Marta Maria ve İsa
Göksel babanız bilir
Mariya ve Marta iki kız kardeştirler.
İsayla Karşılaşmanın iki şekli
İsayı sevmenin iki şekli
İsaya dua etmenin iki şekli
Yaşamanın iki şekli
Ayırt eden İsa
İki kız kardeş aynı evde oturuyorlardı.Evlerini sevgileri ve varlıklarıyla evlerini insanlara açıyorlardı.Yaşamlarının şanslı bir gününde İsa onların köyünden geçiyordu.Onlar fırsatı kaçırmayarak önce evlerine davet ettiler.
Marta evde misafirleri ağırlayandı: ve İsayı evine kabul etti.
Marta ismi kendisine bu görevi yapmakta öncelik tanıyordu. Adının anlamı ev sahibesi demekti. Gerçek bir ev sahibi gibi, sıra dışı misafir için olağanüstü hazırlıklar yaptı.
Gerçeği söylemek gerekirse onun durumunu tahmin edebiliyorum. Çünkü bende pek çok kez davet edildiğim zaman bunu yaşadım.
Ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum: Şimdi ben önemliyim. Ben İsayı davet ettim: Öyle hizmet etmeliyim ki kendini çok iyi hissetmeli hiçbir şeyi eksik olmamalı. Ben bu durumlarda neyin gerekli olduğunu çok iyi biliyorum. Ben hazırlarım eğer ben olmasaydım .
Kesinlikle Marta bütün bunları sevgi için yapıyordu, onu bütün yüreğiyle ve bütün enerjileriyle sevdi.
Ama o İsayı sevmek için kendine çok fazla dikkat etmeye başladığının fark etmedi ve kendi kendini dinlemeye başladı. Bunu kimseye sormadan hatta İsaya bile sormadan kendi kendine karar verdi. Tek kelimeyle söylenebilir ki kendi kendine egoçentrik bir sevgiye hayat verdi. Kendi benliğinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bunun farkına varmadı ve devam etti.
Meryem de İsayı sever, ama o evin patronu değildir. O farklı bir sevgi besler eve gelen için .
İçinden geçenleri tahmin edebiliyorum. İsa babaya hizmet etmekle, buraya gelmesinin bir amacı var. Kim bilir davetimizi neden kabul etti. Belki bana bir üzüntüsünü veya bir arzusunu dile getirmeye gelmiştir. Kesinlikle Tanrının isteğini anlamakta bana yardımcı olacaktır ve kendi görkeminden bir şeyler görmemi sağlayacaktır.
Meryem İsayı, onun arzularını ve yüreğinden geçenleri izler. Kendini önemsemez. İyi bir intiba bırakama telaşına düşmez. Onun için önemli olan İsadır.
Marta için İsaya duyduğu sevgi egosundan kaynaklanır. Meryemin İsaya duyduğu sevgi ise karşı tarafa duyulan sevgiden kaynaklanır.
Onların İsa ile ilişkisi iki türlü farklı dua şeklini sunar. Dua: Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile Tanrı ile olan ilişkimizi geliştirmek ya da ihmal etmektir.
Marta İsa ile ilişkisinde ev sahibidir. İsa ise misafir. Meryem ise İsayı ev sahibi, kendini de misafir olarak görür.
İsteklerini ifade etmeye ve yapmayı düşündüğü şeyleri ona bırakır. Meryem itaat etmeye hazırdır.
İki kız kardeşin İsayı nasıl sevdiğini gördükten sonra İsa hangisi tarafından sevildiği ve kabul edildiği sorusu düşündürür beni.
Martanın sevgisi, İsanın olan açlık, susuzluk ve dinlenmek gibi bedensel ihtiyaçlarını gidermek amaçlı bir sevgidir. Martanın sevgisi bu gerçeklerin farkına varan ve misafire bu rahatı sağlayandı.
Marianın sevgisi daha derin konulara yüreğin arzusuna, ruha yönelikti. İsa kendine hizmet ettirmeye gelmedi.Tam tersi hizmet etmeye ve kendini içecek,yiyecek ve insanın yüreğinin dinlenebileceği bir yer olarak sunmaya geldi.
Marta yüzeysel şeylere, Maria ise yüreğe yöneliktir.
İki kız kardeşin farklı sevgisinin farklı iki getirisi var. Martanın sevgisi egoçentriktir. Bu Martayı diğer insanlarla ilgili olmaya yöneltirdi ki ilgi Tanrının krallığı değildi.
Marta Marianın İsayı dinlemesini bir tembellik olarak görür ve İsanın onunla geçirdiği zamanı boşa geçirilmiş bir zaman olarak görür. İsa Martanın onun fiziksel yönünü misafir ettiğini Marianın ise onun ruhsal yönünü misafir ettiğini hisseder. Marta onu zenginleştirmek istiyordu Maria ise onun tarafında zenginleştirilmek istiyordu.
Marta kendisinin İsa için önemli olduğunu düşünüyordu, Maria ise İsanın kendisi için önemli olduğunu düşünüyordu.
Marta sevgiyi verme anlamında ilk planda gelen kişi olmak istiyordu. Maria ise sevilmeyi kabul ederek İsaya bunu yapma imkanı veriyordu.
İsanın kendisi Marta tarafından yaptığı büyük işlere değer vermeyen ve kendisini önemseyerek uğraştığı işlerle ilgilenmeyen kız kardeşi Marianın tembelliğinin farkına varmayan biri olarak görür.
Marta İsayı o şekilde severek Mariayı yargılamaya, hatta suçlamaya kadar vararak İsa, kız kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakması seni ilgilendirmiyor mu?diye sormaya kadar götürdü.
Kendini dinlemek hatta İsanın gelişinde dahi ne yapmalıyım diye düşünmek dikkati kendi üzerinde toplamak demekti:Beni yalnız bıraktı!Marta kendini görür. Sadece kendi kararlarını ve kendi planlarını sonuna kadar götürmek önemlidir. Kız kardeşini kendi yapmayı düşündüklerinin hizmetkârı olarak görür.Bana yardım etsin!Martanın kararları İsanın arzularından önemlidir. İsanın ziyareti Martanın kendi kendini gerçekleştirmesi ve becerilerini, ev kadının geleneklerinin ve özenli işçiliğini sergilemek için bir fırsat olarak görür.
Bunun sonuçları yıkıcı olur: Marta evinde Tanrının krallığının yıkmaktadır. İsa artık ilgi merkezinde değildir.
Huzur yüreğinden uzaklaşmıştır. Huzursuz, kaygılı, alıngan ve belkide kıskanç yaptı.Yüreği Kutsal Ruhtan çok farklı olan kötü ruhların barındığı bir yer oldu. Kutsal Ruh diğer insanları kendisinden daha üstün görmeye sağlar. İsanın arzularını kendi arzuları olarak görmeye, İsaya her gücü vermiş olan Tanrının yaptığı gibi Tanrının oğlunu yaşamının merkezine koyar.
Marta ise yaşamının merkezine suçlayan ve kaygılı kendini koyar. Nesneler ve işler tamamen yüreğini kaplamıştır.
Marta şu duruma düşer:
Martanın sevme şekli başka sonuçlarda doğurur. Kendini İsadan daha bilge görerek İsaya yapmasının istediği şeyleri söylemeye başlamış, kız kardeşine davrandığı gibi.
İsa Marta tarafından sevildiğini hissedebilir mi?
Tabi ki yargılandığını hissetti. Mariaya gösterdiği ilgi hor görülmüştü. Evdeki varlığı moral bozukluğuna ve suçlamaya sebep olmuştu. İsanın varlığı Martada kendi hakkında iyi bir intiba bırakmak isteyen ben merkezli bir ruh uyandırdı.
Gerçekten İsa yüreklerdeki düşünceleri ortaya koymak için gelmiş bir işarettir.
Bu şekilde Marta da saklı bulunan sevgiye ve Tanrıya aykırı bir ruhun varlığı ortaya çıktı. İyi bir intiba bırakmak ve düşündüğünü yapmaya çalışma kaygısı taşıyan bu ruhun meyveleri Pederin sevgisinden kaynaklanmamaktadır.
İsayı dinlemeye ve İsanın isteklerini ifade etmesini bekleyen sevgisi farklı meyveler verdi.
Meryem susar. İsaya dikkat kesilmiştir. Ne ablasının tasasının kendini sarmasına izin verir, ne suçlaması karşısında kendini savunmaz ve yargıdan ötürü şikayet etmez Meryem İsayı dinlemeye ve anlattıklarına ilgi duymaya devam eder.Yüreği bu şekilde sevgide kaldı.
İsanın varlığı Meryem için ablası Meryemin hisleri ne nazaran daha anlamlı ve önemli olmuştur. İnsanlar tarafından yargılanmak önemli değildir. İsaya duyduğu sevgi kendisinde Tanrıyı kaybetme korkusu yaratır. Meryem ablasında doğan Kutsal Ruhtan esinlenmeyen duygulara karşı ilgisiz kalır. Bu ruhun yüreğine girip dikkatini kaybetmesine izin vermez. İsaya bağlı kalarak savunmasını İsaya bırakır.
Eğer İsa ona kalkıp Meryeme yardım etmesini söyleseydi söylenmeden yerine getirirdi.
İsanın başlıca yüreğindeki onu dinlemeye yöneltmek ve ona bunu yapmak istek ve beklenmedik bir cömertlik uyandırdı.
İncil de yazmıyor ama Hıristiyanların her gün yaşadığı tecrübeler söylüyor böyle olduğunu. İsayı dinlemekte olduğumuz zaman herkese açık yürekli oluruz ve herkese yardım etmeye hazır oluruz. İçimden yada karşıdan gelen herhangi bir sesin bunun Rabbin isteği olduğuna işaret ettiğinde Tanrının isteğini çıkarlarımızı düşünmeden yapmaya başlarız çünkü bu İsanın isteğinden değil ama Tanrıya itaatten olur.
İsanın annesinin tecrübelerinden baktığımız zaman: Tanrıyı dinlemek ve onun isteklerine açık olmak Meryem anayı Elisabethe hizmet etmeye götürdü. Daha da önemlisi bunu sevinç ve coşku içinde yaşamasına sebep oldu.Tanrıya dikkat kesilmiş olması Ruhunu donattı ve Tanrının şeffaflığını verdi.
Tanrının baba sevgisi onda yer ve gerçeklik oldu.
Söz hakkını İsaya bıraktığım zaman bende yapan ve benim için çalışan oldu.
Bana dua et diyorsa dua ediyorum. Çalış dediğinde çalışıyorum. Hiç bir şeyi tek başıma değerlendirmek istemiyorum. Tanrıya itaatte yazıyorum. Bunun için benim varlığım ilahi bir varlık oluyor. İsada Pederine bu şekilde davrandı.
Bunu için İsa Meryemi savundu ve bu kız kardeşin açık yürekliliğine değer verdi Bu İsanın kendisinin ilahi tavrıydı.
İsa bunu İyi olanı seçmek diye adlandırır. Bu gerçek sadece Tanrının kendisidir. Sadece Tanrı iyidir ve Meryem Tanrıya ait olanı seçmiştir. Kendi için Tanrının oğlunun yapacağı şeyleri seçmiştir. İsa kendisinin yaptıklarını yapabilmek için Pederini izlemiş ve ona itaat etmiştir.
Kendini onun yol göstericiliğine bırakarak kendini Tanrının sevgisine bıraktı. Bundan daha iyi ne olabilir? Hiç bir şey bunun yerini tutamaz. Ne de şansız yaşamında bundan fazlası olmayacak. İsa Tanrının gönderdiği armağan kesinlikle bizim için. Kendi düşüncelerimizde ve kendi alışkanlıklarımızda önemli bir şeyi bularak Tanrıyı dinlemeyi engellemekte ve her zaman var olmakla ve günümüzün sonuna tuzak kurmaktadır. İnsanı Marta gibi pek çok şey için kaygılı ve tedirgin kılar.
Bir şeyler için kaygılanmak ve tedirgin olmak ve Tanrıdan uzaklaşmak onun varlığının ve önemini unuttuğumuzun işaretidir. Bu insanların ne düşüneceğinden korkmanın verdiği sıkıntıyı doğurur.
İnsana düzen, oğul olmaktır: Oğul dinler, itaat eder güvenilir ve Tanrı isteğine açık bir yüreği vardır. Bunu sonucu huzur, emniyet duygusu, sevinç ve özgürlüktür. Oğul babasının serçelerle ilgilendiğinden daha fazla kendisiyle ilgilendiğini bilir, bunun için içi huzurludur. Bu huzur İsayı dinlemesine ve bütün ilgisini ve şefkatini ona vererek onunla bütünlemesini sağladı.
Bu benim her insan için arzum ve her insan için en iyisiydi. Her duanın amacı, her arzunun sonu İsa ile bütünleşmektir.
Dua bana onu tanıma fırsatı verir. Marta ve Meryemin olayı, duayı çalışma pozisyonuna zıt duruma getirmiyor eylemle meditasyonu zıt pozisyona getiriyor.
Bu Tanrı ile gerçek ilişkiyi ve İsa için duyulan sevginin nasıl olması gerektiğini aydınlatıyor: İtaat ve isteğini yapmaya açık yüreklilikle açık olmak.
İsada meditasyon yapma eylemi dengesini bulur.
İsaya itaatle meditasyon ruhundan kaynaklanan bir yapma eylemi ve yapma eyleminden rahatsız olmayan bir meditasyon ruhu doğar.
İsanın kendisi Pederin gördüklerini yapar . İsa Tanrıyı düşünerek hareket eder.
İsa her şeyin merkezidir. Artık oğul olmam ama hayatımın patronu olurum.
Kaygı duymak demek:Tanrının hayatındaki varlığını hesaba katmamak demektir.Sanki Tanrı benim ihtiyaçlarımı düşünmemiş tedarik etmemiş, Ruhsallığımı düşünmemiş!Neden?Ruhsal evet hatta kendi kurtuluşum için kaygılandığım zaman Tanrının beni kurtarmaktan sevmekten aciz olduğum düşünmüş oluyorum.Her halükarda Pederine sevinç veren oğul ona güvenen oğuldur.
İyi aile babasıdır:Tanrı bunu her fırsatta göstermekten mutludur.Yeter ki Ona bunu gösterecek fırsat verilsin.
Pek çok kez benim de başıma geldiği gibi eminim seninde başına gelmiştir. Pek çok kez sıkıntımı Pederin ellerine bıraktığımda Zamanı gelince her şeyin beklediğimden çok daha mükemmel bir şekilde çözüldüğünü gördüm.
Her şey Tanrının iyiliği doğrultusunda ilerler.
Kaygı duymak ya da telaşlanmak, Baba babamıdır? Değil midir? Eğer bir şeyler kendi doğrultularımız doğrultusunda ilerlemiyorsa bunu ancak Pederimiz bilir. Pederimiz nedenini bilir üstelik bu olay onun armağanıdır: İleriki bir zamanda doğru yeri bulacak Tanrının karalığı için ne hazırladığını kim bilebilir. Tanrı aksiliklerin telafisini önceden hazırlanmıştır. Bunun içim huzur dolu kalabilirim.
Bu huzur Tanrının krallığıdır.Bu şekilde Tanrı kral olabilir.
Bu huzur ortamı gerçekte:İsaya bağlı kalabilmem ve aklımın onunla dopdolu olabilmesi için elverişli tek ortamdır.
Aziz Pavlusun Filipinlilere yazdığı mektupta olduğu gibi Tanrının gözüne hoş görünen İsanın yüreği ve aklı meşgul eden tek gerçek olması.
Yarının zaten kendi sorunları var. Nitekim yarın için bile kaygı duyma telaşlanma Eğer Tanrı bugününü tedarik etmişse yarında Tanrı olmayacak mı?
Yarın için kaygı duymak bugünü yaşamayı iki kat zorlaştırmak yarına yorgun, stresli ve imansız girmek demektir.
Emekliliği için kaygılanıp ta elli yaşında ölen insanlar gördüm.
Kendi işlerimizle uğraşmak Tanrıya itaat, kaygılanmaksa Tanrıyı göz ardı etmek demektir.
İsa korkuya yenilen öğrencilerini nerede imanınız, imanı kıt olanlar diyerek azarlamıştır.
Eğer iman varsa gerçekse Tanrıya yaşantısında müdahale etme imkânı yaratır.
Tanrı hayatımın neden niçin ini ve ölümlerini bilir: Huzurlu ve barış içindeyiz, tıpkı sütten kesilmiş annesinin kucağında güven içinde oturan bir çocuk gibi.
Gerçekten nedir önemli olan: Tanrıya yüreğimi vermek ve Tanrıda saklı olmak. Tanrı bizi sürekli hareket eden mum ışığı gibi görünür kılar.
Kaygı Tanrıya duyduğum güvenden beni uzaklaştırarak dikkatimi kendi üzerimde yoğunlaştırmama sebep olur.
İsanın bize ilan ettiği incilin sonuçları şunlardır:
Yarın için kaygı duymayın. Tanrının krallığını arayın, arta kalan size verilecektir. Siz Tanrının krallığını arayın.
Kendi ile barışı olan adamın hayatı ne güzeldir çünkü Tanrının Pederi olduğunun bilir.
Bir yaşam ki Tanrının krallığını ilan eder, bir yaşam ki uyum ve tatlılığı yaşatır, öyle bir yaşam ki insanlar arasında birlik ruhunu yaşatan etrafına ruhsal zenginliklerin güzelliğini hissettiren, bir yaşam ki İsayı sevdiren ve ona doğru yönlendiren.
Gerçekten bir babamız var.
İnsan bütün dünyayı kazanıp ta canını yitirirse canından olursa bunun kendisine ne yararı olur.
Eğer tasa içinde olacaksam gereken her şeyi yapmış olmak neye yarar.
Randevuya vaktinde yetişmenin ne anlamı var, Eğer yol boyunca içimdeki ivediliği bastıramıyorsam.
Neye yarar, kendi düşüncelerimle diğerlerini ikna edipte sevgiden geri kalırsam.
Bütün bir ayini mükemmel bir şekilde yapıp ta sonra ayinde hizmet eden çocuklara veya ayine geç kalanlara sinirlenirsek ne kazanmış oluruz.
Masada sıcak soğuk mezeye sahip olup ta yemeği yiyenlere huzur vermezsem ne kazanmış olurum.
İş sahibi olup ta sonra İsanın çağrısına cevap vermiyorsam?
Eğlenmeyi başarıp ta sonra sukuneti ve kontrolü kaybedersem ne işe yarar.
Çok şey bilişte kendi arzularıma ölmeyi bilmiyorsam ne işe yarar.
Bütün gazeteleri okuyup ta düşünceler içinde kendimi kaybedip, Tanrıya göre düşünmüyorsam ne kazanmış olurum.
Dünyaya hükmedişte yüreğimi egoizm ve gösteriş duyguları içinde kaybedersem ne kazanmış olurum.
Nihil obstat, cens. Eccl. Mons. Iginio Rogger, Trento 15/03/1985 +