14/01/07 - OLAĞAN DEVRE –2. Pazar Günü – C

İlk Okuma                        Yeş. 62,1-5                        Mezmur                        95

İlk Okuma                        1Kor. 12,4-11                        İncil                         Yh. 2,1-12

 

İnen merdivenin basamaklarından indikçe, Allah’a çıkan merdivenin her an daha yükseğinde bulunuyoruz. Biz inmekle meşgulüz, Allah ise bizi yükseltmeye, yanına yaklaştırmaya ve sonsuz sevgisiyle kaplamaya çalışıyor. Biz vaftiz sularına iniyoruz ve Allah’ın çocukları olduğumuzu anlıyoruz. Şimdiden o kadar yüksekteyiz ki zaman ve uzay sınırlarının dışındayız. Vaftiz, Baba’nın bizi kendisine çektiği ve bizi aziz yaptığı, kendisine ait kıldığı asansördür. İsa bizim için vaftiz olmak istedi ve havarilerinden bütün insanları, kendi öğrencileri olarak yetiştirip, vaftiz etmelerini kendi istedi. Vaftiz iki kişiyi ilgilendirmektedir: vaftiz olan ve vaftiz eden. Vaftizi isteyen kişi bu karara, yaşamında Mesih İsa’yı kurtarıcısı olarak kabul etmek isteyerek, onun Bedeninin üyesi olmak isteyerek, Kilisenin Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a olan imanını bildirmek isteyerek ve diğer imanlılarla birlik içinde yaşamak isteyerek varır. Vaftiz eden ise kendi başına değil, ama kendi içine Allah’ın yeni oğlunu kabul eden Kilisenin vekili olarak hareket eder. Vaftizi alan Allah’ın kendisi tarafından yaşamını değiştirip, O’na sunmaya çağrıldığını kabul eder. Bunun için kendi arzularını göksel gerçeklere yönelterek, buna hazırlanır ve Kilise’ye alçakgönüllülükle itaat etmeye başlar. Vaftiz eden Allah’ın gizeminin bir hareketini gerçekleştirdiğini bilmektedir. Vaftiz olanın başına döktüğü suyun ve söylediği sözlerin gök tarafından tanındıklarını bilmektedir: Allah Âdem’in bu oğlunu kendi oğlu olarak kabul etmekte ve İsa onu kendisine, Baba’ya hoş kurban olarak sunduğu kendi kutsal Bedenine ortak etmektedir. Bu andan itibaren vaftiz olmuş kişi gerçekten kutsal olur. Artık yaşamı günahı miras alan insanın yaşamı değildir, Allah’ın lütfünü miras alan oğlun yaşamıdır. Vaftiz olan kişi bu dünyada yaşamaya devam edecektir ve durmadan egoizm onu tehdit edecektir, ama Allah oğlunun kaybolmaması için başka armağanlar da hazırladı!

 

 “Çünkü Rab sevincini sende bulacak, ülken de "gelinim" olacaktır”. Bu sözler yenilik ve sevinç peygamberlikleridir. Acı çeken halk teselli olacak, yenilenecek: Allah’ın onu sevdiğinden emin olacak, kanıtı olacak ve yaşamının her şeklinde kutsanacak. Bu peygamberlik Mesih’in gelişiyle gerçekleşir. O, vaat edilen “damattır”, Allah’ın halkının mutluluklarını gerçekleştirecektir, sevinç ve barış çağı başlatacaktır. İşte bugünkü İncil bize bu sevinç döneminden konuşmaktadır.

Fırsat bir düğün ile çıkar. İsa’nın da annesiyle ve O’nun etrafında toplanmaya başlayan ilk öğrencileri ile davetli olduğu bu düğünde evliler ikinci plandadır. Onların kutlaması İsa’nın kendisini Yeşaya’nın peygamberliğini gerçekleştiren Mesih olarak göstermesi için iyi bir fırsattır. Tüm Kana köyünün hatta tüm dünyanın sevindiği gerçek damat, Allah’ın Oğlu ve Mesih, O’dur. Sadece Annesi bunu bilmektedir ve tanımaktadır. Öğrencileri bile O’nun en gerçek ve en derin kimliğinden haberdar değiller! Kutsal Yazılarda Allah’ın gelini olarak daima İsrail halkı gösterilmektedir: ancak o halk Allah’tan korkan bir halktır, ona sevgiyle hizmet etmez, varlığından zevk almaz, sözlerini hazine gibi saklamaz ve nerdeyse onu unutmuştur. Halkın Allah’a davranma şekli, sadakatsiz bir eşin davranışına benzer, bu eş başka yerde zevk arar ve okşamalarını başkalarına verir. Halkta var olan ümitsizliğin ve üzüntünün kaynağı budur: halk üzgün, mutsuz, çünkü sevildiğinin farkında değil ve sevgisini veremez durumda!

Kana düğününde ilk söylenen söz annenin, Meryem’indir. O misafirlerin masasında şarabın bittiğini fark etti. Şarap bu kadar önemli mi? Şarabın olmadığını söyleyerek Meryem, sevincin olmadığını söylemek istedi. Biz annenin bu sözlerini daha geniş anlamda yorumluyoruz. Tüm halk mutsuzdur çünkü Allah ile ilişkisi sevgisizdir. Mutlaka Meryem de bu yöne daha çok önem vermektedir. İsa da bunu anlıyor. “Saatinin gelmediğini” söyleyerek “gelin” için, yani halk için yaşamını verme zamanının gelmediğini söylemekte. Şimdi kendi düğününün “saati” değil, o zaman acılarının ve ölümünün saati olacaktır. Küplerde yıkanmak ve temizlenmek için toplanan sudan yapılan yeni şarap ile İsa, Allah ile ilişkimizin yüzeysel değil, içsel olması gerektiğini anlatmaktadır: o zaman bize sevinç, birlik ve neşe verecektir!

İsa, gerçek sevinç kaynağı Baba’ya karşı gerçek sevgiyi doğuran ve veren, gerçek damattır. Biz de öğrencileriyle birlik olup ona iman ediyoruz, O’nun üzerine sevgi Allah’ına imanımızı inşa ediyoruz. Sevgi olan Allah, ikinci okumada okuduğumuz gibi, gelinini güzelleştiren ve çekici kılan mücevherler gibi armağanlar ve erdemlerle kuşatır. Gelin herkesi kendine çekerek onları İsa’ya getirir. İsa yüreğin sevinci ve tesellisi olan gerçek şarabı vermeye devam ediyor. Böylece İsa Allah’ın belirtmesini, yani Allah’ın tüm dünyaya beslediği sevgisinin belirtmesini tamamlamaktadır: bunu, önce çobanlara gözükerek göstermeye başladı, sonra da Ürdün nehrinden çıkarak günahkârlara gösterdi ve şimdi düğünde göstermektedir!