OLAĞAN DEVRE (16. Pazar Günü) – C -

1.Okuma Yar. 18, 1-10 Mezmur 14 2.Okuma Kol. 1,24-28  İncil Luk. 10,38-42

 

Aziz Pavlus Hıristiyan’ın imanda sadakatli kalması ve dünyada karşılaştığı tehlikelerden korunması için sahip olması gereken erdemleri anlatıyor. “Böylece, belinizi gerçekle kuşatmış, göğsünüze doğruluk zırhını takmış ve ayaklarınıza esenlik müjdesini yayma hazırlığını giymiş olarak yerinizde durun” (Ef. 6,14-15). İlk gereken şey “gerçek”tir. Eğer emin olduğumuz şeylerimiz yoksa yürüyemeyiz, sanki hep kendi kıyafetlerimize takılıyormuşuz gibi oluruz. Gerçek derken Allah’ı, Baba Allah’ı ve Oğlu Mesih İsa’yı, bizi aydınlatan Kutsal Ruh’u iyi tanımayı kast ediyoruz. Gerçek aynı zamanda kendimizi Allah’ın çocukları olarak görmek ve İsa’ya benzemeye çalışmak, sevgi olan Ruh’u taşımaktır. Gerçek Kiliseye bağlı olmanın önemini ve gerekliliğini tanımak ve onlarla birlikte Kutsal Üçlüğün yaşam birliğinin oturduğu yer ve kendini gösterdiği yer olmaktır. Bu emin olduğumuz konular bizleri dayanıklı ve güçlü kılar, imanımızı belirtmekte de bizi her denenmede dayanıklı kılar. İçimizdeki ilahi hayatı korumamızda yardımcı diğer bir husus da “doğruluk”tur. Aziz Pavlus onu bir zırha benzetir, bizi huzurlu kılan bir silah gibi. Doğruluk, Allah’ın emirlerine itaat etmektir, Onun arzularına her şeyde boyun eğmektir. Ona itaat ettiğimizde Allah bizleri doğru kişiler olarak görür, yani Onun planlarına göre gelişmiş kişiler gibi. İncil’i yayma çabası, İsa’yı ve Allah’ı tanıtma arzusu bu dünyada hareket edebilmek için gereklidir. Aziz Pavlus bu çabayı ayakkabıya benzetir. Ayakkabılar askerlerin yılanlar tarafından ısırılmadan veya taşlar veya dikenler tarafından zarar görmeden, serbestçe hareket edip yürümesini sağlar. Baba’nın sevgisinin iyi haberini acı çekenlere, korkanlara, materyalizm ve egoizme dalmış olanlara vermek istiyor musun? İnsanlara karşı bu sevgiyi besliyorsan seni hiç bir şey korkutamaz!

İlk okuma bizlere İbrahim’in hayatının en ilginç ve en önemli anlarından birini anlatır. O tek ve her şeye kadir Allah ile daha önce karşılaşmış bir antlaşma yapmıştı. O karşılaşmasında Allah, İbrahim’den sosyal ve ekonomik güvencelerinden uzaklaşmasını ve Ona iman etmesini istemişti, başka halkların putlarını ret edecekti, karşılığında da ona güvenli bir gelecek ve kalabalık bir soy verecekti! Şimdi, bu aynı Allah, ona evlat vermeyerek imanını yıllarca denedikten sonra karşısına bir hacı gibi çıkar. İlk bakışta acayip gibi gelen bir özellik: İbrahim, çadırının yanında duran üç kişi görür ve sonra onlarla tek bir kişiymiş gibi konuşur ve onlara “Efendim!” der. Cömert bir misafirperverlik gösterir karısını ve hizmetkârlarını onlara iyi bir şekilde ağırlamak için çalıştırır. Herkes hacı olarak gelen Efendiyi ağırlamak için çalışır! O bu dikkati hoş karşılar, kabul eder. Ancak istediği kendini verdiği vaatleri tutan sadık Allah olarak göstermektir. Verdiği vaatleri, insanlara imkânsız olarak göründüğü anda gerçekleştirmek ister. Sara, İbrahim’in eşi, Allah’ın verdiği sözü gerçekleştirme kararını vermesine, güler. Sara’nın gülmesi bizim Rabbe yönelttiğimiz tüm azar ve şüphelerimizi çok iyi tasvir eder, sanki O sadece bizlerin gücümüzle ve zekâmızla yapabileceğimiz şeyleri gerçekleştirebilme durumundadır.

İbrahim’in ve Sara’nın misafirperverliğinin değişik bir şekli İncil metninde gözümüze ilişir. İki kız kardeş olan Marta ve Meryem de insanları Baba ile barıştırmak isteyen İsa’yı kabul ederler. Marta daha maddi bir karşılama gösterir, Meryem ise daha içseldir. İsa her ikisini de beğenir, ama birinin ötekini yargılamasını beğenmez. Marta, Meryem’den şikâyet edince İsa işe karışır. Marta’nın şikâyeti Sara’nın gülmesine benzer: ona göre kendi yaptığı işi gereklidir ve kardeşinin İsa’ya gösterdiği güveni şikâyet eder. İsa iki kız kardeşin davranışlarını anlatmakla yetinir: sen Marta çok şey için meraklanıyorsun ve huzursuzsun, Meryem ise en önemli şeyi yapmaktadır, ebedi yaşama hazırlayan ve onu tattıranı yapmaktadır.

Aziz Pavlus dersi öğrendi, hem Sara’ya verileni, hem de Marta’ya verileni! O İncil’i bildirmek, Allah’ın Sözünü gerçekleştirmek için hem sözlerle hem de yaşamı ile kendini sunmakta! Şahitliğinin sadakatli olması ve Kiliseye faydalı olması için o “Mesih'in, kendi bedeni olan Kilise uğruna çektiği sıkıntılardan, eksik kalanları kendi bedeninde tamamlıyor”. Havari acı çekmekten çekinmiyor, hatta Rab için çektiği acılarla gururlanıyor. Onun insanlara göstermiş olduğu en büyük sevgi ona emanet edilen Sözü bildirmektir. Pavlus bu Sözü sevdi ve dikkatle dinledi ve yaşamı ile şahitliğini yaptı. Allah, yemek için değil, İbrahim’in kendisini dinlemesi için ziyaretine gitmişti. Aynen İsa Marta’nın evine, beslenmek için değil dinlenmek için girdi. Yemek ısmarlamak önemlidir, ama Sözü kabul etmek daha önemlidir!