21/11/2010 - Olağan Devre - 34. pazar Günü

MESİH İSA EVRENİN KRALI BAYRAMI - C  -

 

 

1.Okuma 2Sam. 5,1-3 Mezmur 121 2.Okuma Kol. 1,12-20 İncil Lk. 23,35-43

 

İmanımızın belli “işaretleri”ni veya “eylemleri”ni yaşayabilmenize ve anlayabilmenize yardımcı olmak isterim. Bu “işaret-eylemler’ aracılığıyla Kilise Tanrı’nın gizemine ve bizi kurtaran O’nun sevgisine “dokunabilme” imkanını müminlerine verir. Kısacası size şunu söylemeye çalışıyorum: kutlayıp katıldığımız Kutsal Gizemleri Tanrı’nın gözüyle incelemeyi başarmayı isterim. Eminim ki tek başıma bunu pek beceremeyeceğim, ama Kutsal Ruh aklınızı aydınlatarak ve yüreklerinizi ısıtarak, gizemlerin yaşamınıza yeni bir şekil ve güç vermelerini sağlayacaktır. Yedi Kutsal Gizem, iman gizemleridir, yani kim kendini Baba Tanrı’ya emanet etmek istiyorsa veya ettiyse, onun katıldığı kutsal işaret-eylemlerdir. Kim kendini Tanrı’ya emanet ediyorsa kendini yüreğiyle emanet eder, içsel kararıyla kendini O’na sunmaktır. İman, sadece Tanrı’nın varlığını kabullenmek değildir, iman her şeyden önce O’nun Babamız olduğunu tanımaktır ve O’nun, yaşamımızın kaynağı ve varış noktası olduğunu kabul etmektir, attığımız her yeni adımda O’na güvenmektir. Tanrı ile içsel ilişkimizi derinleştirmek de yeterli değildir: “İnsan yürekten iman etmekle aklanır, imanını ağzıyla açıklamakla da kurtulur” (Rom, 10,10). Bunu aziz Pavlus yazmaktadır. Yürekten iman etmek yaşamda önemli bir adımdır: Bunun sayesinde aklanabiliriz, yani Tanrı’ya, hoşuna gidecek bir şekilde yaklaşabiliriz, Adem’in itaatsizliği ile kaybettiği yeri yeniden kazanabiliriz. Ama havari bunun da yeterli olmadığını söylemektedir. Kurtuluşa ulaşmalıyız. Kurtuluş derken ne demek istiyoruz? Petrus, Son Yemek esnasında, insanlar tarafından yargılansa da, İsa’nın ardından gitmeye kararlıydı: Bunu İsa’ya kararlılıkla söylemişti, ama verdiği sözü tutmayı becermedi. Petrus İsa’yı seviyordu, ama İsa’yı Başkâhinin evine doğru götürdüklerinde, kendisini “uzak” tuttu ve bahçede “kölelerle birlikte ateşin yanında durmuş ısınıyordu”. Petrus kendini İsa’nın şakirdi olarak göstermeye niyeti yoktu, bu yüzden onu bir hizmetçi kız tanıdığında, hemen inkar etti ve yine inkar etti ve sonunda Rabbi tanıdığını “lanet ederek ve ant içerek” inkar etti. Petrus henüz dünyanın etkisinden olan kurtuluşa ulaşmamıştı. Ben de kendimi İsa’nın arkadaşı olarak göstermek istemediğimde aynen kurtuluşa ulaşmadığımı gösteriyorum. Kurtuluşumuz sadece ölümden sonra cennete ulaşmamız değildir, aynı zamanda şimdi de, bu dünyada tanıklık ederken imanda hür ve güçlü olmamızdır. Bu yüzden aziz Pavlus şöyle demektedir: “İnsan, imanını ağzıyla açıklamakla kurtulur”.

 

Kim insanlara kral olabilir? Kim kendini onların üstüne koyabilir? Nasıl oluyor da insanlar bir başkasının hükmünü kabullenir? Bu tarz sorulara birçok cevap gelebilir. Değişik birlikte yaşam biçimlerinde, daima, çoğunluğun arasında, bazı özellikleri, yetenekleri veya otoritesi sebebiyle dikkat çeken ve kabullenen birileri vardır. Birçok insan ise karar vermeyi beceremez, sadece bir rehberin örneği yada sözü sayesinde karar alabilirler. Allah’ın kendisi, Kutsal Kitapta, diğerleri ile ilgilenme kapasitesinde olan bazı kişilerden konuşur. Onlar, özellikle zayıfları birlik içersinde tutar ve korurlar, yaşamları için gerekeni bulmalarına yardım ederler; Allah, bu kişilere çoban diyor. Hatta, kendisine bu lakabı yakıştırır. O, halk için kendisinden bu yetkiyi alanlara da örnek olur. Bunlardan biri Davut’tu. Allah ona şöyle dedi, “Sen halkım İsrail’e rehberlik edeceksin, sen İsrail’in başı olacaksın”. Ama “çoban” olan da deneniyor ve hata işleyebiliyor, kendini her şeyin sahibi sanabiliyor. Aynen dünyevi krallar gibi. Bu, Davut’un başına bile geldi. Sonra oğulları ve soyundan gelenleri de böyle davrandı. Böylece halk arasında bir insanın değil de, Allah’ın kendisi yeniden kral olması isteği doğdu, çünkü sürüyü kendini düşünmeden güdebilecek tek çoban O, olabilirdi. Halk arasında Allah’ın Hükümdarlığının arzusu doğdu, ve küçükleri ve fakirleri daima çok seven Allah da yüreğine göre bir kral göndereceğine söz verdi; O, Allah’ın Hükümdarlığı denilecek bir hükümdarlık kuracaktır. Biz biliyoruz ki bu kral Nasıralı İsa’dır! İsa, Allah tarafından “kendi” çoban kralı olarak tanıtıldı; O, kalabalıklara can verebilecek kabiliyette olduğunu, onları şiddet, haksızlıktan uzak, kendi faydasını aramadan birlik içersinde tutabileceğini gösterdi. Bugün O’nu haç üzerinde görüyoruz: Herkes O’na, “kendini kurtar!” diyor. Bir çobana, “kendini kurtar” denebilir mi? O’na şöyle diyormuş gibi olur: Kuzularınla ilgilenme, onları kurdun etkisi altında bırak, kendi yaşamını düşün. “Eğer Yahudilerin kralı isen kendini kurtar”: İsa ise, gerçek “Yahudilerin kralı” olduğu için ve dolayısıyla da, tüm dünyaya ışık olduğu için, kendi dünyadaki yaşamını düşünmeden, egemen olmaktadır, hatta yaşamını, herkesi şeytandan kurtarmak için sunuyor: O’nun kurbanı sayesinde Allah bizlere günahlarımızdan ve egoizmin, güç, zevk, para gibi çeşitli etkilerinden kurtulma imkanını veriyor. O halde bizler şöyle diyeceğiz: “Ey İsa, kendi Krallığının Ülkesine geldiğin zaman, beni hatırla!”. Bunu, alçakgönüllülük ve sarsılmaz imanla söylüyoruz.