29/04/07 - Paskalya Devresi - 4. Pazar Günü – C
Çağrı için dua
günü
1. Okuma Hav.İş. 13,
14. 43-52 Mezmur 99
2. Okuma Vahiy 7,9.14-17 İncil Yuh. 10, 27-30
Aziz
Benediktus alçakgönüllülükte ilerlemek için bize yardım etti. Biz hala
kendi kendimize niçin alçakgönüllü olmamız gerektiğini soruyoruz.
Alçakgönüllülük, İsa’nın niteliğidir. İsa bizden sadece
alçakgönüllülüğünü örnek almamızı istedi: “Ben yumuşak
huylu ve alçakgönüllüyüm: benden
öğrenin”. İsa kimseye kendisini zorla kabul ettirmedi. Herkesi
hür bıraktı, hatta Yahuda’yı bile. Küçükleri önemsedi, fakirleri
dinledi, zenginlerin kendilerini herkesin hizmetkârı olarak görmelerini
sağladı. Alçakgönüllülük Meryem’in de niteliğidir: “Hizmetkârının
alçakgönüllülüğünü gördü”. İncil okurken Meryem hakkında söylenenlere
baktığımızda İsa’nın annesinin
alçakgönüllülüğünü fark etmemeye imkân yoktur. Hatta İncil’de
Meryem’den fazla konuşulmaması kendi alçakgönüllülüğünü
gösterir. Meryem alçakgönüllü ve aynı zamanda her şeyi ondan
öğrendiğimiz Annemizdir: İsa da ondan mı öğrendi?
Meryem İsa’ya bakarak mı alçakgönüllülükte devam etti? Kim kendini Meryem’den büyük
hissedebilirdi? Ama herhalde Meryem şöyle düşündü: “Allah’ın
Oğlu mademki kendini bu kadar ufak yapıyor ve bana ihtiyaç duyuyor,
kim bilir ben günahkâr bir halkın fakir kızı olarak kendimi ne
kadar küçük yapmam gerekiyor!”. Bunları düşündükten sonra kibrimizi
bırakıp alçakgönüllülükte büyümeyi arzulamak için başka
nedenlerimiz de vardır. Biz günahkarlarız: yüreğimizde,
düşüncelerimizde, söz ve eylemlerimizde Âdem’in günahına yer verdik.
Şeytanın gururunun davranışlarımızı
etkilemesine izin verdik, kardeşlerimizin bize yardım etmesini
engelledik. Günahlarımız bari iyi bir şeye yarasın: kabaran
gururumuzu söndürsün. Elbette günahlardan iyi bir şey gelemez: kötülükten
iyi doğmaz. Sadece günahkâr olduğumuzu hatırlayarak
utanalım ve başımızı eğelim.
Alçakgönüllülüğümüzün büyümesi için kardeşlerimizin de Allah
tarafından sevildiklerini düşünmeliyiz. Allah onları bizden çok
sevmez: yani kıskanamayız; ama onları sever, bunun için
onların önünde de alçakgönüllü olmalıyız. Onlarda Allah’ın
lütfü vardır. Eğer kendimi bir kardeşten üstün görürsem, kendimi
Allah’ın sevgisinin üzerinde görmüş olurum.
"Allah'ın
sözünü ilk önce size bildirmek gerekiyordu. Mademki siz onu reddediyorsunuz ve
kendinizi ebedi hayata lâyık görmüyorsunuz, biz şimdi putperest
milletlere gidiyoruz”. Bu
sözlerle Pavlus ve Barnabas Antakya’daki (Yalvaç) Musevileri azarlıyorlar.
Bu ağır sözlerdir, ama Allah’ın Sözünü dinlememenin ve Mesih
İsa’nın ve İncil’inin bildirimini ciddiye almamanın ne
kadar kötü olduğunu göstermekte. Bu ilgisizlik veya ret, ebedi
yaşamdan, Allah ile birliktelikten vazgeçme, O’nun şimdiden
verebileceği armağanlardan yararlanmama anlamını taşır.
Bugünkü İncil metnini okuduktan sonra, İyi çobanın
yönlendirmesinden veya otlatmasından, O’ndan gelen yaşama ve
kurtuluşundan faydalanmama olacağını söyleyebiliriz. Biz
elbette Vahiy Kitabının bahsettiği iyiliklerden mahrum olmak
istemiyoruz: “Artık onlar
acıkmayacak, artık onlar susamayacaklar. Ne güneş, ne de
kavurucu bir sıcaklık onları çarpacak. Tahtın
ortasında bulunan Kuzu, onları güdecek ve yaşam
sularının kaynaklarına götürecektir. Allah onların
gözlerinden bütün gözyaşlarını silecektir". Ebedi
teselliden faydalananlar sadakatleri için acı çeken kişilerdir, “"Bunlar büyük sınavdan geçip
gelmişler” ama İsa’nın kanına güvendiler, yani
kurbanına ve Baba’ya itaatine güvendiler. İsa’ya güvenmeleri
onları güçlü kıldı, O’na sadık kalmak için acı çekmeye
kabiliyetli kıldı. Bu dünyada şimdiden büyük bir huzur ile
mükâfatlandırıldılar ve dolayısıyla gelecek dünyada
Allah’ın Oğlunun şanı ile yani tahta oturan kuzu ile mutlu olacaklardır.
Rabbimiz İsa hem kuzu hem de çobandır. O,
yaşamını sunan kuzudur ve Allah’ın tüm insanlara olan
sevgisini gösteren çoban oldu. Peygamberler Allah’ı çoban gibi tarif
ettiler: mezmur şöyle der: “Rab
çobanımdır”. Peygamber Hezekyel ise: “Kuzularımı ben otlatacağım ve ben
dinlendireceğim. Kaybolan kuzuyu arayacağım ve ağıla
geri getireceğim; yaralı olanı saracağım, hasta olanını
tedavi edeceğim; şişman ve güçlü olanı yönelteceğim,
adaletle onları güdeceğim”. İşte bu İsa’nın
görevidir: bize olan sevgisini ve şefkatini somutlaştırmak için
Baba’ya hizmet! O, Baba’yı severek bizi sevmekte. Bu göreve tüm
Hıristiyanlar çağrılmaktadır. Bunun için de
‘çağrı’dan bahsetmekteyiz: Çoban İsa’nın cemaat içersinde
vekilliğini yapma çağrısı, rahipliğe
çağrıdır; Kutsayan ve dua eden İsa’yı canlı
göstermek, hastaları ve küçükleri kollamak çağrısı, bu da
kutsanmış yaşama çağrıdır; Allah’ın sevgisinin
devamlı olduğunu göstermek için de Hıristiyan bir aile kurmaya
çağrı vardır. Ailede de sevgi hep sadakatli olmalıdır,
eşlerden biri sadakatsiz olsa da Allah’ın sevgisini göstermek için
öteki eş yine de sadakatli olmaya çağrılır; onun sayesinde
Allah’ın sevgisinin devamlılığı gösterilmeli.
Bugün Kilise içindeki çağrılar için dua
edelim: Allah’ın sevgisinin değişik yüzlerini, ailede, dünyada
veya cemaate göstermek için daima kendini Allah’a adayan kişilerin
olması için dua edelim. Hepimizin Rabbin sevgi dolu
yaşamının belirtileri olmaya
çağırıldığımızı bilerek, O’nun her
çağrısına açık ve hazır olalım. O halde önümüzde
sadık ve emin bir çoban gibi yürüyen İsa’dan
bakışlarımızı ayırmayalım.