31/10/2010 - OlaĞan Devre - 31. Pazar Günü - C
1.Okuma Bilg.
11,22 - 12,2 Mezmur 144 2.Okuma 2Sel. 1,11 - 2,2 İncil
Lk. 19,1-10
İsa’ya olan sevgimiz içimizde doğduğu
andan itibaren O’nu daima daha çok tanımayı istememize sebep olur. O,
neler yaptı bilme arzumuz doğar, nasıl
yaşadığını, neler söylediğini öğrenmek
isteriz. İncil’i ararız ve seve seve okuruz, neredeyse tek nefesle.
Sonra çok şey anlamadığımızı fark ederiz ve bize
onu açıklayacak birilerini ararız. Böylece İncil’in bazı
sözleri ve cümlelerinin bize saklı olan bazı anlamları
olduğunu anlarız. Böylece İsa’ya olan sevgimiz sebebiyle O’nun
etrafında toplanmış bir cemaate katılmış oluruz.
Bir Hıristiyan tek başına Hıristiyan olamaz, bunu çok
eskiden beri aziz Kilise Babaları söylerdi. Bir Hıristiyan diğer
Hıristiyanları arar, yoksa Rabbini ve Önderini tanıyamaz.
Gerçekten de Rabbi tanımak için tavsiyelerini ve emirlerini
yaşamalıyız, bu emirlerinin de en büyüğü ve ilki şöyle
demektedir, “Birbirinizi seviniz”. Bu
sebepten cemaat şarttır, herkes için ilk sırada İsa sevgisi
olan, canlı bir cemaat şarttır. Bir cemaate
yaklaştığımızda, bu cemaat ne kadar güzel ve sevgi
dolu olsa da, zaman zaman zorluklarla karşılaşabiliriz. Bu
zorluklar doğruyu ayırdetmeye alışmamıza ve
sabırlı olmamıza sebep olurlar. Bir cemaatin zorlukları
bizleri İsa’ya, haçına yaklaştırırlar ve O’nun
acılarını anlayıp paylaşmamıza sebep olurlar.
Hiçbir cemaatin hiçbir üyesi günahsız ve kusursuz değildir. Gerçekten
de Rabbin her öğretisini yaşayabilecek kadar olgun hiç kimse yoktur.
Günahlar ve kusurlar acı verirler, fakat acı, iman, sabır ve
sevgiyi yaşamamıza sebep olur. Bu sebepten cemaatte haçlar
taşımaya alışılır, bunlar kimi zaman hafif kimi
zaman ağır olurlar. Böylece İsa’nın yaşamına
katılmak somut bir şekil alır ve O’nu tanımak daha içsel
olur, yani O’nu tanımak sadece entelektüel bir düzeyde veya sadece O’nun
hakkında bir şeyler bilmekle kalmıyor. İsa’yı sevmek
ve O’nun ardından gitmek artık bayağı ciddi bir “iş”
oluveriyor, elbette bu, sevinç vermektedir ama aynı zamanda yorucudur.
Kendi şahsi ilgi alanlarımızı, ekonomik ve hırslı
arzularımızı muhafaza ettikçe bu ciddiyetin ve yükümlülüğün
farkında bile olmuyoruz, çünkü kendimizle meşgul oldukça
İsa’yı sınırlı bir yerde bırakıyoruz ve O’na
sadece dua saatlerimizi ve katıldığımız birkaç
duayı ayırıyoruz. Ama ilgi alanımız İsa’nın
vaaz ettiği “Tanrı’nın Hükümdarlığı” ise o zaman
tüm yaşamımız O’na emanettir, O’na aittir ve günahın yükünü
hissederiz; hem kendi hem de başkasının günahını,
özellikle de imanlı cemaatin günahlarının ağırlığını
hissederiz.
Ne kadar çok günah görmek mecburiyetindeyiz ve onlar sebebiyle ne kadar çok
acı çekiyoruz! Gördüğümüz cinayetler ve büyük haksızlıklar
karşısında bazen kendi günahlarımız ufak gibi gözükür
bize. Tanrı her şeyi görür ve her günahın ağırlığını
bilir, bizim ufak gözüken günahlarımızı da; gerçekten, böyle
günahlar da, tekrar edildiklerinde, daha ağır günahlar için zemin
hazırlamaktadır. Ama biz halen canlı isek ve dünya halen var
ise, bu, Tanrı’nın çok merhametli olduğunun işaretidir. O
çok merhametlidir ve “günah
işleyenleri yavaş yavaş uyarır”. Tanrı’nın bu
merhameti nereden gelmektedir? Elbette insanın iyiliğinden
değil, O’nun kendisinin, yaratıklarına olan büyük
sevgisindendir: onlar, Tanrı’ya ait olmalarına rağmen, tam kendi
ve etrafındakilerin günahlarından dolayı bozuldular ve
zayıf kaldılar. Bilgelik Kitabının bize verdiği mesaj
çok önemlidir; İsa da bunu yaşadı ve
karşılaştığı büyük günahkarlara davranışıyla
bize iletti.
Bugün İsa’nın Zakkay ile karşılaşmasını
da okuduk. Bugün İsa’yı Zakkay ile başbaşayken görmekteyiz;
Bu kişi, yaşadığı şehirde herkes tarafından
tanınıyordu ve ondan korkuluyordu. Onun hırsızlık
etmesine kadar sürükleyen egoizmi ile zenginliklerini biriktirmişti.
Zenginliklerin, insan yüreğini tatmin edemediklerini çok iyi bilmekteyiz;
zaten Zakkay da mutlu değildi. Mutsuzluğu, arayış içersinde
olmasını ve arayışı sayesinde şehrinden geçen
İsa’ya dikkatli olmasını sağlıyor. O’nun geçişini
görme fırsatını kaçırmıyor ve insanların kendi
hakkında düşünebileceklerini hiç önemsemiyor.
İsa mezmurun şöyle söylediğini biliyor: “Rab, O’na seslenenlerin, samimi yürekle O’nu arayanların
yanındadır”, bu sebepten, Zakkay’ın güçlü ve kararlı
arzusunu görünce, durur. Şimdi kalabalığın ne
düşünebileceğine önem vermeyen, İsa’dır: Zakkay’ı
yargılayanlar ve mahkum edenler, şimdi O’nu da yargılayıp
mahkum ediyorlar. Kimse, günahkar olarak sayılan Zakkay’a
İsa’nın ilgisini ve sevgisini benimsemiyor. Nitekim kimse
Tanrı’nın yaratıklarına olan sevgisine katılmaya
hazır değildir. Bilgelik Kitabının, “İnsanların günahlarına, onlar sana
yaklaşsınlar diye göz yumarsın” söylediği gibi, Tanrı’nın
Oğlu İsa da Babası’nın yaptığını tam
olarak yapar. O, her şeyden önce merhamete önceliği verir ve
merhametle, ilgi gösteren Zakkay’a ilgi gösterir, günahkarın
kurtulmasını isteyen Babası’nın sevgisine itaat eder.
Sevgi, sevgi doğurur: Zakkay İsa’ya olan sevgisi sayesinde fakirleri
sevmeye başlar ve yüreğinde, hayatının tümünü
aydınlatabilen ayırt etme yeteneği doğar: artık
parayı değil de, Rab’bi sever. Hırsızlıkla elde
ettiklerini iade etmeye ve yeni bir yaşama başlamaya karar verir.
Onun kararı, bizim bugünkü kararımızdır; biz de, aziz
Pavlus’un yazdığı gibi, “Rabbimiz
İsa’nın adını” yüceltmek istiyoruz. Günahkarlara
merhametle davranarak ve kendimizi de, merhamete muhtaç olan günahkar olarak
tanıyarak, O’nu yüceltiyoruz!