Ruhsal
sohbetler
Tam bir bilgelikle birbirinize öğretin,
öğüt verin Kol 3,16
İsanın Havarilerinin bu
ruhsal sohbetleri yaptığını hayal ettim.
Aslında bunlar
İsanın öğrencileri olan hepimizin iman yolunda
yaşadıklarımızın bir ifadesidir. Havarilerin adlarını
kullandım; çünkü bu, dikkati çekmek için ve her zaman ve her durumda Rab
İsaya yönelmiş olarak kalmak içindir.
P. Vigilio Covi
1. Herkesten farklı
Matta, İsayı gerçek anlamıyla
sevebilmeyi o kadar çok istiyordu ki bunun için elinden gelen herşeyi
yapmaya hazırdı, ancak problem ne yapacağını
bilmemesiydi. İsayı gerçekten sevmek acaba ne demekti?
Bu soruların
pençesine kapılmış olan Matta sonunda kendince bir çözüm buldu
ve: İsa için önem taşıyan kişileri taklit ederim
olur biter! diyerek karara vardı ve böylece tek tek Mesih
İsanın havarileriyle olan ilişkilerini incelemeye
başladı. Bir süre sonra ise Rabbin, Simun Petrusa ne kadar da çok
güvendiğini sezinlediğinden, örnek alınması ve taklit
edilmesi gereken havarinin o olduğu konusunda şüphesi
kalmamıştı. Evet Matta, İsayı sevmeyi Petrustan
öğrenmek istiyor; böylece kimseye fark ettirmeden balıkçı havari
Petrusu gözetlemeye başladı. Ancak kısa bir süre sonra
Tomasın kendisine yönelttiği: Matta ne kadar da otoriter
davranıyorsun! eleştirisi üzerine Simun Petrus'u taklit etme kararından
hemen vazgeçiyor.
Matta, biraz daha düşündükten sonra kendi kendine: Belki de Yuhannanın sevgisini taklit etmeliyim, hem zaten İsa onu çok seviyor. En iyisi onu seçmek diyerek bu sefer de Yuhannayı izlemeye başlıyor.
Seçimi
ilgisiz kalmamıştı. Bir hafta sonra Bartalmay, gülümseyerek
yanına yaklaşıp: Matta sana neler oluyor böyle? Son zamanlarda
davranışların ne kadar da değişti! Pek cilveli oldun!
demesi üzerine, havari, bu sözlerde seven bir insanın ilgisini
sezinleyerek sorununu ona açıyor. Bartalmay, kardeşliğin
ötesinde, bir baba gibi ona şu nasihatte bulunuyor: Matta,
İsayı kendi kalbinle sevip, onu kendi adımlarınla izle.
Kendini başkalarıyla kıyaslama, başkalarını
taklit ettiğin sürece Mesih İsa, senin tarafından
sevildiğini nasıl anlayabilir? Senin Rabbi sevme tarzın güzeldir
çünkü özeldir, herkesinkinden farklı ve diğerlerininkini
tamamlar".
Matta bir anda
rahatladığını hissetti, Bartalmay biraz daha geç
kalsaydı, İsanın mali işleri teslim ettiği Yahuda
İskaryot Mattanın yeni örneği olacaktı!
2. Anahtarları teslim
aldığından beri
Filipus, Mattayla dertleşiyordu: Bana neler oluyor bilmiyorum! Bu aralar Petrusu hiç çekemez oldum! Eskiden bir şeyler yapmak istediğinde, bana da danışır fikrimi sorardı, anahtarları teslim aldığından beri o kadar değişti ki... şimdilerde fikir sormak yerine emirler yağdırmakla meşgul. Onun bu otoriterliğini bir türlü hazmedemiyorum.
Matta, Filipusun içini dökmesini anlayışla karşılayıp, onu büyük bir dikkat ve sevgiyle dinledi. Kısa bir sessizlikten sonra ise şöyle dedi: Kardeşimiz Petrusun değiştiğinin ben de farkındayım, fakat açıkçası fazla da üzülmüyorum, çünkü o bu şekilde, Mesih İsa'ya itaat etmeye ve Mesih İsanın O'nun kendisine emanet ettiği görevi tam anlamıyla yerine getirmeye çalışıyor. Tabii ki emir almak benim de hoşuma gitmiyor, ancak İsa'nın Peder'e daima itaatli olduğu gibi, bizim de itaatli olmayı öğrenebilmemiz için bu durumun bir vesile olduğuna inanıyorum. Bence Petrus da emir vermekte çok zorlanıyor ve her yaptığında insanlardan onay bekleme eğilimine karşı çok savaşıyor. Elinden geldiği kadar Mesihe itaat etmeye çalışıyor, doğrusu ben de Mesih'e itaat etmek istiyorum, dolayısıyla da Petrusun kendisine teslim edilen bu anahtarları kendi yeteneğine göre çevirmesini kabul ediyorum. Petrus bu davranışıyla Mesihi seviyor!
Filipus, Mattayı sessizce dinledi ve Mesihe
bakarak, yargı ve eleştiriden uzak, kardeşlerindeki iyi yönleri
keşfetmenin mümkün olduğunu anlıyor.
3. Mucizenin Kutsal Emanetleri
İsa dışında
herkes kayıktadır ve hepsi de bir hayalet gördüklerinden emindir,
tabii ne kadar korktuklarını belirtmeye gerek yok. Avazları
çıktığı kadar bağırmaya başladıkları
sırada hayaletin sesi onlarınkini bastırır: Benim, korkmayın!
Mesih mi? Bu mümkün mü? Mesih olduğunu
söyleyen bir hayalete inanılır mı? Petrus tüm şüphelerini
yenip, cesaretini toplayıp, Eğer gerçekten Mesihsen, beni
yanına çağır! diye seslenir, cevap gecikmeden gelir: Gel!
Petrus çarıklarını
çıkarıp ayağını kayığın kenarına
sarkıttı ve gariptir ki kendinden emin bir şekilde suyun
üzerinde yürümeye başladı. Herkes nefesini tutmuş olanları
izlemektedir, Yuhanna ise hemen bir mücize olduğunu
bağırmaya başlar ve Petrus'un çarıklarını kutsal
emanetler gibi saklamak üzere arar. Fakat tam o sırada bir rüzgar patlak
verir ve Petrusun, batarak, İsaya Beni kurtar! diye seslendiğini
duyar. İsa, Petrusu kolundan yakalayıp sapasağlam
kayığa geri taşır.
Yuhanna çarıkları toplamaktan vazgeçip,
düş kırıklığıyla olan biteni seyretmekteydi,
ıslanacağını düşündüğü için de Petrusa
sarılamıyordu. Tomas ise olayı hemen yorumlamakta
gecikmemişti: Çok erken sevindin Yuhanna, özel ruhsal
armağanların denenmelerden geçmesi sınanmaları gerek!
Akşam olmuştu, böylece herkes sessizliğe bürünmüştü.
4. Daha iyi nasıl dua edilir?
Daha iyi dua etmek için ne yapıyorum biliyor musunuz? diye soruyor Tomas, bir anda tüm havarilerin dikkati ona yöneliyor. Tomas duasını daha etkili kılmak için televizyonun verdiği tüm haberleri izlemeye çalıştığını anlatıyor. "Böylece Rabbe: Onları görüyor musun Rab? Onları sakın unutma, bu zavallıların yaşadığı olaylardan haberin var mı? Onların yardımına koş! diye yakarabilirim! Dua etmek için haberleri kullanmak gerçekten de çok mantıklı! Bu şekilde duamın monotonlaşması da engellenmiş oluyor!" diye ilave ediyor. Tomas, herkesin bu fikirden çok etkilendiğinden emindir. Fakat sükut her zaman ikrardan kaynaklanmaz, çoğu zaman şaşkınlığın da bir ifadesidir.
Akşam olunca Yakup, Tomasa
yaklaşıp şöyle fısıldıyor: Bugün sonunda senin
neden daima bu kadar mutsuz olduğunu ve yalnızca
başkasını görünce gülümsediğini anladım. Her zaman
dünyanın haberlerini izleyerek dünyanın aynası oluyorsun, dua
ederken bile kendini dünyaya yöneltiyor, böyle yaptıkça da Rabbin
ışığına ulaşamıyorsun. Halbuki gerçek dua
zamanı Rabbin güzel çehresini hayranlıkla seyredeceğimiz, onun
ışığıyla aydınlanmaya teslim
olacağımız, onda huzur bulacağımız zamanlar
olmalı. Çünkü ancak bu şekilde dünyaya Allah'ı yansıtan
aynalara dönüşebiliriz. Rabbin dünyada olup bitenlerden haberdar
olmasına gerek yok, zira herşeyi O bizden çok daha iyi bilmektedir.
Hatta senin de Onunla beraber olabilmek için bunlara ihtiyacın yok, çünkü
O bizim herşeyimiz, tüm varlığımız, tüm sevincimizdir!
Dünyanın, Allah Babanın sevgisini ve
ışığını görüp hissetmeye ihtiyacı var.
Kutsal Yazılar, Ona bakın, ışık
saçacaksınız demektedir.
Tomas, gösterilen samimiyete teşekkür edip bu konu hakkında tekrar düşündü ve birçok şeyi daha iyi anladı. Bir hafta sonra tekrar aynı bahis açıldığında Yakupla konuşma fırsatı buldu: Söylediklerin hakkında düşündüm ve anladım ki haberler Rabbin yeryüzünde yaptıklarını bildirmezler; ayrıca televizyon programlarından, insanlara huzur ve iyilik yapma kudretini bağışlayan Kutsal Ruhu alamayacağımın da farkına varmış oldum.
Yakup kardeşinin bu konuyu gerektiği
gibi ayırt ettiğini görünce mutlulukla Rabbe şükretti. Tomas konuşmaya
devam ediyor: Tv Sözleşmemi bozdum. Rabbin benim üzerime düşen
görevi yerine getirebilmem için bilmem gereken tüm olayları bana aktarma
yolunu bulacağından kuşkum yok. Ona güveniyorum!. Yakup,
Tomasın akıntıya karşı kürek çekerek böyle bir karar
verebildiğini görünce Rabbi mezmurlarla övmeye başladı.
5. Ondan çekinme
Alfay oğlu Yakup da olup biteni dikkatle izliyor, kardeşlerinin her kelimelerinden, her davranışlarına, hatta yüz ifadelerine varana kadar herşeyi yakından takip ediyordu.
Yakup'un sezgileri çok kuvvetliydi, kardeşlerinin yüreğinden geçen her şeyi hemen anlıyor ve kendi ayırt etme yeteneğini saklamıyordu... Sen iyi konuştun, ama dikkatli ol, çünkü sözlerin yanlış anlaşılabilir... Sen bu işi kendini göstermek için yaptın.... Onun gözünden hiçbir şey kaçmazdı. Gerçekten de söyledikleri her zaman doğrudur, fakat sonuç olarak, herkes ondan çekinmeye başlar. Etraftakiler onun odaya girmesiyle özgürlüklerinin kısıtlandığını hissederlerdi. Bir gün uzun bir görev dolayısıyla uzakta bulunan Andreas eve döndüğünde, birşeyler dikkatini çekti. Yakupun yüzünde daima sert bir ifade vardı, Mesihin yumuşak ve uysal gülümsemesini onda bulmak neredeyse imkansızdır. Andreas, onun birkaç kez kardeşlerinin hatalarını düzeltmek üzere yaptığı müdahaleleri gördüğünde olan biteni anladı ve onu bir kenara çekip şöyle der: Sevgili Yakup, senin doğruyu seçebilme gibi güzel bir yeteneğin var, kardeşlerimizin en gizli kusurlarını dahi çözebiliyorsun, bu sana verilen bir lütuf, ancak bunu iyi kullanmalısın. Çünkü sürekli diğerlerini tenkit etmeye devam edersen, yalnız kötü olanı gözlemleyecek ve Kötünün işbirlikçisi olup, onun eserlerini vurgular hale geleceksin. Diğerleri senin yanında kendilerini kötü hissediyorlar, sen de kendilerini yargılayan bir hakim görüyorlar, onları devamlı suçlayıp, itham eden biri oluyorsun. Kardeşlerinin kötü yönlerini gördüğünde, kötü taraflarını etrafa yaymak yerine, onları kutsa ve onlar için dua et. Onların iyi taraflarına bak ve doğru yaptıkları için Allah'a şükret, çünkü yalnız O, ışığa çıkarılmaya ve tüm kalplerin sahibi olmaya layıktır.
Acaba neden şimdiye
kadar biri çıkıp da Yakupa bunları söylememişti? Yakup,
Andreasa teşekkür edip, tavsiyelerini uygulamaya başladı. Üç
hafta içinde arkadaşlarına bakış açısı tamamen
değişmiş olur. Onları eleştirmek yerine doğru
olana teşvik etmeye, onlardaki, az olsa da, iyiliğe değer
vermeye başlar.
Kardeşlerin topluluğunda hava düzelir, herkes İsanın yolunda birbirine destek olarak yaşamaktan çok daha mutlu ve çok daha istekli olurlar.
6. Cesareti kırılmış bir
umutsuz
Petrus,
Kenanlı Simuna endişeyle: Neyin var? diye sorar, o kadar umutsuz
ve cesareti kırılmış görünüyordu ki, üzüntüsünün
farkına varmamak neredeyse imkansızdır.
Moralim çok bozuk,
cesaretimi de iyice kaybettim, senelerdir Rabbin yolundayım ve hala Ona
iman ettiğim ilk günkü kadar günahkarım. Simun, senin bu cesaretsizliğin
bizler için günahından on kez daha ağır bir yüktür,
günahının bu meyveyi vermesine fırsat verme... bu, birlikte
yaşamamızı iyice zorlaştırır. Şayet
cesaretini kaybedersen, İsanın varlığından çok, kendi
günahına önem verdiğini ispatlamış olursun, unutma ki Rab,
sen kendini günahkar hissettiğinde de aramızdadır. Sen onun
aramızda var olduğunu hatırlamalısın, bununla mutlu
ol! Ona karşı hissettiğin bu sevinç senin zayıflıklarından
ve günahlarından gelen kederi örtüp aşmalıdır! Simun
çaresizlikle: Bunu nasıl yapabilirim bilmiyorum! deyince, Andreas cevap
vermek üzere Petrusun yardımına koştu: Dikkatle dinle Simun.
Bence böyle hissettiğin anlarda benim yaptığım gibi yapmak
doğru olacaktır. Ne zaman günah işlediğimin farkına
varsam, hemen Rabbe hitap ediyorum: Rab İsa, beni affet. Bana merhamet
edip, beni kurtar. Sen beni kurtarmasaydın çoktan cehennemlik olurdum.
Rab, ben her ne kadar günahkarsam da sen neşemle ve huzurumla sana
tanıklık etmeme layıksın. Günahkar olan benim, sen
değilsin! Sen benim sevincimi hakkediyorsun, çünkü beni affetmeye ve ümit
vermeye her zaman hazırsın. Senden çok memnunum. Böyle dedikten
sonra da içtenlikle Rabbe ve herkese gülümsüyorum, çünkü ben Ona aittim ve
onurunu yüksek tutmak istiyorum! Sen de benim gibi yap! Petrus Doğru,
böyle davranmalısın! deyip sonuca bağlar.
İki gün sonra Simuna rastlayan Bartalmay,
onun memnunlukla gülümsediğini görünce dayanamayıp sordu: Neler
oluyor Simun? ve şu şaşırtıcı cevapla
karşılaştı: Hiçbir şey, yalnızca bir günah
işledim; bu cevap Bartalmayı hazırlıksız
yakalamıştı. Ondaki bu davranışın sebebini
Andreasın, Simunla birkaç gün önce yaptığı
konuşmanın bir sonucu olduğunu olay kendisine
anlatılınca anladı!
7. Kendimce dua ediyorum
Tomas tüm kardeşlerini: Ben yalnız hissettiğim anlarda dua ediyorum açıklamasını yaparak şaşırtır. O, üst düzeyde bir özgürlük elde ettiği ve duayı hür bir işleme dönüştürdüğünü zannederek oldukça rahattır. Kendimi dua etmeye hazırlıklı hissetmiyorsam dua ne işe yarar ki?. O halde sen yalnızca hissettiğin an dua ediyorsun öyle mi küçük bey? Sen kime itaat ediyorsun? Rabbe mi? yoksa kendine mi? Rabbe itaat etmekten vazgeçtin mi? Ona Rabbimiz dediğin halde artık O'na itaat etmiyorsun!. Filipusun sözleri oldukça açık olduğu halde, Taday eklemeden duramadı: O zaman sen Rabbe değil, kendi duygularına itaat ediyorsun. Senin bu özgürlüğün bağıntılı, basitleştirilmiş bir esaretten başka bir şey değil anlaşılan!. Söylediklerinden sonra herkesin onayını bekleyen Tomas bu tepkiler üzerine üzüntüye kapıldı ve endişeyle ekledi: Hayır, hayır ben İsaya itaat etmek istiyorum. O halde sen de kendi istediğinde değil, O senden istediği zaman dua et!. Gururu kırılan Tomas: Haklısınız fakat hiç olmazsa bırakın da içimden geldiği gibi dua edeyim, çünkü siz içimden geldiği gibi doğallıkla, ellerimi havaya kaldırarak dua etmeye kalkıştığım her seferinde elime ya bir mezmur ya da önceden hazırlanmış bir duayı sıkıştırıyorsunuz ve tam bir mezmur okumaya hazırlandığım anda da, spontane bir duayı organize ediyorsunuz! Andreas Oh, zavallı Tomas dedi beni dinle: en iyi dua bizim hoşumuza giden değil, Rabbin hoşuna giden duadır! Dualarımızla O şan elde etmelidir!. Tomas ikna olmuştu. Simunun abisi konuyu tekrar ele aldı: O halde? En güzel dua bizim hoşumuza giden değil, itaatle yapılan duadır. İsa, senin itaat ettiğini görünce, kendisine benzemekte olduğunu görür, senin onunla birlik olduğunu hisseder. Sana önerilen dua türünü sükunet içinde kabul et. Senin hoşuna gitmese de üstlendiğin sevgi dolu itaatkarlık kesinlikle Rabbin hoşuna gidecektir. Tomas suskunluğa büründü. Kardeşlerine müteşekkirdi, itaatin değerini anlamış ve bunu yalnızca dua konusunda uygulamaya geçirmekle kalmayıp, günlük hayatı dolduran her türlü iş ve görev alanında da kullanır olmuştu. Rabbin hoşuna giden işler, iyi sonuca ulaşanlar, ya da amaçlanan meyveyi verenler değil, sevgi dolu bir itaat duygusuyla yapılanlardır. Rabbin yaralarına parmağıyla dokunan havari kendini işte böyle ifade etmektedir. Tomas artık istediğini ve sevdiğini yapmak değil, yalnızca itaat etmek istemektedir ve eğer itaat etmek ölmek demekse, o şimdiden dirilişin mutluluğunu yaşamaktadır.
8. Bilinçsiz bir benmerkezcilik
Bartalmay coşkuların adamıydı.
Güzel bir şey gördüğü an kendinden geçerdi. Hele bir de kendisine
emanet edilen havarilik görevinde başarı elde edip,
vaazlarını dinleyenlerin Rabbe döndüklerini görünce keyfine diyecek
olmazdı. Sevinçlerini o kadar yüksek sesle dile getirirdi ki, kim var kim
yok herkes dönüp ona bakardı. Hatta bazıları etrafı
monotonluktan kurtarmak için onun bu davranışlarını arar
bile olmaktaydı.
Böylece aylar geçer. Eğer hiç özel bir
şey olmamışsa, Bartalmay,
sıradanlığın içinde olağanüstüyü görmeye yeltenir,
çünkü herkesin onun coşku dolu tepkilerini beklediğini bilir.
Ancak Bartalmay Yuhannanın fark ettiklerinin
henüz farkına varmamıştı.
Sade ve uysal havari Yuhanna, Rab tarafından
daima sevildiğinin bilincinde olarak, hep Rabde kalmak istiyordu.
Bartalmayın coşkulu çıkışları onun da
hoşuna gidiyordu, fakat uzun vadede zihninde birçok soru işareti
belirmişti. Bu haykırış ve gülüşler, havarilerin
bakışlarını İsada tutacağına, dikkatleri
dağıtıp Ondan uzaklaştırıyordu. Bu yüzden
Yuhanna tatlılıkla müdahale etmeyi yerinde bularak, zeytinliklerde
birlikte dolaşırken konuşmaya başladı:
- Bartalmay şayet kabul edersen bir
uyarıda bulunmak istiyorum!
- Tabii ki! Senin bilgeliğini dinlemek benim
için büyük bir mutluluktur!
- Rabbi sevdiğinden eminim! Nitekim Onun
bir mucizesinden bahsedildiğini her duyduğunda neşeye
boğuluyorsun, fakat senin bu sevinme şeklin oldukça dışa
dönük, seni gören ya da duyan herkes sana bakma gereksinimi duyuyor ve ruhu
Rabden uzaklaşıyor, böylece arzu edilenin tersi bir durum
gerçekleşmiş oluyor. Taşkın coşkunluk bunalım
gibidir, çünkü başkalarının dikkatini senin üstüne çekiyor.
- Yani sence bu bir tür bilinçsiz benmerkezcilik
mi?
- Bir açıdan öyle, öte yandan en önemlisi
Rabbe olan dikkati dağıtıyor. Ruhsal hayata bilinçsizce zarar
veren bu davranış, Rable huzurlu ve derin bir ilişki
kurmamızı engelliyor.
Bartalmay anlamıştı. Teşekkür
ederek sessizce yoluna devam eder... sevgi dolu bir sessizlikte. O andan
itibaren diğerlerini görünce coşku dolu hareketlerde bulunmayıp
neşesini dışa vurmadan ve şaka yapmadan ilerliyor ve herkes
çok şaşırıyordu. Diğerlerinin tepkilerinin
farkında olan Bartalmay şu şekilde açıklama yapıyordu:
- Kardeşlerim, sizden af diliyorum. Coşkulu hareketlerimle Rabbi gölgede bıraktım. Düşünmeden sebep olduğum her taşkınlıkta Onun önüne ben geçiyordum. Sizler de Onun yerine beni görmek zorunda kalıyordunuz. O, gizli bir köşede kalıyordu. Sizlerden af diliyorum ve bu zayıf tarafıma tekrar düşeceğimden neredeyse emin olduğumdan yardımınızı bekliyorum.
Yuhanna gülümsüyor. Petrus Rabbe
şükrediyordu. Bazılarının gözü faltaşı gibi
açılıyordu çünkü aşırı coşkunun dikkat
dağıtmak anlamına geldiğini hiç düşünmüyorlardı.
Yakup, mütevazı bir sesle:
- Bartalmay, seni İsa adına
affediyoruz. Yumuşak huylu ve mütevazı olan Rabbin kendisi de seni
affediyor.
O günden sonra da Bartalmay Allahın
eserlerinden sevinç duymaya devam eder, fakat sessizce mutluluğa bürünür.
Garip olan şudur ki, daha çok Rabbin eserlerini görmeye başlar! Ve
her görüşünde kendi kendine, Rabbim senin bu müdahalen çok güzel. Ancak
senin varlığın benim için tüm eserlerinden daha büyük bir
mutluluk kaynağıdır!
9. Filipus, 'hızlı' bir ad
Filipus 'hızlı' bir addır: "atların dostu" demektir. Nitekim her zaman acelesi vardı. Özellikle de çalışmalarının sonuçlarını elde etmekte aceleciydi. Vaaz vermeye mi gidiyor? Ertesi gün döndüğünde birkaç kişinin tövbe edip iman ettiğini bilmek isterdi. Çocuklarla din dersi yapar yapmaz hepsinin hemen bir anda uslu melekler olmasını, imansızlar arasında müjdeyi ilan ettiğinde ise hemen içlerinden birinin teşekkürler, çok iyi konuştun diyerek onaylamasını beklerdi.
Bir gün Filipus, Petrus'tan bir köye gitme izni diliyor, çünkü bir gece önce orada vaaz vermişti. Bir şeylerin doğup doğmadığını, birilerinin tövbe edip etmediğini kontrol etmek istiyorum diye açıklamada bulunuyor.
Petrus bir süre sessiz kaldıktan sonra Filipusa garip bir soru yöneltir: Filipus marul ektin mi? Filipus saf saf cevap verir: Evet geçen dolunayda. Peki, kök salıp salmadıklarını kontrol ettin mi?. Bu da ne biçim soru böyle, tohumlar şimdiden kontrol edilir mi? Yaparsam her şey mahvolur! Vakti geldiğinde yaprak çıkacak ki!. Petrus: Dün ektiğin Allah'ın Sözünün tohumları için de aynıdır! Git sakince dinlen. O söz eğer Allah'ın Sözü ise, yaşamaktadır, köklerini salıp vakti geldiğinde meyvelerini verecektir. Hemen gidip bakmak, sonucu sabırsızlıkla beklemek Ruhun işini zorlaştırır. Rabbe, Onun Sözünü duyurarak, hizmet etmiş olduğun için memnun ol, tek endişen Rabbe Onun istediği gibi hizmet etmeye devam etmek olsun. Senin tarafından ekilen Söz, hala Onundur ve kuşkusuz sulamak ve biçmek için birini gönderecektir. Senin kalbin yalnızca Onun için dikkatli olsun!
Filipus itaat etti ve Rabbe olan sevgisini
yeniledi.
Yaptıklarının sonucunu görme
endişesi kendine olan sevgisinden, ödüllendirilme ve aşırı
hırstan kaynaklanıyordu. Petrus nezaketinden dolayı bunları
söylememişti. Fakat Filipus, itaat ettikten sonra, kalbi bu açıdan da
aydınlanmaya başladı.
10. Yapılması gereken iyilik
Andreas, güçlü ve olgun adam anlamına gelen isminden destek alıyordu. Ona göre olgun olmak kimseye bağımlı olmadan hareket etmek demekti. Bu yüzden hiçbir şey için kimseye danışmadan, kendi zamanını ve enerjisini kendi kendine organize ediyordu. Durum böyle olunca da toplantılara sık sık geç kalmaya, sonunda ise hiç katılmamaya başladı. Ona göre bu toplantılar yapılacak bir sürü güzel şey varken, zaman kaybından başka bir şey değildi, çünkü onun yapması gereken daha iyi şeyler vardı. Bu açıklamasıyla Andreas, Yahuda ve Matiyasın çehresinde beliren soru işaretine kendince en uygun cevabı vermiş oluyor. Sonunda kardeşi Petrus onu kapının önünde durdurup bu yeni yaşam tarzı hakkında makul sebepler arıyor. Andreas tereddütte kapılmadan cevap veriyor: Kendimce iyilik yapmanın yollarını buldum. İyilik yapma fırsatı bulduğum her seferinde o iyiliği yapmaktan kendimi alıkoyamam. Bu cevapla, Petrusun merakı giderilmiş, Andreasın ise olgunluğu kanıtlanmış olur.
Ancak Petrus aldığı cevapla huzur bulamadı. Zira tüm bu olanlarda iyi gitmeyen birşey vardı, bir şeyler onun sakin olmasına izin vermemekteydi. Kardeşinin söylediği anahtar kelime kendimce iyilik yapmak özellikle bu cümle Petrusun ruhunu ve zihnini meşgul etmekteydi. Bu, Rabbin ağzından hiç duyulmamış bir sözdür, acaba nereden ortaya çıkmıştı? Sonunda Petrus bunun ne olduğunu anladı. Bu içinde aldatmacalar taşıyan, eski bir cümleydi, Adem ile Havvayı kandıran yılanın konuşmasına kadar uzanmaktaydı; insanı itaat etmek yerine kendince akıl yürütmeye ikna eden bir bakış açısıydı.
İnsan akıl yürütmeye başladığında, itaat etmemek için, yani, istediklerini yapmak için bin bir sebep bulur. Rab, dünyaya kendini, yapılması gereken iyilik hakkında akıl yürüten biri olarak değil, Pedere itaat eden bir oğul gibi sunmuştur. Petrus, Andreasın sarf ettiği cümleler sayesinde aydınlığa kavuşmuştu. En büyük aydınlanma ise gece, kardeşinin takındığı büyüklük tavırlarının sebep olduğu uykusuzluk, saatlerinde geldi. Olgun olan adam, İsa'dır! Gerçekten olgun olan, Allah'ın Oğlu'dur! O, Babanın oğlu olmaktan ve öyle kalmaktan utanç duymadı, bunun için Baba'ya itaat edip bağlı kalmaya devam etti. Ruhen olgun insan, Baba Allahla olgun ilişkileri olan insan, oğul olarak evlatlıkta ve bağlılıkta yaşayan insandır.
Rab İsa, bir oğul olarak, Babanın
arzusunu tam anlamıyla yerine getirebilmek için, Meryem ve Yusufa boyun
eğmeyi seçti. Böylece hem boyda hem de bilgelik ve lütufta gelişti.
Ve bizler de 'İsanın boyuna' doğru ilerlemekteyiz!
Petrus, anladıklarını Andreasa
anlatmanın ve uygun koşulları yakalamanın zor olduğunu
biliyordu. Fakat Yuhanna'dan ve diğer kardeşlerden bu durum için
dilediği dua onu cesaretlendiriyor ve Andreasla konuşmasına
yardımcı oluyordu.
Artık Andreas, kardeşlerine itaat ederek daha büyük bir iyilik gerçekleştirdiğini anlamıştı. Kendince iyilik yapmak, benliğini inkar etmeyip, onu tatmin etmekti. İtaat ise, aralarında somut bir birlik gerçekleştirir ve bundan dolayı, İsa söz verdiği gibi, aralarında O'nun varolmasını sağlar. İnsanı kurtaran yaptığımız iyilikler değil, Rab İsa'dır. Andreas şimdi, her ne pahasına olursa olsun, itaat edip birlik içinde yaşamaya gayret ediyor. Sonuç olarak kendisini, yeni bir şekilde olgun hissediyor: gerçek kutsal olgunluk, itaat eden İsa'nın olgunluğudur.
Andreas gerçekten anlamıştı ve
toplantılara artık geç kalmamaya başlamıştı.
11. Bir hastalık
Yakup, çok kuruntuludur. Kimseyle bunu
paylaşmamasına rağmen herkes durumun farkındadır.
Sonunda bir gün hepsi masa başındayken ruhsal hastalıklar
hakkında bir konuşma başladı. Bartalmay sorusunu herkese
yöneltti, hepsi sıkı bir sessizliğe gömüldü, hepsi de Yakupun
kendini hakarete uğramış hissetmesinden ya da verecekleri
cevaptan sonra incineceği duygusuna kapılmasından endişeliydi.
Kuruntulu olma ne zaman bir
hastalığa dönüşür? soru havada asılı kalmış
gibiydi ve birinin cevaplamasını bekliyordu. Bu soruyu
cevaplayabilecek en uygun kişi kim acaba? Petrusun aklına ilk olarak
Yuhanna geldi, çünkü o da bir dönem aynı acıyı çekmişti.
Bana öyle geliyor ki, kuruntulu olmak bir hastalıktan çok, bir
hastalık belirtisidir; gizli olan gerçek hastalık iman
yetersizliğidir. Kuruntulu insan kendi hareketlerine çok fazla dikkat
eder; özellikle de davranışlarının ruha yönelik etkilerine
önem verir, yaptıklarının devamında gelen düşünceler,
gerçek ve hayal ürünü olanların tümü onu endişelendirir. Kuruntulu
insan her an günah işleme endişesi içindedir, ya da işlemiş
olduğunu düşünür, Allahın lütfundan yoksun olduğu,
Allahın kendisinden sevgisini esirgeyeceği fikri onu yiyip bitirir.
Hiç huzuru yoktur, sürekli olarak yaptığını, söylediğini,
belki de yanılmış olduğunu düşünür, ağzından
doğru olmayan fazladan bir kelimeyi kaçıracağından
korkarak, inatla konuşmamakta direnir. Acı çeker ve zayıflar.
Zira kendisinde odaklanan tüm bu düşünceler karmaşasında,
ateşkese yer yoktur, Babanın sevgisine tam olarak güvenmez, kendi
kendinin kurtarıcısı, içindeki bendir adeta.
Yakup huzurlu bir ifade takınarak bu tanımın kendisi ile bir ilgisi olmadığını ispata çalışır. Yuhanna devam eder: Kuruntulu olanın dikkati kendi üzerinde o kadar çok yoğunlaşmıştır ki, haddinden fazla alıngan hale gelmiştir. Her zaman kendini savunmaya ya da suçsuzluğunu kanıtlama çabasındadır. Bu tarz bir davranışın temelinde yatan bariz iman eksikliği ortadadır. Kuruntulu insan herşeyin kendinden kaynaklandığı inancındadır: işlediği günahın korkusu, doğru bir şekilde o günahı itiraf etmediği için işlediği günaha bir yenisini eklemiş olmanın endişesi Bağışlayıcı Babanın kalbinde iman yetersizliği değil midir? Bu davranış şekli insanın kurtuluşa kendi öz erdemleriyle ve hatasızlığıyla ulaştığı varsayımını kabullenmek değil de nedir? Halbuki Kurtuluş, İsa'nın feda ettiği yaşam sayesinde Babanın bize sunduğu bir lütüftür. Sonuçta kuruntulu insan kusursuz olmayı istemekte, hiçbir zaman affa muhtaç olmamak arzusu taşımaktadır, asla borçlu kalmak istememektedir. Bu kibirdir. Kuruntulu kişi, Allahtan korunmak istemektedir. Onu Peder olarak değil acımasız bir hakim olarak görmektedir. Bu yüzden de Ondan korkmaktadır.
Herkes sessizce dinliyordu. Yakup kusurlarının birbir su yüzüne çıktığını hissetti. Kuruntululuk merhametle geçmez, ya da bu bir günah değildir deyip kendini teskinle bitmez. En iyi yardım yolu onu imana götürmektir. Bizleri her zaman seven bir Babamız olduğuna ikna etmektir. Baba kusursuzluğumuz yüzünden değil de, ancak ve ancak Mesih İsa'nın kanı sayesinde bizi sevip kurtarır. Babamız olan Allaha güvenmek, kendi kendimizle biraz alay etmek ve hareketlerimiz sonucu elde ettiğimiz cehennemi, cenneti ise bir hediye olarak kabullenmek en doğrusudur. Hatta kuruntulu birine kırıcı olmayan basit bazı davranış kurallarına kasten uymamayı önermek gerekir, böylece bizleri sevene tam bir güven duymayı öğrenebilir. Nitekim, biz ciddi, disiplinli ya da mükemmel olduğumuzdan değil, O iyi olduğundan kurtulduk!
Petrus, Yuhannaya: Sanırım bu kadar açıklama yeterli dedikten sonra, Bartalmay Konunun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum diye ekler. Matta: İsanın öğrencilerinin içinde böyle bir hastalığın olması üzücü, çünkü bu, kurtuluşun Rabbimizden geldiğine tanıklık edilmesini engeller. Yakup: Affeddin beni der. Herkes şaşkınlıkla kulak kesilmiştir. Sizden Rab adına beni affetmenizi rica ediyorum. Ben kuşkuyu içimde adeta bir hazineymişçesine sakladım. İnatla günahkar olduğumu kabul etmemenin direnmesinin, Rabbin günahkarlara sunduğu kurtuluştan daha büyük bir kurtuluş yolu olduğunu sanıyordum. Bu düşüncenin ne kadar aldatıcı olduğunu gördüm. Kandım ve sizleri de kandırdım. Kendimi Pederin kollarına teslim edip, günahlarımı ve hatalarımı Rabbin kanına emanet ediyorum. Yönelttiğin soru için teşekkürler Bartalmay, sana da, verdiğin cevap için teşekkürler Yuhanna. Herkes bir anda rahatlamıştı. Petrus kalkıp Yakupa sarılmak istedi, çünkü onun gururun dökmesine izin vermediği gözyaşlarını frenleyemediğinin farkına varmıştı.
12. Her zaman dönmedolapta
Yahuda Taday, hiçbir zaman tatmin olmuyordu.
Kardeşleri maddi ya da manevi konularda
tartıştığında o hep: iyi ama... diyerek müdahale
ederdi. Onun bu müdahaleleri kısaca şöyle özetlenebilir: Evet ruhani
düzeyde doğru gibi gözüküyor, ancak insancıl düzeyde incelersek,
şöyle cevaplamamız gerek....
Günlerden bir gün bir düzeyden
diğerine geçen Yahudayı izlemekten yorulan Filipus, dayanamayıp
komik bir şekilde patladı Kardeşim, hiçbir zaman nerede
olduğun belli değil. Sanki bir dönmedolaptasın sürekli bir
düzeyden öbürüne inip çıkıyorsun, ayakların yorulmuş
olmalı! Bir kereliğine duruver!. Ben şahsım adına
şunu söyleyebilirim, her zaman imanın düzeyindeyim, sürekli olarak
göz önünde evlatlarının yiyecek ve giysilerini bile düşünen
Babanın eserini tutuyorum. Bana göre artık iman düzeyi tüm
insancıl düzeyi kapsadı!
Yakup kardeşinin öğretişini tamamladı. Bana öyle geliyor ki, insanlık düzeyinde en yoğun olarak çalışan dünya prensidir, yani şeytandır. O, yalnızca insancıl duygu ve tepkileri döküp kötü olanların da haklılığını gösteriyor. Fakat iman düzeyine ayak basamaz. Babaya güven veren davranışlarda ise Kutsal Ruh etkendir! Ben daima bu kapsamda yürüttüğüm mantıkla ve ayırdetme yeteneğimle kalmak istiyorum. Yahuda için bu açıklamalar inandırıcıdır. Artık iki düzeyi birbirine karıştırmadı ve Petrus onu önemli bir ekonomik karar için aradığında onu, tüm eşyalarıyla taşınmış olduğu iman düzeyinde buluyor.
13. Kimlik bunalımı
Andreas ciddi bir kimlik bunalımı
içindeydi. Bugün bu güncel terimle
tanımlansa bile aslında çok eskilere dayanan bir sorundu.
Bir gün Andreas işinden döner dönmez şu
açıklamada bulundu: Artık bir Hıristiyanın yeryüzündeki
işlevini çözemez hale geldim. Biz hıristiyanlar dünyada ne
yapıyoruz? Büyük zorluklarla kendimi hastaneye sağlık görevlisi
olarak kabul ettirdim. Böyle bir hizmeti ancak bir hıristiyanın en
iyi şekilde verebileceğini sanıyordum. Bir insanın
varlığına bir hıristiyandan başka en çok önemi kim
verebilir ki? Fakat şöyle ki... benden daha iyi çalışan
hastabakıcılar gördüm. Ben bazı zamanlar, hastaların fuzuli
taleplerine sabırla katlanamıyor, ya da herhangi bir doktorun
devamsızlık durumunu kabullenemiyordum. Öte yandan benim uzun çabalar
sonucu elde ettiğim, uzmanlık alanını aşan bir durumda
çalışan ve benimkinden çok daha iyi bir kalbe sahip hıristiyan
olmayan birçok meslektaşımı tanıdım.
İlkokul öğretmeni oldum. Bu kez, böyle bir meslekte bir hıristiyana kimsenin erişemeyeceğini düşünüyordum, fakat kısa sürede bu meslekte benden daha iyi olan birçok öğretmen gördüm. Ve sonunda aklımda şu soru belirdi: Bu dünyada bir hıristiyanın işlevi ne?. Petrus, şu cümlelerle müdahale etti: Belediye çöpçüsü olmayı düşünmedin mi? Bu meslekte seni geride bırakacak birinin çıkacağı kesindi. Rabbimiz ve Ögretmenimiz bize hiçbir zaman diğerlerinden daha iyi olmamız gerektiğini söylemedi. O, bizi dünyaya, iyi çalışanlar, başarılı politikacılar, iyi doktorların eksikliğini gördüğü için yollamadı. Rab birşeyleri düzeltmemiz için göndermedi. O bizi onun Adını ve Ruhunu dünyaya yaymamız için etrafında toplayıp çevreye yaydı.
Andreas yavaş yavaş huzur bulan yüzüyle
ağbisine baktı. Görevimiz iyileştirmek değil, yenilemek;
bunu da, sadece içimizde yeni yaşamı, yani Kutsal Ruh'u
taşıyorsak, yapabiliriz. Sen
Hıristiyan olarak, hastane revirinde yalnızca bir
hastabakıcı uzmanlığı göstermeyip, burada dua ederken
ve bizlerle Efkaristiya duasında hissettiğin ve kardeşlerinle
paylaştığın Kutsal Ruhu yaymalısın. Hademeleri,
öğretmenleri ve öğrencileri Kutsal Ruha ancak onların
hıristiyan bir meslektaşı yakınlaştırabilir. Bu
bizim gerçek kimliğimizdir kardeşim!
Yüz ifadesinden sorunun aşılmakta
olduğu hissediliyor, zira o, zaman geçtikçe hıristiyan
kimliğinin aslında Ruhun kimliği olduğu ve Kutsal
Yağla takdisinden sonra hıristiyan adını
aldığı kesin, zira hıristiyan, İsanın
kutsandığı şekilde kutsanmış olan kişidir.
Konuşmayı izleyen Yakup şu sözlerle tamamladı: Kutsal Ruh
bizleri hıristiyan yapar, bizlerden Allahı Baba olarak
tanımlayabilen bir toplum yaratır! Hıristiyanin kimliği,
ortak yaşam, kilisede yaşadığı kardeşlikle
bütünleşir bu sayede orada lütufa ve yüksekten gelen sunuya
ulaşır!
Andreas, Petrusa teşekkür etti ve Yakup'la
beraber kendilerini mutluluk ve parlak ışığa
kavuşturan Kutsal Ayine hazırlandı.
14. Kazanmaya yetkin
Rab, kendine çağırırken Simun
Zelotun bu kadar düşünmeden davranan bir karakter
taşıdığını biliyor muydu acaba?
Simunun dilinde kemik yok: Ben açıksözlü ve
dürüstüm, söyleyecek bir şeyim varsa hemen söylerim. Hiçbir şeyi
içimde tutmam, her şeyi dışa vururum. Şayet beni
kızdırırlarsa, hemen söylerim, herkes hak ettiğini
bulur....
Evet doğruydu, Simun kardeşlerinin her olumsuz hareketine şiddete varan ani tepkilerle cevap verirdi. Onun bu katı tutumu yüzünden hiç kimse onunla sorunları hakkında konuşma cesaretini bulamazdı, genelde yalnızdı. Rabbe ulaştıran kurtuluş adeta onun aracılığıyla ifade bulamama riski taşıyordu artık. Simun gibi şahsen düşünmeden tepki gösterme konusunda tecrübeleri olan Petrus ona yardım etmek istedi. Bu fırsat eline tam da kardeşi kendi açıksözlülüğüyle övünürken geçti. Ben muzaffer olmayı tercih ederim dedi Petrus. Bu cümle Simunu çok etkiledi ve irkilerek: Muzaffer olmak ne demek? diye sordu. Ben bir ayartma olarak düşünmeden tepki göstermeyi yaşıyorum, bu ayartma benim Kutsal Ruhu diğer ruhlardan ayırt etmemi engelliyor ve beni bir kızgınlıklar denizine düşürüyor, acele kanılar edinmeme hatta şiddet duymama sebep oluyor. Düşünmeden tepki gösterme Ruhun meyvesi olan kendime hakim olma yeteneğime yer vermiyor ve peşi sıra yumuşak huyluluğu ve sabır olarak tanımlanan olguları engelliyor. Bence, senin böbürlenerek tanımladığın açıksözlülük aslında kendini ayartmaya teslim etmek gibi bir şey ve bu bir zafer değil. Sevgi sabırlıdır, beklemesini bilir, acı çekmeye hazırdır ve katlanmasını bilir. Senin dediğin açıksözlülük sevgiyi dışlıyor, Kutsal Ruhu eylem dışı bırakıyor, bu yüzden birliğe olanak tanımıyor. Simun, istersen seninle birlikte dua edelim, sana muzaffer olmayı sağlaması için Rabbin Kutsal adını içtenlikle haykıralım, böylece bizlere senin davranışlarında Allahın sevgisinin ve sabrının ışıltılarını bariz olarak görebiliriz!
Simun atıldı: İşte
hazırım! Dediklerin çok doğru teşekkür ederim! Dua edelim
çünkü dilemem gereken armağan büyük ve bunu Rabden almazsam hiçbir zaman
muzaffer olamayacağım!
15. İtiraf etmekte
karşılaştığım zorluklar
Konuşmaları son bulmak üzereydi. Herkes
huzurluydu, hepsi Rabbin kendi özel hayatlarında ve çevrelerinde
gördüğü işlevi anlatmaktan mutludur. Ortam o kadar ailevi bir havaya
bürünmüştü ki, herkes istekle kalıyor ve Simun Petrus, kalbini
kardeşlere açma cesareti buluyordu.
Günah çıkarmak çok zoruma gidiyor. O an
yaklaşınca beni bu lütuftan uzaklaştıracak binlerce fikir
geliyor aklıma; neden bir başka insana günahlarımı
anlatmam gerekiyor sorusu beynimin içinde durmadan yankılanmaya
başlıyor. Belki de günahlarımı itiraf ettiğim
kişinin durumu benden daha vahimdir... Beni tanıyan birine nasıl
itiraf edebilirim? Bazı günahlarım beni dinleyen kardeşimi
şaşırtıp, utanmasına sebep olabilir! Zaten
doğrusu çoğu zaman her şeyi olduğu gibi anlatmaktan
utanıyorum. Kısacası bu çok zor!
Odadakiler de iç çekmeye
başladıklarında, konunun ortak bir sorun olduğu
anlaşıldı. Sessizlik Yuhanna tarafından bozuldu: Ben de uzun
bir süre bu zorluğu çektim. Sonra aklıma, Rabbin kendi sevgisi için
her şeyi yapmamızı önerdiği geldi! Zaman zaman kendi kendime sordum, Acaba sen
sevgi için mi yoksa yalnızca bencil bir dürtü olduğu için mi günah
çıkarıyorsun? böylece şu sonuca varmış oldum: Günah
çıkarma isteğim, kendimi iyi hissetme, vicdan azabı duymama ve
kalbimde bir yük taşımamak beklentisinden kaynaklanıyordu.
Rabbin sevgisinden değil, kendimi sevdiğimden itiraf ediyordum.
Yahuda saf saf: E ne olmuş yani? Çok doğal çünkü ben, beni günah
çıkarmaya yöneltecek başka bir sebep bulamıyorum.
Yuhanna devam etti: Bu tarz davranışımı kalbinde
taşıdığın günahlarla Rabbin kurtuluşunun iyi bir
tanığı olamazsın düşüncesiyle değiştirdim.
Günah, ruhun mutluluğunu frenleyip, kardeşlerimize karşı
duyduğumuz ruhsal cömertliği engeller. Sonuç olarak da Rabbin
Krallığında, Onun elinin altında tuttuğu uygun bir
alet olmaktan çıkarsın! Böylece İsaya yönelip: Rab senin
sevgin için sana geliyor ve bağışlamanı bekliyorum.
Barışma Kutsal Sırrı için teşekkürler, sen
görevlendirdiğin rahip sesi ve eli aracılığıyla beni
yeniden kaldırıp, içimde Kutsal Ruhunun
ışığı ve gücünü yeniliyorsun. Beni
bağışladığında senin mabedinde hizmet veren
yararlı bir kula dönüşürüm, tekrar kurtuluşunun
tanığı olur, kardeşlerime karşı açık ve
cömert bir şekilde davranır hale gelirim. Bu dualarla beni etkisi
altına alan utanma duygusundan kurtulup, bağışlayan Rab'le
karşılaşmama engel olan her türlü mantık zincirini yendim!
Teşekkürler Yuhanna dedi Petrus, hayatının en değerli ve
Şeytan tarafından en çok engel olunan anlarından birini
aydınlatan bu ışığa. Matta Ben de teşekkür
ederim diyerek haykırdı. Matta günahkarlarla çevrelenmiş
çalıştığında, İsa tarafından çağırılmıştı.
Fakat sonra Rabbin sevgisinin her zaman affeden olduğunu, yalnızca
sürekli affa ihtiyacı olan günahkar insanları kucaklayan bir sevgi
olduğunu unutmuştu. O, İsa'nın öğrenci olduktan sonra
artık günah işlenmeyeceğini düşünmüştü, böylece bir
gurur içinde yaşıyor, dolayısıyla da hiç itiraf etmiyordu.
Şimdi ise, Yuhannanın Petrusa verdiği cevabın
ışığında her şeyi yeni baştan gözden geçirme
dürtüsü onu harekete geçirmiş, alçakgönüllü bir halde kendi
yetersizliklerini görme yeteneğiyle kuşatmıştı. Hemen
Petrusu aradı ve toplumdan uzaklaşıp bir köşeye
çekildiğinde, itiraf ettikten sonra, yeniden doğduğunu hissetti.
Rab İsa, öğrencileri de dahil, herkesin daima kurtarıcısıdır ve kurtarıcısı olmaya da devam ediyor!
16. Dua sırasındaki
dalgınlıklar
Kardeşlerim tapınmaya artık
gelmeyeceğim! böylesine sert bir kararı kim almış
olabilirdi? Hiç beklenmeyen bir anda gelen Mattanın bu haberi, herkesi
bir açıklama bekler hale sokmuştu. Hiç
şaşırmayın. Duaya ve tapınmaya büyük saygım var
ve özellikle de bu sebepten dolayı böyle bir kararı aldım. Dua
saati benim için bir işkenceye dönüştü, Pedere tapınmak
istiyorum ama bir türlü dikkatimi toplayıp duada
yoğunlaşamıyorum, aklım hep başka yerlerde. Ne sizleri
aldatmak ne de kendimi kandırmak istiyorum.
Bartalmay, Yuhannaya baktı. Yakup ve Andreas
endişeli olmaya başlıyorlardı. Simun dalgındı,
diğer Yakup ise akşam duasını hazırlamak üzere
Mezmurlar Kitabını çevirmeye başlamıştı. Taday
düşüncesiz gibi gözükse de, böyle değildir: Bu soruna baksam, hiçbir
zaman dua etmezdim! Bir zamanlar
ben de bu düşüncelerle boğuşuyordum, ancak bir süre sonra içinde
bulunduğum durum benim için bir lütuf sebebi haline geldi. Herkes merakla
ona bakıyordu. Taday sakin bir şekilde konuşmasını
sürdürdü: Evet dikkatim her dağıldığında ben Rabbe
yönelen yeni bir eylem buldum. Beni duadan alıkoyan bir düşünce gelir
gelmez önceden sezinliyor o an hemen Rabbe yönelip şöyle dua ediyorum:
Şimdi sana dönüyorum! bu, ona giden bir sevgi adımı! Bana göre
bir saatlik dua süresince elli kez dikkatim dağılabilir, fakat bunlar
elli sevgi eylemine dönüşür. Şayet hiç dikkatim dağılmazsa
tek bir sevgi eylemi olur!. Önceleri endişeli bir yüz ifadesi
takınan Petrus sakinleşti.
Sevgili Matta cesur olmalısın! Biraz mütevazılık ve gururdan arınmak gerek! Rab senin dalgınlıklarının üstesinden gelmek için sarf ettiğin her çabayı takdir eder, hatta gururumuzun yapmak istediği büyük hareketlerden daha çok takdir eder! Çünkü gururumuz kendimizi, böbürlendirmek ve Allah'tan uzaklaştırmak için, büyük eylemleri ve duayı bile kullanır!.
Matta bir sessizlik anından sonra, hala dikkatini Mezmur Kitabında odaklayan Yakupa sordu: Ne zaman başlıyoruz?
17. Bir kardeşim benden af dilediğinde
Bir keresinde Filipus, Tadayın Bartalmaya: Yok canım, ne diyorsun önemli değil zaten farkına bile varmadım! dediğini duydu. Filipus ne olduğunu bilmiyordu, fakat o sözlerin doğru olmadıklarını hissediyor ve herşeyi daha iyi anlamak isteğiyle durup dikkatle ikisine baktı. Bartalmay adeta onu memnun edercesine açıklamada bulundu: Tadaydan beni affetmesini rica ettim, zira onun nezdinde bir kabalık işledim. Bu arada Taday ekledi: Bense onun neden benden özür dilediğini kavrayamadım, birşeyler olduğunun farkında bile değildim.
Filipus ciddi bir suskunluğa büründü: Filipus bir şey mi var? Yolunda gitmeyen ne?. Şayet bir kardeşim özür dilerse benim onu ciddiyetle dinlemem gerekir. Ben fark etmemiş olsam bile bu, onun günah işlemediğinin kanıtı değildir. Eğer onu affetmezsem, günah kalıp, kusursuz birlikteliği ve mutluluğun coşkusunu engelliyor. O halde Taday sen, Bartalmayı, senden hangi sebepten dolayı özür diliyorsa, onun için affetmelisin, senin farkına vardığın olay için değil. Ayrıca affettiğimizde Rab İsa adına affettiğimizi de unutmamalıyız. O, tüm günahlarımızı yüklenmiş olan, Allahın yegane kuzusudur. Başka hiçbir şekilde gerçek affa erişilmez. Bu durumda sen Taday kardeşini: Seni yürekten Rab İsa adına affediyorum! diyerek affetmelisin. Bu şekilde aranızda İsa'nın Kutsal Adı'nın lütfü ve ışığı kalır ve onun Ruhunda birlikteliğiniz pekişir!
Taday bu sözlerden mutluluk duyarak, kendini güvende hissetti ve Bartalmaya yönelip, onu affetmek üzereydi ki, Filipus başka bir gözlemde bulunmaya başladı. Bartalmay gördüğüm kadarıyla sen işlediğin günah için 'özür' diledin. Bunun bile Rab İsa'nın öğrencilerinin sözlüğünde yer aldığını sanmıyorum. 'Özür' dilemenin, 'af' dilemekle eşdeğer olduğu görüşünde değilim. Bilinçsizce bir kişinin onurunu kırdığını varsayan kişi, daha doğrusu diğerinin haksız yere alındığını düşünen kişi özür diler; yani, suç işlemediğini sanan kişi özür diler. Biz gururumuzu yenmeyi ve alçakgönüllü olmayı öğrendik, af dilemeyi ve affedilmeyi beklemeyi öğrendik. İsanın kendisi de günahsız olduğu halde Ürdün nehrinde günahkarlar arasına koyulmadı mı? Bartalmay sessizce dinledi, sonra belirgin bir mutlulukla Filipusa teşekkür etti: Tek başıma tüm bu dediklerini düşünemeyecektim. Ruhani hayat sanıldığından daha derin, herşeyi aydınlatıp, birlik içinde paylaşmamıza her alanda yenilikler getiriyor. Doğru çağrıyı iyi duyabilmemiz için günahımızı bile olumlu bir fırsata dönüştüren ve her zaman kurtarıcı olan Rabbe şükürler olsun! dedi. Üçü de kaba bir davranışın sebep olduğu bu tesadüfi karşılaşmalarını, hep beraber yüksek sesle Allaha okunan şükran dualarına dönüştürdüler.
Ayrılmadan önce Bartalmay, Tadayya yönelip:
İsadan ve senden af diliyorum, zira sabırsız ve kaba
davrandım dedi. Taday ise İsa adına yürekten seni affediyorum
cünkü O da seni affediyor kardeşim! diyerek cevap verdi.
Filipus,
İsanın adındaki huzurun, kalpleri yeniden alevlendirdiğine
tanık olduğundan gülümsüyordu.
18. Değerleri duyurmak
Tomas ve Yakup, Müjdeyi ilan etmek üzere
çıktıkları bir yolculuğun sonunda edindikleri izlenim ve
tecrübeleri tartışmak üzere bir araya geldiler. Gittikleri her yerde
farklı kültür ve uygarlıklarda yaşayan insanlarla
karşılaşmışlardı. Bu toplumlarla
karşılaşmalarda beni en çok etkileyen şey, var olan
saygıydı. Hayata karşı duyulan sevgiyi, temizliğe
özeni, doğaya saygıyı, insanların özgürlüğüne duyulan
saygıyı gözlemledim. Ayrıca kutsallığa varan
misafirperverlikleri beni çok etkiledi. Bazen, onlara verebileceğim
şeylerin ne kadar kısıtlı, onlardan
öğrenebilecekleriminse bir o kadar sınırsız olduğunu
görüyordum!
Ne kadar güzel! Tabii ki bu, Yaradanın sahip olduğu Ruhun, Hayat Kelam'ı olan Rab İsa'yı kabul etmeye hazırlayan hayat filizini her yerde ektiğinin kanıtıdır!. Tomasın paylaşımına Yakupun getirdiği yorum buydu... O da kendini rahatlamış hissederek devam etti: Evet karanlıkta kaybolmamak için çok zorlandığımı ve bu ışığa sık sıkıya sarıldığımı itiraf etmeliyim!
Gerçekten de, o toplumlarda ilk günden beri var
olan ya da asırlar boyu verilen kuvvetli eğitimlerin sonucu ortaya
çıkan o değerleri en iyisi olarak görme ayartması çok
kuvvetliydi. Kutsal kitabınız İncil, eşitliği ve
adaleti, hayat ve barışa duyulan saygıyı öğretmiyor
mu? diye soruyordu biri. Özgürlük olgusunu içermiyor mu? Bizler zaten bu
değerleri yaşıyoruz. diye ekliyordu. Şayet içimde
İsanın canlı varlığını hissetmeseydim
gerileyebilirdim. Yüreğimde Rabbin sesi ısrarla adeta bir
şeyi tekrarlıyordu: Sen değerleri duyurmak için değil,
İsayı tanıtmak için seçildin. Baba, Oğlunu değerleri
vaaz etmesi için değil, bizler için ölmesi amacıyla, günahlarımızı
temizleme ve hayat ekmeğini sunma hedefiyle gönderdi! Kutsal Ruh
sayesinde İsada sabit olarak kalıyordum. İsa'nın
varlığı dünya için bir elzem, O olmadan insan günaha hapsolur ve
Kutsal Ruhun birliğini tanıyamaz. O halkta, o güzel ve canlı
kültürde, değerlerin nasıl birer tuzağa
dönüşebildiğini gördüm; onlar, gerçek Kuzunun insanlar
tarafından tanınmaması için, kuzu postuna bürünmüş
Şeytanın aldatmasına dönüşebildiklerini gördüm!. Tomas,
Yakupun onayını kazandı.
Sohbetleri devam ettikçe ikisi de huzur içinde ahenk buldular. Onlar hem o halklarda var olan kültürün ve uygarlığın değerlerinin, Babanın sevgi ve lütfünün armağanları olduklarını anlıyorlar, hem de, İsa'nın "Gidin!" emrinin gerekçesini gösteren, her halkın gerçeğe, ışığa ve sevgiye olan susuzluğunu de anlıyorlar.
Yakup, Toması dikkatle dinledikten sonra ekledi: Rab, değerlerden yoksun olanlara gidin demedi, aksine tüm dünyaya gidin dedi, tüm ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin; çünkü yalnızca İsa sayesinde, sadece O'nu kabul ederek, kurtuluşu tadabiliriz. Büyük değerler yalnızca kendileriyle yetinildiğinde putlara dönüşebilir, insanı köleleştirip, Allahın evladı olmanın sevincini tatmaktan uzaklaştırırlar. İsa, kuzu postuna bürünmüş olan kurda dikkat etmemizi teşvik etti. Kuzu postu güzel, yumuşak, sıcaktır, kendi 'iyiliği' ile bizi çekiyor; fakat eğer bir kuzu üzerinde değilse, aldatmaca ve tuzaktan başka bir şey değildir. Değerler de böyledir!
Gerçekten de, çok Hıristiyan kardeşlerimiz 'iyi' ve güzel şeylerden aldatılır ve yavaş yavaş Allah'tan uzak yaşayan dünyaya göre yaşamaya başlıyor ve böylece imansız kalırlar. Kardeşin Yuhanna da sık sık belirgin bir şekilde bundan söz eder. Kuzunun kurttan farkı giydikleri değil, yedikleridir. İnsanoğlu'nun Bedenini yemeyen, insanı yutmak durumuyla karşı karşı kalır".
19. Ruhsal babalık görevi
Sevgili okur, konuşmalarımı burada bitiriyorum. Matta'nın, ruhsal babalık görevi hakkında Petrus'la konuşmasını da, anlatmak istiyordum, fakat şimdi gerek kalmadığını düşünüyorum. Zaten bu noktaya varınca, İsanın öğrencisinin ışık bulmak için, güç almak için, sayısız ayartmalardan kurtulmak için bir başka öğrenciye ihtiyacı var olduğu belli oldu. Rabbe sadık kalmak isteyene karşı tuzak kuran ayartmalar, duygular ve düşünceler gerçekten de türlü türlü ve sayısızdır. Bunun için İsa'nın öğrencisinin bunların çekiciliğinden kurtulma kuvveti bulması ve Rabbe sadık kalması için bir başkasının yardımına ihtiyacı vardır.
Allah, bizlere hayatını sunmak için
öğrencilerinin dudaklarına kendi söz ve kuvvetini yerleştirir.
Allah daima, hayat veren Babadır ve bana O'nun sözlerini ileten
öğrenci, benim için, Allah'ın babalığının
işareti ve armağanıdır. Bu öğrencinin
mükemmelliğe erişmiş biri olması gerekmiyor: o da bir
kardeşimdir ve benim gibi diğer kardeşlerinin
yardımıyla Rab İsa'ya doğru büyüyor.
Seni kutsal öpücükle selamlıyor, seni gerçek
Allahın ve Oğlu İsa'nın Kilisesine emanet ediyorum.
Sahte tanrılardan daima uzak kal!
Nihil obstat:
Mons. Ruggero Franceschini archiep., İzmir, 2 Mart 2007