11/02/07 - OLAĞAN DEVRE - 6. Pazar Günü – C
İlk Okuma Yer. 17,5-8 Mezmur 1
İkinci Okuma 1Kor. 15,12.16-20 İncil Lk. 6,17.20-26
Kutsallık
merdiveninde tecrübe ettiğimiz zayıflık, aynı zamanda
bedenimizin de zayıflığıdır. Bazı
doğuştan zayıflıklar, miras alınmış
güçsüzlükler, bizim veya başkalarının, isteyerek yapılan
çeşitli günahları, ilgisizlik veya dikkatsizlik, tüm bunlar
bedenimizi etkiler ve bozar. Hastalık ve kazalar bize ve bizi sevenlere,
bize bakmak zorunda olanlara acı verirler.
Kutsallığımız da bundan zarar görür mü? Bedenin
hastalıkları ve psikolojik zayıflıklarla denenmeler ve
ümitsizlikler gelir, ayartmalar güç kazanır ve duayı engellerler,
hatta bazen Allah’ın sevgisinden şüphe etmemize yol açarlar. Ama
Allah buna rağmen bizi seviyor. İsa elini uzatarak
cüzamlıyı tuttu, Baba’nın sevgisini görmeye muhtaç birçok
kişiyi iyileştirdi ve tedavi etti. Öğrencilerine de özellikle
hastalara ve sakatlara karşı ilgili olmalarını tembihledi
ve emretti. O zaman hasta olan ne yapmalı? Hasta olan sadece fiziksel
sağlığı ile değil, kendi kutsallığı ile
de ilgilenmelidir, bunun için acı veren bu durumunda İsa’yla birlikte
yaşamaya, kendi acılarını İsa’nın Haçı ve
kurbanı ile birleştirmeye çalışmalıdır. Hasta
olan Kilise sorumlularını yani rahipleri çağırması
gerekiyor. Onlardan hem ruhsal hem de fiziksel kendi iyileşmesi için dua
etmelerini ve Kutsal Yağla yağlanmayı istemelidir. Kötülük
insanın kendi veya başkasının günahından gelir, bunun
için de cemaatin duasına ve herkesin tövbe etmesine ihtiyacı
vardır. Rabbimiz hem ruhani hem de bedensel iyileşme gücünü bu duaya
ve Kutsal Yağla yağlanmaya bağladı. Hasta
Hıristiyanlar bu Gizemden çok teselli ve güç alırlar! Ve
hastalık esnasında da İsa’nın şahitleri olmakta
yetenekli kılar!
İlk okumanın başlangıcı
korkutabilir: “"İnsana güvenen,
ölümlü yaratıklara sığınan ve yüreği Allah'tan
uzaklaşan insan lânetlenir”. Lanetlenir, sözcüğünün
kullanılabileceğini hiç beklemezdik. Elbette Rabbimiz, bu sözüyle
kimseyi lanetlemek istemez ama özellikle dikkatimizi çekmek istemektedir. Kim
Allah’a güvenmiyorsa ve tersine insana güveniyorsa, kendini hayal yoluna ve
acı hayal kırıklıklarına doğru yöneltmektedir.
Hiçbir insan, yaşadığı müddetçe tamamıyla güvenilir
olamaz: bedensel bir hastalığa kapılabileceği gibi, ayartmalarda
da düşebilir. Maalesef bu tarihte, hatta Kilise tarihinde de birçok defa
gerçekleşti. Bunun için bizler ancak ve ancak Rabbimize güvenmeliyiz.
Elbette seçimlerimiz için bazı kişilere danışabiliriz,
onların hikmetine güvenebiliriz, ama bunu sadece onların da
Allah’ın Sözüne sıkıca bağlı olduklarını
bildiğimizdendir. Peygamber şöyle devam eder: “Ne mutlu Rabbe güvenen insana, Rab onun güvencesidir”. Böyle bir
insana rastladığımızda sevinebiliriz: o bizim için de
Rabbin bir armağanı olacaktır, onu dinleyip
yaşamımız için fikir danışabiliriz; ancak bunu, daima
Allah’a güvenerek, yapmalıyız. Biz birinin sözüne ve tavsiyesine hep
ihtiyaç duyacak şekilde yaratıldık. Birçok kişinin, kimseyi
bulamadıklarından çok paralar vererek onları dinlemeleri için
psikoloji okumuş kişilere başvurduklarını görürüz.
Bunun faydasını görebiliyorlar mı? Bazen evet, yüreklerini
açtıkları kişi Rabbe güvenen birisi ise!
Bugün duyduğumuz ve İsa’nın
ağzından çıkan sözler peygamberin öğretisini başka
görüntülerle tekrar ediyorlar. Ne mutlu beklentilerini ve ümitlerini
zenginliklere değil de, Allah’a bağlayanlara! Aynı zamanda bu
dünyanın şeylerinden mahrum olan ve insanların şefkatinden
yoksun olanlara da ne mutlu! Kendi mutluluklarını Allah’ın
iyiliğine bağlamaktadırlar! Ne mutlu Baba’ya itaat eden ve
Oğul’u seven insana, zülüm edilse de, alay edilse de, mutluluğunu
Allah’ın iyiliğine bağlamaktadır! Kim Allah’a
devamlılıkla bağlı ise yüreği barış
içersindedir, etrafındakiler için de barış kaynağı
olur. Dünya için bir kutsamadır. Dünya kendilerini Allah’a sunanlar,
Allah’ı dinleyenler ve acılarıyla şahitliğini
yapanlara sayesinde yaşar.
Etrafımızı saran ve bizi
elde etmek isteyen tüm kötülüğe rağmen, Rabbe güvenmemiz için gücü ve
imanı nerede buluruz? Hıristiyan’ın imanında sağlam kalabilmesi
için sebepleri nereden kaynaklanır? Bunun cevabını bize Havari
Pavlus verir: “Oysa Mesih ölmüş
olanların ilk örneği olarak dirilmiştir”. Bu bizi emin,
güçlü, sabit kılan gerçektir. Bu bizi dünyaya geri getirmek isteyen tüm
ayartmalara karşı zaferdir. Mesih İsa, ölüme kadar Rabbe güvendi ve tüm ümidini Baba’ya
bağladı. O gerçek fakirdir, O ağlayan zavallıdır.
Herkes için yaşamını feda etmesine rağmen, herkes
tarafından hor görülendir. Evet O öldü, fakat Baba O’nu ölülerden
diriltti: böylece bizlere yolunun Allah’ın yolu, yaşam yolu
olduğunu ve bizi de dirilişin beklediğinin garantisini verir. Bu
güven imanımıza ve Rabbe güvenimize değer ve emniyet verir.
Etrafımızda diriliş
gerçeğini yaşayan kişiler arayacağız, onlarla
aynı imanı ve ümidi paylaşacağız. Böylece dünyaya
hükmeden inançsızlık ve maddiyatçılık bizi etkilemeyecek,
yalnızlık ve acıda yardım alabileceğiz.