28/01/07 - OLAĞAN DEVRE –4. Pazar Günü – C
İlk
Okuma Yer.
1,4-5.17-19 Mezmur 70
İkinci Okuma 1 Kor. 12,31-13,13 İncil
Luk. 4,21-30
Kutsallık yolunda ilerliyoruz.
Hıristiyan’ın Allah’ın yaşam hazinesini içinde saklayan
zayıf bir kap olduğunu gördük. Nazik şeyler devamlı
bakım ve dikkat gerektirir. İşte bunun için Allah’ın yeni
bir armağanı, düşünülemez bir armağanı! O bizi kendi
Bedeni ve dökülen Kanı ile besliyor ve susuzluğumuzu gideriyor.
Sevgisinin gizemli işaretleri “sonuna kadar” gidiyor ve Ekmek ve Şarap
olarak bizim gıdamız ve içeceğimiz oluyorlar. Diğer
imanlılarla birlik ortamı içinde somut olarak Allah ile birliğin
tecrübesini yapıyoruz. Bu durumda Allah’ın gerçekten “benimle
beraber” değil de “İmmanuel” yani “Bizimle beraber Allah”
olduğunu tecrübe ederiz. Efkaristiya, başkalarıyla birliği
besleyen Allah ile birlik olmaktır. Bu sebepten bu
gıda-armağanından sadece imanlılar cemaati olan Kilise
aracılığıyla faydalanabiliriz. İmanlıların
tümünün beslenmeye ihtiyaçları vardır, çünkü hepsi zayıf ve günahkârdır.
Kardeşlerimizin günahlarına şaşırmıyoruz, bizi
kutsal ve kutsallaştırıcı Kiliseye bağlayan
Efkaristiya Gizeminin büyüklüğüne ve güzelliğinin önünde ise hayrette
kalıyoruz! Kutsal olmak isteyen Hıristiyan Pazar günleri
Efkaristiya’ya katılmak ve orada bulunmak için elinden geleni
yapacaktır. Bu kutlamanın güzel ve Allah’a layık olması,
daha zayıf kardeşler için hoş olması için gayret
gösterecektir. İnsanın kutsallığı her Efkaristiya’ya
katılışıyla güç kazanır, bu yüzden mümkünse her gün de
katılır. Ağzımızla küçük bir parça ekmek yeriz, ama
varlığımıza Allah’ın enerjisi gelir ve bizleri sevgi
ve bilgelik armağanına dönüştürür.
Bugün
aziz Pavlus’un sözleri mutlaka ilgimizi çekmektedir. O bize İsa’yı
takip etmek ve Baba ile karşılaşmak için en güzel yolu
göstermektedir. Bu yol sevgi yoludur, ama özel bir sevgi gerektirir. Bu
sevgiden biz tüm insanlar faydalanmaktayız, ama Allah’tan gelir ve O’na
ulaşmamıza yarar. Sevgi kelimesi, etimolojik olarak da
aldığımız ve almaya devam ettiğimiz bir sevgidir; ancak
içimizde doğuştan var olan bir erdem değildir, bizim
çabalarımız sonucunda elde ettiğimiz veya hak ettiğimiz bir
meyve değildir. Sevgi karşısında yeryüzünün tüm güzel ve
arzulanır şeyleri önemlerini kaybederler. En uzak ülkelerin dillerini
bilmek, geleceği tahmin etmek veya bilmek, ilahi güçten mucizeler elde
eden iman, başkaları için kendini ateşe atma gücü; bunların
hepsi geçici şeylerdir ve değerleri de geçicidir, hiç biri sevgi ile
yarışamaz. Allah’tan gelen sevgi zaman mevhumunu da geçer: ebediyen
vardır, zayıf olduğumuzda veya yaşamımızın
basit veya tamamıyla normal zamanlarında da üzerimize gelir ve
içimizde olur. Sevgi, bizi sabırlı ve hoşgörülü kılar,
uysal ve küçük şeylere dikkatli kılar, kardeşlerimizin
acılarına veya sevinçlerine duyarlı, herkesin, iyi olsun kötü
olsun, Baba gibi iyiliğini aramamızı sağlar. Sevgi imandan
dayanma gücü alır ve ümitle mükâfatlandırılır. Aynı
zamanda imanımızı ve ümidimizi görünür kılar. Sevgi içimizde
insanların arzularını duymakla değil, Allah’ın kalp
atışlarını dinlemekten doğar. O halde, sevgi, Allah’a
daima “evet” der ve insanların isteklerine “hayır” demeyi bilir. Onun
sayesinde Allah’ı tüm yüreğimizle severiz ve herkesi kendimiz kadar
severiz: sıkça kendimize bazı şeyler inkâr ederiz!
Başkalarını severken onların arzuladıkları
şeylerin, Allah’ın emirlerine karşı olmamasına dikkat
edelim. Başkalarına olan gerçek sevgi, Allah’a itaatsizlik etmemi
isteyemez!
İsa
da tanındığı ve sevildiği köy olan Nasıra’da
seçmek durumunda kaldı. Orada iken O’ndan mucizeler istendi, ama
bunları Allah’ın Oğlu ve Mesih olduğunu göstermesi için
değil de birçok kişinin yaşamını
kolaylaştırmak için istendi. Ancak Baba’nın O’ndan
beklediği bu değildi. Baba O’nu, hükümdarlığını
müjdelemesi, O’nu sevmemizi istemesi ve bizim egoizmin yollarını terk
etmemiz için yolladı. İsa da, gerçek sevgi ve gerçek yaşam
yoluna bizi yöneltmek için haç yolunu kat etmesi gerekiyordu! O halde
İsa’dan her ne pahasına olursa olsun haçı bizden uzak
tutmasını isteyemeyiz! Sonra O, sadece halkı için değil, herkes
için geldi: İlyas İsrail’in sınırlarından
çıktı, Elişa bir yabancıyı iyileştirdi. Bunun
için, O da, peygamberler gibi, tüm dünyaya, hatta başka dinlere inananlara
bile, yüreğini açık tuttu, çünkü O’nun yaşamı Allah’ın
armağanıdır ve herkese babalığını göstermeye
yarar. Nasıra’da İsa’yı tanıyanların sevgisi kine
dönüştü: çünkü sahte bir sevgiydi, egoizme bürünmüş
kıskançlıktı. Allah’tan gelen sevgide böyle riskler yoktur. Biz
İsa’yı, bizi acılardan kurtaran gibi değil,
acılarımızı kendisininkilere birleştiren ve bu yolla
da bize acıları doğurtan günahtan kurtaran olarak tanımak
isteriz. İsa acılarını sevgi ile taşır ve bizim
her durumu değerlendireceğimiz bir yola koyar. İsa’dan sadece
teselli almayız, İsa hacını taşımasına
yardımcı olmamızı ve Kireneli Simon gibi O’na yardım
etmemizi istiyor. Bu sayede dünyadaki tüm insanlar O’nu görerek ve severek
kurtulacaklardır.