12/08/07 - OLAĞAN DEVRE - 19.Pazar Günü –
C
1.Okuma Bilg.
18,6-9 Mezmur 32 2.Okuma
İbr. 11,1-2.8-19 İncil Luk. 12,32-48
Aziz Pavlus’un yardımıyla imanımızı ve
azizliğimizi, bizi çevreleyen ve yüreğimizi meşgul eden birçok
düşmandan korumak için ihtiyacımız olan bazı yöntemleri
düşündük. Hatırlamamız gereken bir şey vardır:
kardeşlerin yardımına ihtiyacımız var. Rabbimiz
İsa, bizi kurtarmaya geldiğinde öğrencilerinin kendisiyle birlikte
fakat aynı zamanda aralarında da birlik içersinde
kalmalarını istedi. Allah’ın çocuklarının,
birbirlerinden ayrı olarak, Allah ile sadece kişisel bir
ilişkide imanlarını yaşamalarını istemedi. O
bizleri birleştirdi, böylece Kutsal Ruh’un bize verdiği değişik
armağanlarla birbirimizin yardımlaşmasını
sağladı. Birlik içersinde ve cemaat içersinde
yaşadığımızda gerçekten kişiliğimiz
gerçekleşir. Kutsal Ruh bir birlik ruhudur, Allah da herkesin
babasıdır, İsa ise, cemaatçe alınan ekmek ve şarap
işaretleri altında kendini veren tek Rab’dir, Efkaristiya sayesinde
Onunla ve aramızda birlik oluruz. Aynı şekilde Ona iman eden
herkes, vaftizle yeni imanlı yaşamına başlar ve vaftiz,
Kilise tarafından verilir! Vaftiz olanın bir vaftiz babası veya
annesi vardır, yani ilk adımlarda ona yardım edecek bir
kişi olur, sonra da ona yaşam boyunca
karşılaşabileceği değişik durumlarda imanı
nasıl yaşayacağını gösterir, Hıristiyan
cemaatinde faal üye olma örneğini de gösterir. Hıristiyan,
İsa’ya iman etmekte, sevmekte ve takip etmekte yalnız
olmadığını bilmeli, bunu sadece bilmesi de yeterli
değildir, tecrübe de etmelidir. Bu sadece çocuklar için geçerli
değildir, tüm yaşlar için önemlidir! Sende Kutsal Ruh varsa,
diğer imanlılarla birlik içersinde imanını yaşa.
Eğer diğerleriyle birlik içersinde yaşamıyorsan, bu, Kutsal
Ruh’a sahip olmadığını gösterir, O senden
uzaklaşmış veya sen Onu üzmüşün, demektir.
Musevi
halkı hürriyete doğru yürüyüşlerinde onları aydınlatan
ateş sütununu unutamamakta. O halk tanımadığı
tehlikelerle dolu çölü aşması gerektiğinde Allah’ın elini,
onları karanlıklarda yönelten, ateş sütununda gördüler. O zamandan beri Allah’ın
yardımını, tehlikelerden korunmak ve yaşamı
neşelendirmek için değişik şekillerde aldılar. Bu
ilahi varlık, devamlılıkla yanımızdadır ve
yaşam kaynağıdır! Kim onu tecrübe ettiyse, artık
şüphe edemez, onu inkâr edemez, yaşamı pahasına da olsa!
Aslında
iman, Allah’ın varlığını tam, sevgiyle ve
devamlılıkla kabullenmektir, O’na güvenmektir. Bu Allah
yakındır, bizimle birlikte yürür,
karanlıklarımızı aydınlatır, zorluklarda bize
yardımcı olur, varış noktasında bizi bekler.
İbrahim gerçek imanlının en klasik örneğidir.
İbranilere Mektup bize onu şöyle tanıtır: her
adımı bir iman adımıdır. İman için itaat etti, iman için acı çekti, iman için bekledi,
iman için oğlu İshak’ı sundu. İbrahim’in tüm
yaşamı ve tüm seçimleri iman doludur ve imanla kaplıdır.
İbrahim’i bir an bile Allah’tan ayrı düşünemeyiz. İbrahim’e
bakıyorsun ve Allah’ın eserlerinin gerçekleştiğini
görüyorsun. İman, İbrahim’in yaşadığı
ortamdır, o kadar ki onunla birlikte yaşayanlar da bundan
etkilenmekte. Sara da imanını paylaşıyor, Allah’ın
devamlı varlığının hissedildiği bu iman ortamında da oğlu doğdu.
İsa
öğrencileri için de, yani, Sözünden ve Ruhundan doğacak yeni
halkı olan Kilise için de aynı şeyin gerçekleşmesini ister.
O, Kilisesine sevgi dolu Baba’yı gösterecek şekilde
yaşamayı emreder. İsa’nın öğrencisi bu dünyanın
zenginliklerini biriktirerek geleceğini garanti altına almaya
çalışmayacaktır: yapmayacaktır çünkü tüm tarihi elinde
tutan bir Babaya sahip olduğunu bilmektedir! Onun amacı Allah’ın
yüreğinde hazineler biriktirmek olacaktır. Allah’ın
yüreğindeki hazinelerimiz fakirlere yaptığımız
cömertliklerdir ve İbrahim’in olduğu yere vardıklarında
acılarında onlara yardım etmiş olanlar için şefaatte
bulunacaklardır. İsa’nın öğrencileri dünyanın
insanlarından farklıdırlar, çünkü hep gelecek olan Birini
beklemektedirler ve tüm yaptıkları bu gelecek Olanın iyi
karşılanması ve sevilmesi içindir. Onlar birbirlerine hizmet
etmeyi emreden bir “sahibin” hizmetkârlarıdır. O gelince sadece
şunu soracak: yaşamlarını bayrama çeviren, bir birlik
bayramı yapan bu görevlerine sadık kaldılar mı diye
soracaktır. O da kendini onlara hizmetkâr kılacak: önlüğü
takıp onlara hizmet edecektir! İsa’nın öğrencisinin
ve insanın gerçek büyüklüğü, hiç bırakılmayan o önlükten
gelir. Bizler sadece hizmetkâr olursak ve hiç emretmeyi düşünmezsek, bu
dünyanın insanları gibi büyük olmak istemiyorsak, Allah’ın
evlatları ve gerçek dini insanlar olacağız. Biz dünyaya şu
yeniliği getirmekle yükümlüyüz: hizmet eden büyüktür, daima hizmet eden
daha büyüktür, hizmet etmekten vazgeçmeyen, Allah’a yakındır.
Hizmette sadık olan daha da ağır görevler alacaktır, daha
çok sorumluluk daha çok yorgunluk gerektiren görevler alacaktır! Bunu
İsa, insanlar arasında büyüklük gösterecek bir görev hayal eden
Petrus’a söylemekte. İnsanlar, İsa’nın öğrencilerinin
yaşadığı, sevgiyle hizmet etmeyi görerek Allah’ın
sevgisini bulacaklar. Bu yaşanılan sevgi sayesinde Allah
insanları kurtuluşa yönlendirmeye devam edecek: İsa’nın
öğrencileri hizmet ederek herkese imanın
ışığını, Allah’ın herkesi sevdiğinin,
herkesin yanında olduğunun ve bütün insanları beklediğinin
güvencesini verecekler.