında
boğulabilir. Açıkçası, onu korumazsak ve yüreğimizde en
önemli yere oturtmazsak hemen yok olabilir veya orada kalarak maddi
arzularımız sebebiyle veya insanların hoşuna gitme
arzumuzdan ölebilir. Ne zaman ki İsa’yı sevmeye başlıyoruz,
içimizde doğan bu sevgiyi yüreğimizin derinliğinde muhafaza
etmeye çalışmalıyız ve İsa’yla samimiyet içersinde
baş başa geçireceğimiz uzunca anlarla, yani şahsi dua ile
onu beslemeliyiz. Aynı zamanda da bizim tecrübemizi paylaşanlarla
buluşarak onu beslemeliyiz. Rab kendisi bize bu insanları
tanıştırmaktadır. Zamanında Bakire Meryem’e kuzeni
Elizabet’in de böyle özel bir iman anı yaşadığını
bildirmişti. Aynen Şam yolunda aziz Pavlus’a da Ananya’ya
yüreğini açmasını tavsiye etmişti. Ben de Rab’be
şükrediyorum çünkü O’nu sevdiğimi hissettiğim anda yoluma bana
hemen arkadaş ve sırdaş olacak birini koymuştu. Gerçekten
de İsa’ya olan sevgimiz yüreğimizi Kutsal Ruh’a açar ve O, birlik
ruhudur. Kim İsa’yı seviyorsa doğal olarak, kendi gibi
İsa’yı sevenleri arar: Bu da, yaşamımızı içeriden
yönlendirmeye başlayan Kutsal Ruh’un eylemidir. Emmaus’a giden iki
şakirt de, İsa’yı tanıdıkları anda gece geç
olmasına rağmen, hemen Yeruşalim’e diğerlerine
tecrübelerini anlatmaya koştular.
Aziz Pavlus, öğrencisi Timoteus’a
yazarken, duayı aynen İsa gibi gördüğünü gösterir. İsa için
duanın doruk noktası kendisini sunmasıydı. İsa, “Ben kendimi onlar için sunuyorum” demişti
ve Aziz Pavlus da, “Ben onlar için kurban
olarak sunulmaktayım” dedi. İman için öldürülmek Pavlus’un
duasının doruk noktasıdır, Tanrı’ya yapılacak en
büyük sevgi göstergesidir ve İsa’nın duasına en çok
yaklaşanıdır. Pavlus, Rabbe “göklerde,
hükümdarlığında” ulaşacağına emin, orada
bütün arzuları ve tüm duası – onu terk etmiş olanlar için
duası bile - gerçekleşecektir.
Ben Sirak’ın kısa metni de duadan
bahseder; hem öksüz veya dul kadın gibi muhtaç olanların duası
hem de onlara yardımcı olanların duası, Tanrı’nın
yüreğine ulaşır ve dokunur: “Yoksulun
duası bulutları aşar” ve “Yüce
Allah gözlerini onun üzerine çevirinceye kadar yoksul, duasına son vermez”.
İsa da bu
konu üzerinde öğretilerine devam ediyor: bazı insanlar dua ederken
Tanrı’ya daha çok önem vereceklerine kendilerine önem verirler. Bunlar
kendilerini Tanrı’dan önemli sanırlar, bunu açıkça söylemeseler
de. Hatta, kendilerini O’nun yerine koyarak, başkalarını
yargılamaya ve mahkum etmeye kalkışırlar. Ne zaman ki biri
başkasını yargılayıp mahkum eder – mahkûm edilen büyük ve ciddi günahlar işlemiş
olsa da – onun, dua etmediğinin ve dua etmeyi bilmediğinin, dua
ederken Tanrı ile ilişkiye girmediğinin işaretidir.
Eğer o, dua ile gerçekten Tanrı ile ilişkide olsa, her
şeyden önce kendi günahı görürdü ve alçakgönüllü olurdu ve
Baba’nın merhametinden etkilenirdi. İsa dua etme şeklimizin nasıl
olması gerektiğini anlatmak için bir mesel anlatır. Bu mesel
televizyonda büyük bir cinayet işlemiş birini gördüğümde
aklıma gelir: zavallıcık, belki de şimdi o kişi, büyük
bir alçakgönüllülükle, dua etmektedir ve duası Tanrı tarafından
kabul edilmektedir! Onu yüreklerinde ölüme mahkum edenler Tanrı’dan uzaktalar,
hatta, “başlangıçtan beri katil” olan Şeytana daha yakınlar. Ben de, görünüşte imansız ve sevgisiz
olan insanlarla karşılaştığımda ve Baba’ya
doğru yöneldiğimde, dikkatli olmalıyım: daima alçakgönüllü
kalmaya dikkat etmeliyim. Tanrı tövbe eden günahkarların
duasını seve seve kabul etmektedir, çünkü pişmanlık dolu
bir duadır. Eğer ben meseldeki o vergi görevlisinden öğrenirsem,
benim duam da kabul edilir. Bugünkü Mezmurun sözlerini benimseyeyim:
“Rab, kalbi kırık olanlara
yakındır ve ruhu bitkin olanları kurtarır.
Rab, kullarının ruhunu
kurtarır, ona sığınanlardan hiç biri ceza görmeyecektir”.