14/11/2011 - Olağan Devre - 33. Pazar Günü - C
1.Okuma Mal.
3,19-20 Mezmur 97 2.Okuma 2Tes. 3,7-12 İncil Lk.
21,5-19
Havarilerin İşleri Kitabını örnek
alarak din eğitiminin, vaftiz olabilmek için, pişmanlığa ve
yaşam değiştirmeye bir yardım olduğunu görürüz. Bu
şekilde de, yaşam yeni bir boyut ve yönü kazanır. Yaşam
anlamı da daha net olur. İsa’nın ölümünü duyanlar ve
dirilişine inananlar için ilk adım emirleri öğrenmek,
Tanrı’nın istediği gibi olabilmek için davranma şekillerini
benimsemektir. Daha sonra ise, vaftiz olduktan sonra, girdikleri gizemi
anlayabilmeleri için de, başka bilgilere ihtiyaçları olacaktır.
Birçok şey yaşandıktan sonra anlaşılır, bunu
İsa da Petrus’a ayaklarını yıkamayı istediğinde
söylemişti: “Daha sonra
anlayacaksın”. Vaftizde ve diğer Gizemlerde ne
gerçekleştiğini anlayabilmesi için, katılan kişi her
şeyden önce yeni bir şekilde yaşamaya yardım edilmeli,
sonra da, katıldığı yeniliği ayırt etmeye
yönlendirilmelidir. Yaşamın yönlendirilmesi ve
anlaşılması artık din eğitimi değildir, buna
“mistagoji” denir. Grekçeden gelen bu kelime “saklı olan şeyleri
anlamaya yönlendirme” veya “kutsal gizemleri yaşamaya yönlendirme”
anlamına gelir. Kutsal gizemler doğal olarak
anlaşılamazlar, çünkü onlar Peder Tanrı’nın
kurtuluşumuz için yaptığı ve yapmaya devam ettiği
şeylerdir. Aziz Pavlus, Tanrı’nın yüzyıllar boyunca
tasarısını sakladığını ve bunu sadece Mesih
İsa aracılığıyla belirttiğini söylemektedir. Kim
Mesih İsa’ya iman ettiyse ve Kilisenin Gizemlerine katılarak
İsa’ya bağlandıysa, eğer yardım edilirse, hem kendi
yaşamında, hem de Kilisenin yaşamında Tanrı’nın,
dünyanın yararına nasıl
çalıştığını görüp anlayabilir. Çoğumuz
çocukken vaftiz olduk ve maalesef aramızdan birçok kişi,
İsa’nın ölüm ve diriliş gizemini benimsemelerini tamamlamaya
fırsatları olmadı veya yardım görmediler. Aslında bu
benimseme vaftiz olabilmek ve olduktan sonra vaftize uygun yaşayabilmek
için şarttır. Bu sebepten günümüzde Hıristiyanlar
eğitildiklerinde sadece “mistagoji” yapılamaz: bu bilgiler, din
eğitimi ile güçlendirilmelidir. Hatta bazen İsa’nın ölüm ve
diriliş müjdesinden başlamak gerekir.
Derbe şehrini ziyaret etme fırsatım oldu. Aziz Pavlus buraya
ilk iki misyonerlik yolculuğu esnasında uğramıştı
(Hav.İşl. 14 ve 16). Bu şehir, ilk yolculuğunda tek
zulmedilmediği şehirdir. Günümüzde ise burada sadece birçok
yıkık harabe var ve onlar da toprak altında
kalmıştır. Sadece ot ve dikenlerin yetiştiği çorak bir
tepe! Orada aklıma İsa’nın, Yeruşalim mabedinin
taşlarının ne kadar güzel olduklarını gösteren
havarilerine verdiği cevap geldi: “Bazı
günler gelecektir ki, gördüğünüz her şey yıkık dökük
olacaktır”. Bu söz kilisenin bakımı için bir şeyler
yapmaya kalkıştığımda hep aklıma gelmektedir:
binalar için sıkılmamalıyım, Allah’ın
hükümdarlığına hizmetlerini düşünmeliyim.
Bugün İsa bakışlarımızı varış
noktasına çevirmemize ve yürüyüşümüzde dikkatimizi bozabilecek
güzelliklere dalmamamıza yardım etmek istemektedir. Varış
noktası, peygamber Malaki’nin dediği gibi, hiçbir şey ayakta
kalmayacak olan “o gündür”. Hatta
varış noktamız, Babamız ve yargıcımız Allah
ile karşılaşmamızdır. Bizi yargılayacak olan
Babamızın kendisi ise korkmuyoruz çünkü bir baba yargılarken
evlatlarını hep haklı çıkarmaya çalışır. O
halde Oğlunu kabul ederek, evlatları olarak tanınmaya
çalışalım! Fakat İsa’yı kabul ettiğimizde dünya
bizi kötü yargılar. Gerçekten de dünyada O’nun adı sebebiyle zulüm
edilebiliriz. Bunu bize O’nu kendisi söylüyor. Tarihin her devresinde, son
zamanlar dahil bu Sözün gerçekleştiğini görürüz. Bu yirminci
yüzyıl da Hıristiyanlara karşı bir kin dalgasıyla
başlamaktadır. Sanki onlar insanlık için zararlı ve
tehlikeli kişiler! Dünya azarlanmayı ve doğruya yönlendirilmeye
dayanamıyor. Ayrıca fark ediyor ki, imanlıların
yaşamı dünyaya ait olanların yalanları ve
hatalarını gün ışığına çıkartıyor.
Yaşamın birçok yönü, cinsel yaşamdan tutun, evlilik, aile
yaşamı, sosyal ve ekonomik alana kadar İncil’e göre olan
düşünme şekli, egoist bir şekilde yaşayan ve
onaylanmalarını isteyenler tarafından kendilerine
karşı bir mahkum gibi sezilmektedir. Biz Hıristiyanlar evlilikte
sadakatsizliği kabullenemeyiz, cinsel hürriyeti, sosyal
tertipsizliği, adaletsizliği, iş sömürüsünü onaylayamayız.
Bütün bunlar artık normal ve tartışılmaz
davranışlar olarak görülürse de. Hıristiyan kişi cinsel
dürtülerin kontrol altında tutulmasına değer verir, onları
evlilik Gizemiyle Allah’ın kutsaması altına koyar, buna
karşı çıkan büyük veya küçük ayartmaları yenmek için gayret
ederek, eşine sadakatli olmaya çalışır,
yaşadığı ortama sevgi verir ve sadece kendi ekonomik faydasını
düşünmez. “Anne babanız, kardeşleriniz bile sizi ele
verecek... Ne var ki, başınızdaki saçlardan bir tel bile yok
olmayacaktır”! İsa’nın bize temin ettiği Baba’nın
sevgisine ve imanımıza dayanarak, sadakat yolunda yürümeye devam
edelim. Bunun, sadece kendimiz için değil, bizi mahkum eden dünya için
bile, kurtuluş aracı olduğunu bilmekten mutlu
olacağız.