22/08/2004 Olağan Devre  21. Pazar Günü C

İlk Okuma                        İşaya 66,18-21  Mezmur                        116

İkinci Okuma                        İbranilere 12,5-7.11-13   İncil   Luka 13,22-30

İbranilere mektup Allah’ın terbiye etmesinden bahseder, terbiye edilmek acı verir. Ne zaman ki bir kişi kardeşini azarlar, ilk önce kendi acı çeker. Çünkü kendi suçlarından sevdiği kişilerin yaşamının tehlikede olduğunu görür. Eğer ebeveyn isen çocuklarının kötü alışkanlıklar edinmesinin veya sağlıklarına zarar verecek şeyler yapmamalarının ve kötü arkadaşlıklar edinerek geleceklerini bozmalarının ne kadar acı verdiğini biliyorsunuzdur. Ebeveynler isteksizce de olsa çocuklarını terbiye etmek için onları azarlarlar. Bazen bu yaptıkları kötülük ve geri kalmışlık gibi görülebilir. Ancak sevgi bu zorluğu aşar. Allah ta aynen bu sevgiyle bize davranır, çünkü bizi çocukları gibi sayar ve sever.

İbranilere Mektubun yazarı yaşamımızın acılarının Allah’tan bizi terbiye etmek için gelen acılar olduğunu söyler. Gerçekten de bizlerin azarlanmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü bir çok kere Kötünün tatlı ve çekici kandırmalarını takip eden ve bizi mahvedecek yollar almaya meyilliyiz. İçimizde egoizm ve kibir öyle yerleşmiş ki onları tanıyamıyoruz bile. Örneğin evlilik dışı ilişkileri “sevgi” diye tanımlıyor bunların birçok aileye ve cemaatlere getirdikleri acıları görmezlikten geliyoruz, tüm Kilisenin onurunu bozduğunu fark etmiyoruz. Bazı kişiler de Allah’a verdikleri sözlere sadık kalmayıp bazı hislere “sevgi” diyorlar.  Her gün, her sene boynumuzu bükecek azarlamalara veya cezalara muhtacız.

Peder’e itaat etsek ve İncil’in öğretilerine sadık kalsak terbiye edilmeye ihtiyacımız olmazdı. Allah’a ve insanlara karşı güçlü bir sevgi beslesek yaşama kavuşmak için gereken dar kapıdan geçebilmek için kat etmek gereken dik yolu kolaylıkla aşabilirdik. Bu yolu kat etmek için savaşmak, yorulmak ve çabalamak gerekir. Yaşamımızı mükemmelleştirdikten sonra bizi Peder’e teslim edebilecek tek kişi, bize gerçek sevgiyi ve memnuniyeti tattıracak tek kişi, İsa ile arkadaşlığı çok arzu etmeliyiz.

İsa İbranilere de Allah’ın terbiyesini kabul etmeye çağırıyor. Çünkü birçoğu sadece İbrani olmalarından dolayı kendilerini ebediyete kadar emniyette hissediyorlardı. İbranilikten gelen Hıristiyanlar da bu çifte durumlarından gururlanıp kendilerini hazır hissedebilirlerdi. Biz de aynen kardeşlerimize karşı cömert olduğumuzdan, ya da Pazar ayinine katıldığımızdan, ya da bazı din adamlarıyla arkadaş olduğumuzdan veya daha başka sebeplerden kendimizi emniyette hissediyor olabiliriz ve cennetti hak ettiğimizi sanabiliriz. İsa bize haber vermek istiyor, sahte emniyetimizi terbiye etmek istiyor. Dar kapıdan girmezsek bizi komünyonuna (hükümdarlığına) kabul edemez: bize önerebileceği başka kapılar yok. Onun öğretilerini dinlemiş olmamız veya onunla sofraya oturmuş olmamız hiç bir işimize yaramayacak. Dar kapı acaba hangisidir? Onu nerede bulacağız? Bize o kapıyı kim gösterecektir?

Bir bayan bana bir resim hediye etti: haç şeklinde bir kapı. O kapı çok dar ve içinden geçebilmek için sadece İsa gibi kollarımızı haça geriyormuş gibi yaparsak geçebiliriz. Eller bagaj taşıyamaz, yoksa geçmeleri imkansızdır. Böyle bir kapıdan geçebilir miyiz? Deneyelim mi? Her şeyi bırakmanın getirdiği yorgunluk gereklidir. İsa’nın Peder’ine yaşamını sunarken bedeninin aldığı şekli almalıyız, yani dua etmek için ve tüm dünyayı kucaklamak için kollarımızı kaldırmalıyız.

Dar kapıya yaklaşmazsak bir çok kişi bizi geçecektir: İsa’nın ağzından konuşan ve Allah’ın gerçek sesini kabul eden dünyadaki fakirler, toplumun istemedikleri, dilsiz ilahilere tapan günahkarlar. Onların bu kapıdan geçmesinden mutlu olmalıyız ancak biz de dışarıda kalamayız. Rab şöyle diyor: Dışarıda kalacaklar “ağlayış ve dış gıcırtısı” olacaklardır. Sakın bize de “kim olduğunuzu ve nereden geldiğinizi bilmiyorum” denmesin.

 

İşaya, bazı vaazcılar sayesinde tüm halkların Allah’a yaklaşacaklarını söylüyor. Kudüs’tekilerin gelip Allah’ı duymaları ve itaat etmeleri için ve kutsal bir arzu uyandırmak için “gelin ve yüceliğimi görün” diyor. Biz kendimizi bugün Kudüs’te olanlar arasında ve çağrılmaya ihtiyacı olanlar arasında hissedebiliriz. Çünkü bizler de rahat bir yaşama alıştık ve Rab için gerçek bir yaşam değişikliği yapmıyoruz.

İsa “dar kapıdan” konuştuğu zaman gerçekten Kudüs’e doğru yürümekteydi: o burada haça gerilecek, bize bedava sevginin kapısını açacak, kendimizi feda etmek için güç verecek. Böylece yaşamı sevgi olan Allah’ın yaşamını paylaşabileceğiz. O kapıdan geçerek Onunla ve tüm azizleriyle derin bir komünyonun mutluluğuna kavuşacağız: Peder’e cezaları ve azarlamaları ile bizi terbiye ettiği için teşekkür edeceğiz.