08/02/2004 – Olağan Devre - 5. Pazar Günü - C
İlk
Okuma İşaya
6,1-2.3-8 Mezmur 137
İkinci
Okuma 1Corinzi 15,1-11 İncil Luka 5,1-11
Bizim Allah’ımız acayip bir Allah: sadece
günahkar, daha doğrusu kendini günahkar bilen insanlardan faydalanmak
istemektedir. Bugün, büyük peygamber İşaya ve havariler Petrus ve
Pavlus gibi kuvvetli şahısları konu alan metinleri dinledikten
sonra vardığımız sonuç, bu olabilir. Bu insanlar
aralarında çok değişik olmalarına karşın
onları benzer kılan iki özellikleri vardır: Allah onları
çağırmıştır ve günahkarlardır.
İşaya, meleklerin görüntüsünü görünce ve aynı anda, Hıristiyanların
ayinin en merkezi anında övgü duası olarak kullandıkları “Kutsal, Kutsal, Kutsal, evrenin
Tanrısı. Gökler ve yerler şanınla doludur” ilahisini söylediklerini
duyunca Allah’ın huzurunda olduğunu anladı.
Meleklerin güzel sözleri, daima biraz egoizm
taşıyan konuşmalarımızın iffetsizliğini
göstermektedir. Allah’a hitap etmek için kullandığımız
sözler bile kendimize olan ilgimizi, problemlerimizi ve bedenin arzularına
yöneliktir. Sözlerimiz egoizmle
süslenmiş, günahkar dudaklardan çıkmaktadırlar. İşaya
bunu anlamaktadır ve Allah’ın çağrısını ret etmek
için yeterli bir sebep olduğunu düşünmektedir! Ancak Allah’ın
onu hizmete çağırmasını önleyememektedir. İnsan
dudaklarının arınması ve Allah’ın sözlerini
bildirebilmesi için Allah’ın yolları vardır. Allah için
insanın günahı aşılmayacak bir zorluk değildir.
İsa da her insanın günahkar
olduğunu bilmektedir ve şakirtlerini de günahkarlar arasından
bulması gerektiğini de bilmektedir. İsa Simon’un
kayığından halka hitap ettikten sonra Simon’un ve
arkadaşlarının alçakgönüllülüğünü ve
itaatkarlığını denemek için ağları tekrar
atmasını istemektedir. Simon zoraki de olsa itaat eder ve
itaatkarlığı hemen mükafatlandırılır. Ancak
mükafatı yorgunluk getirir ve yeni tehlikeler doğurur: ağlar
yırtılma tehlikesi içindedir ve Simon yardım ister,
kayıklar da batma tehlikesi içindedir. İsa’nın mucizesi ne
acayiptir. Büyük bir mükafattır ancak çalışma ve iman
gerektiriyor, çünkü her şeyi, zenginlikleri ve yaşamı dahil
güvensiz kılıyor.
Simon bir şey, hatta iki şey
anlamıştır: Allah’ın önünde olduğunu ve günahkar
olduğunu anlamıştır. Simon ne günah işledi? Belki hiç
bir zaman çok kötü şeyler yapmamıştır, ancak kendini
düşünen ve zenginlikleri arayan biri olarak Allah’ın bedava ve
sadık sevgisinden uzaktı. O,
Allah’ın azizi, Mesih’in yani İsa’nın yanında olmaya
layık olmadığını anlar.
İsa onu rahatlatır: “Korkma” der. Sanki
“Gerçekten Allah’ın huzurundasın ama O, günahkar olsan da senin
yanına gelebilir” demektedir. Allah’ın yanında olan günahından
kurtulur ve Peder’in sevgisiyle iş birliği yapabilir. Ve işte,
Simon ve arkadaşları her şeyi, hatta bereketli balık
avını da bırakırlar. İsa onları
zenginleştirmek istemedi, onları kendine çağırmak istedi. Simon’un elleri ve kalbi serbest
kalınca, Rabbi takip edebilir, günahkar olduğunun bilincinde
olmasına rağmen O’nun yanında kalabilir. İsa, Simon’u ve
arkadaşlarını “insan avcısı” yaparak büyüklüğünü
göstermektedir. Onlar insanları belirsizlikten, günahın ve egoizmin
yarattığı tehlikeden , ölümden kurtaracaktır ve
Allah’ın Oğlunun emin ellerine teslim edeceklerdir.
Aynı görevi aziz Pavlus’da Korintos
halkı için gerçekleştirmektedir. İkinci okuma bize , onun
imanla, itaatkarlıkla ve alçakgönüllülükle onlara İncil’i
müjdelediğini göstermektedir. İncil, iyi haber, müjdedir, birçok
şahitleri vardır, özellikle de on iki tane havari. Pavlus Kilisenin
takipçisi olmuştur, yani büyük bir
günahkardır, imanın sözlerini bildirmeye veya yazmaya layık
değildir. Bunun için seçtiği ve sevdiği Allah’ın lütfünü de
tecrübe etmektedir. Allah daha önce kendisine karşı gelen
kişileri, havari yapmaktan çekinmiyor. Tersine onların tövbesi
insanın hayal edebileceğinden daha büyük bir iyilik ve hikmeti
göstermektedir. Bunun için Pavlus
kuvvetle ve kararlılıkla İsa’nın ölümünü,
dirilişini vaaz etmektedir. Çünkü
bu olaylar gerçek Allah’ı tanımanın ve sevgisinin
gerçekliğinin garantisidir.
İşaya’nın , Pavlus’un ve Petrus’un
olayları bizler için Allah’ın sonsuz merhametini gösteren ve O’nun
çağrılarına açık olmamıza yardım eden
aydınlık fenerler gibidir. Biz hiç bir zaman layık
değiliz, ancak
küçüklüğümüzden ve zayıflıklarımızdan faydalanıp
büyüklüğünü göstermek istiyorsa , Onu engelleyemeyiz.