EFKARİSTİYA
BÜYÜK İMAN DUASI
21.
Rahip vaazını bitirdikten sonra, tüm cemaat yüksek sesle, yüzyıllar
boyunca dünyanın tüm Hıristiyanlarını birleştiren,
Büyük İman Duasını
söyler. Gerçekleri sıralayan bu bildiriye “İman Sembolü” de denir:
çünkü onlara inanmadan Hıristiyan sayılamayacağımız
gerçekleri sıralar. Onun sayesinde kimin kardeşimiz sayılıp
kimin sayılamayacağını anlarız. Sadece Katolikler
için değil, Ortodokslar ve Protestanlar için de tanınma işaretidir
ve Mesih İsa’da hepimizi kardeş yapan imanın ifadesidir. Eğer
birileri İman Bildiriminin
herhangi bir bölümünü değiştirmeye kalkışsa, Havarilerin
sakınmamız gereken yalancı ve yaşamımız için
tehlikeli kardeşler arasına girerler. İman Duasının
herhangi bir şeyini değiştirmek, gerçekten de Allah’ın
ve dolayısıyla insanın değişik bir görüntüsünü kabul
etmek demektir ve birbirimizi sevme ve değer verme, birlikte yaşama
temellerimizi sarsar. İman Duasının bugünkü şekline gelmesi
için çok enerjiye, birçok yıla, birçok tartışmaya, Konsile
ve Sinodlara gerek olmuştur. İlk başta İman duası
kısaydı, haç işaretimizden biraz uzundu. Ancak zamanın
geçmesiyle Kilisenin Babaları, müminlerin imanını sapkınlıklardan
korumak için, imanın boşa gitmemesi, ümidin faydasız olmaması
ve sevginin meyvesiz kalmaması için bazı noktaları vurgulama
ihtiyacını gördüler. Böylece gerekli oldukça Konsiller düzenlendi
ve Hıristiyanların imanlarının bildiriminin kutsal İncillere
ve Kilisenin geleneğine uygun, tamamlanması için çalışıldı.
Günümüzde telaffuz ettiğimiz İman Duası, İznik (325) ve
Kostantinopolis (381) Konsillerinden ortaya çıkan şekildir. Hıristiyan
İman Duasını ezbere bilmekle yetinmemelidir, onu iyicene anlayıp
hazmetmelidir, buda ancak ayine katılıp, din derslerine uzun zaman
katıldıktan sonra olabilecektir.
İman Bildirimi, kuzuların tanıdığı çobanın
sesi gibidir. Günümüzde bize sunulan birçok söz, konuşma ve tartışma
arasında doğru olanı, bizi aldatandan ayırmalıyız.
Rabbimizden gelen ile O’nun düşmanından geleni ayırt etmeliyiz.
İşte böyle durumlarda Büyük İman Duası tamamıyla
emin olabileceğimiz bir kaynaktır. Ona uygun olmayan fikirler, felsefeler
veya çekici konuşmalar varsa, daha çok dikkatli olmalıyız.
Tek başımıza durumu anlayamıyorsak mutlaka imanımızı
daha iyi bilen birinden yardım istemeliyiz.
Çobanımızın sesini tanımak hayati önem taşımaktadır,
böylece sahte çobanlar takip etmeyeceğiz ve kendimizi barışın
olmadığı yollarda bulmayacağız. Bu yollar egoizmimizi
veya başkalarınınkini tatmin etmeye çalışacaktır.
Şüphede olduğumuz zamanlarda işte iman duamız! Ayrıca
Kilisede Çobanlık ve iman koruma vazifesini yapan rehberler bize yardıma
hazırdır.
İMANLILARIN DUALARI
22.
Tüm inananlar Allah’a, oğulları olarak samimiyetle yönelmeyi arzu
ediyorlar. Zaten bu yüzden rahip, Büyük İman Duasından sonra dünyanın
ve Kilise’nin ihtiyaçları için cemaati Baba’ya yakarmaya davet ediyor.
Bu dualara “evrensel dualar” ya da “imanlıların duaları” denir.
“Evrensel dualar” denir, çünkü o anda tüm insanlığı ilgilendiren
sorunlar için dua edilir, “imanlıların duaları” denir çünkü
antik zamanlarda, bu dualar katekümenler kiliseden ayrıldıktan sonra,
söylenirlerdi. Katekümenler, İman duasından sonra topluluktan uzaklaşırlardı
ve toplulukta sadece vaftizliler kalırdı. Bu dualar, herkesin katıldığı
Kutsal Kitabı okuma bölümünün sonunda bulunuyor, daha sonra Kutsal Ayinin
en önemli kısmı, Efkaristiya bölümü başlıyor. Bu dualar,
daha önce birileri tarafından hazırlanmış olabilir, ya
da o anda, kişilerin içinden gelen dilekler söylenebilir. Daha sonra,
her bireysel dilek Allah’a yöneltildikten sonra, her seferinde bir tek bir
söz tekrarlanır. Genelde, “Rabbim dualarımızı dinle” cümlesi
kullanılır. Ancak bu cümle benim pek hoşuma gitmemektedir.
Çünkü Allah bizi mutlaka dinlemektedir, hatta çok dikkatle bizi dinlemektedir.
O, daha çok sevgisine karşılık veriyor muyuz diye bilmek istemektedir.
Ben şöyle cevap verilmesini tercih ediyorum: “Rabbim, sana güveniyoruz”
veya “Hükümdarlığın gelsin!”.
Rahip, bu anı bir dua ile noktalayarak adakların sunulması
törenine geçer.
SUNAK BÖLÜMÜ
23.
Bazı Ayinlerde şarap ve kupası, ekmek ve tabağı kilisenin
değişik bir yerinde, ufak bir masa üzerine hazırlanır.
İmanlılar duasından sonra da bazı imanlılar bu masaya
yaklaşarak kupayı, tabağı, su şişeciklerini
ve özel bayram günlerinde önceden hazırlanmış daha başka
sunakları alırlar ve bunları sunak masasına götürürler.
Bir Ayinde Afrikalıların sunakları dans ederek ve şarkı söyleyerek, neşe
içersinde taşıdıklarını gördüm. Rahip adakları
bekler, teslim alır ve sunak masasına koyar. Sonra cemaat ilahi
söylerken rahip ekmeği alır, Allah’a şükreder ve Musevi litürjisinden
alınmış şu sözleri söyler: “Ey Rabbimiz, bütün evrenin Tanrısı,
sana şükrederiz, çünkü toprağın ve insan emeğinin ürünü
olan bu ekmeği bize sen verdin. Onu yüce Haşmetine sunarız.
Bu ekmek bizler için hayat ekmeği olacaktır”. Bu sözlere benzer
sözleri İsa da söylemişti. Gerçekten de İncil yazarları
Son yemeği anlatırlarken şöyle diyorlar: “İsa
ekmeği aldı ve şükran duasını söyleyerek...”. Rahip
şarap kupasını da aynen kaldırmadan önce, şaraba
birkaç damla su ekler. Bu hareketin amacı sadece pratik bir sebepten
gelir. Doğuda şaraplar yoğundur, bu sebepten içine su karıştırılır.
Paskalya sofrasında İsa da böyle yapmıştı. Biz bu
küçük harekete de ruhani bir anlam ekliyoruz: “Nasıl
bu kutsal ayin sırasında su şarapla karışıyorsa,
biz de bu sevgi gizi aracılığıyla insanlığımızı
paylaşmış olan Mesih'in ilahi hayatı ile birleşelim”.
Biz ilahi sevginin büyüklüğüne ve yüceliğine katılarak onun
özelliklerini alan bir damla suyuz. Bu, Efkaristiyayı kutlayarak kavuştuğumuz
saygınlığın küçük bir işaretidir. Bizi Musevi geleneğine
bağlayan başka küçük bir işaret de “yıkanma” dır:
servis yapan kişi rahibin elini yıkar. Musevilerde de arınmak
için yıkanma vardır: İsa’nın Havarilerin ayaklarını
yıkamasını hatırlayalım. İsa bu hareketine birçok
sebepten dolayı çok önem vermişti. Ayaklarını yıkatmak
istemeyen Petrus’a da şöyle demişti: “Seni
yıkamazsam yanımda yerin olmaz”. Rahip ellerini yıkayarak
kendi günahları için af diler.
24.
Adakları sunduktan sonra rahip cemaati, Baba’ya, İsa'nın kurbanını
kabul etmesi için dua etmeye davet eder. Bu alçakgönüllülükten doğan
bir duadır. Elbette Peder, İsa'nın kurbanını daima
kabul ediyor, olsa olsa bizler onu uygun bir şekilde yaşamıyoruz,
kutlamıyoruz. Baba eksikliğimize değil, Oğlu'nun sevgisinin
derinliğine baksın! Cemaat, Efkaristiya kutlamasının bütün
Kiliseye yarandığını ve Baba'nın sevgisine şan verdiğini, Baba'nın sevgisini yücelttiğini bilerek cevap veriyor. Kutsal Ayinin doruk noktası
olan Şükran Duasına başlamadan önce, rahip adaklar üzerine
o güne ait özel duayı söylüyor (Adaklar üzerine dua).
EFKARİSTİYA TÖRENİ - ŞÜKRAN DUASI
Şükran Duasına Giriş
Şükran Duasından önce, rahip ve cemaat arasındaki diyalog bu sözlerle başlıyor:
"Rab sizinle olsun". Bu
takdis sözleri hem Ayinin başlangıcında hem de İncil'in
okunmasından önce bize hitaben yapılır. Sonra da, kalplerimizi yükseltmeye davet ediliyoruz.
Zaten kalbimiz, yani isteğimizin ve arzularımızın merkezi,
"yukarda"dır, Rabbin yanındadır: önceki okumalar
ve dualar, vaaz ve ilahiler dikkatimizi Rabbe çevirmemize yardımcı
oldular. Göksel Peder'e baktığımızda, tek bir şey
yapabiliyoruz: hayatımızı zenginleştirdiği değerli
ve büyük Kutsal Gizemler için minnetle O'na teşekkür etmek! "Rabbimiz Allah'a şükredelim!". "Gerçekten bu doğru ve gereklidir".
Bu diyalogdan sonra, ya ilahi olarak ya da okuyarak, Şükran Duasına
Giriş söylenir.
25.
Toplanmış bir cemaatin kalbinden gelen ve Allah'a yükselmiş
şükran övgüsü Kutsal Ruh'un mevcudiyetinin meyvesidir! NitekimBaba'nın sevgisinin sırlarını tanımayı, değerlendirmeyi
ve sevmeyi bilmemiz için ışık veren, Kutsal Ruh'tur! Bize,
Allah'ın Oğlu ve kurtarıcımız olarak, İsa'yı
tanıtan, Kutsal Ruh'tur! Kutsal Ruh tarafından aydınlanmış
ve onun birlik gücü sayesinde birleşmiş olarak, rahibin, Allah'a
yükselttiği Şükran Duasına
Girişe katılıyoruz. Bu önemli dua ile Efkaristiya bölümü
başlamaktadır. Şükretmemizin nedenleri sayısızdır,
çünkü Baba'nın bize sevgisini gösterdiği olaylar ve yollar sayısızdır;
iyiliğinin sırları sınırsızdır. Bunun için
liturjik devrelere göre ve Azizlerin Bayramlarında Şükran Duasına
Girişler değişiyor: sadece başlangıcı ve sonu
aynı kalıyor. "Gerçekten,
Rabbimiz, Aziz Peder, ebedi ve kadir Allah, her zaman ve her yerde senin sevgili
Oğlun Mesih İsa'nın adına sana şükretmek bir görevdir
ve bir kurtuluş yoludur". Şükretmek gerçekten bir kurtuluş
kaynağıdır! Yorgun ve ümitsiz olduğunda, teşekkür
et ve iyileşeceksin! Düş kırıklığına mı
uğradın? Cesaretin mi kırıldı? Şükret ve dirileceksin.
Yalnızlıktan, denemelerden, başka sıkıntılardan
dolayı mı acı çekiyorsun? İsa'nın hayatında
ve ölümünde şükretme nedenlerini aramak, sana cesaret verecek ve "melekler
ve bütün Azizlerle birlikte 'Kutsal, Kutsal, Kutsal...' söylemeye hazırlayacak
seni.
26.
Şükran Duasına Giriş her zaman meleklerin övgü ilahisi ile
biter: “Kutsal, Kutsal, Kutsal...”. Peygamber Yeşaya Rabbi gördüğünde
(6. bölüm), meleklerin sesinden, bizim çeşitli melodilere göre
seslendiğimiz bu ilahiyi duydu. Rabbimiz gerçekten kutsaldır, gerçekten
büyüktür! Her dilden, meleklerin sesleri gibi olmasalar da, seslerimizle yüceltilmeye
layıktır! Allah zayıf seslerimizden hoşlanıyor, çünkü
onlarda, O'nun tarafından sevildiklerini hisseden oğulların
sevincini ve kalbimizin arzusunu görüyor. Ayrıca biz bu ilahiyi, İsa
Yeruşalem'e girdiğinde, öğrencilerinin söyledikleri ilahi ile
tamamlıyoruz: "Rabbin adına gelen yüceltilsin!
Hosanna göklerdeki Yüce Allah'a!". Böylece övgümüz imanımızın
bir ilanıdır: Baba'nın ve İsa'nın eşitliğine olan imanımızı,
bize kendi Oğlunu bağışlayan Baba'ya olan imanımızı,
tek bir ışık gibi birleşmiş Baba'yı ve Oğul'u tanıyabilmemiz için yüreğimizi lütfüyle dolduran
Kutsal Ruh'a olan imanımızı ilan ediyoruz. Bu övgü ilahisi
Şükran Duasına Girişi kapatıyor ve tüm cemaatin ona katılmasını
sağlıyor. Sonra da cemaat sessizlikte en büyük gizemi yaşamaya
hazırlanıyor: Allah'ın, Kutsal Ekmekte ve Kutsal Şaraptaki
mevcudiyetini kabul etmeye hazırlanıyor.
27.
“KANUN”
Kutsal Ayin, “Kutsal, kutsal, kutsal” ilahisinin ardından gelen dua olan
Şükran duası ile devam eder. Bu duaya “ Kanun” denir. Latince bir kelimeden gelir ve bu duanın kesin
ve değiştirilemez olduğunu, bunun bir yasa olduğunu ifade
eder. 2. Vatikan Konsiline kadar hep aynı Şükran Duası
kullanılırdı. Fakat bu Konsil sırasında Episkoposlar,
başka duaları, ya ilk çağlarda kullanılmış ya
da yeni hazırlanmış başka duaları da kullanabileceklerine
karar verdiler. Böylece Ayini yapan rahipler, o güne en uygun duayı seçebilirler.
Bu duaların içerikleri hep aynıdır: Peder’e övgü, Kutsal Ruh’a
ekmek ve şarap için yakarış, İsa’nın son akşam
yemeğinde söylediği sözler, imanlıların ikrarı, kurtuluşun
temel sırrının anılması, kurbanın sunulması,
imanlılar için Kutsal Ruh’a yakarış, Azizlerin hatırlanması,
rahipler için, yaşayan ve vefat eden sevdiklerimiz için dua ve sonunda
bulunan övgü. Kanunlar numaralanmıştır.
En çok kullanılan üçüncü kanunu ele alalım… En çok bu kullanılır
çünkü ne çok uzun, ne de çok kısadır. “Gerçekten sen kutsalsın,
yarattığın bütün evren seni yüceltir” şeklinde başlar.
Gerçekten Peder Allah, yüceltilmeye layıktır çünkü İsa’nın
aracılığı ve Kutsal Ruh’un lütfüyle birlikte Kilise’ye
hayat ve kutsallık vererek tek sınırı inanç olan halkını
bir araya getirir. Kilise, Efkaristiya’yı, ’lekesiz
kurban’ı kutlamak için toplanmıştır. Baba’yaşükrediyoruz
çünkü layık olmamamıza rağmen, bizi bu sırra katılmaya
çağırır. Bu şekilde bize değer verir!
28.
Şükran duasına Baba’yaövgü ile başladıktan sonra O’na
bir dilekte bulunuyoruz: toplanmış olmamızın sebebi de
budur. O’ndan Kutsal Ruh’unu yollamasını diliyoruz. Kutsal Ruh sayesinde
sunak masası üzerine koyduğumuz ekmek ve şarap kutsanacak ve
İsa’nın söylediği sözler gerçekleşecektir: ekmek ve şarap
İsa’nın bedeni ve kanı olacaktır. Rahip bu dua esnasında
ellerini ekmeğin ve şarabın üzerine uzatır. Bu hareket
Kilisenin imanını belirten kutsallaştırıcı bir
davranıştır: Kutsal Ruh gerçekten iniyor ve o ekmeğe ve
o şaraba yeni bir “öz” ve yeni bir “anlam” veriyor. Rahip sağ eliyle
onların üzerine bir haç işareti yapıyor, bu işaret orada
olan ile Golgota tepesinde olanlar arasındaki bağı gösteriyor.
İsa’nın bedeni ve kanı haç üzerinde sunuldu ve döküldü, bunu
unutamayız. Golgota’ki Haç ve Son yemek, İsa tarafından gerçekleştirilen
Allah’ın bir sevgi sırrıdır ve şimdi biz bu sırrı
tekrar yaşıyoruz. Şimdi rahip ekmeği eline alarak Rabbin
ele verildiği gece yaptıklarını söylüyor. O Baba’yaşükrettikten
sonra, ekmeği böldü ve onu havarilere dağıttı. Bu her
aile reisinin paskalya yemeğinde yaptığı bir hareketti:
İsa da aynen davrandı, ancak onlara yeni bir anlam kazandırdı.
O ekmek artık Mısır’dan ve esaretten kurtulmanın hatırası
olmayacaktı, yeni bir olayı, kendini kurban etmesinin hatırası olacaktı! Bu olay sebebiyle
biz Allah’ın halkı oluyoruz, aziz olmamız için kapı açılıyor,
Allah’ın oğulları oluyoruz ve sevgisini taşıyoruz!
O ekmek artık bedeni beslemek için değildir, o içsel yaşamımızı
besleyen bir gıdadır ve bize Allah’ın yaşamını
vermektedir!
29.
"Alınız ve hepiniz yiyiniz":
bu davetle İsa öğrencilerinin dikkatini çekiyor ve ekmeğin
ve şarabın takdisine başlıyor. Rahip bunları yüksek
sesle tekrarlıyor ve herkes davet ediliyor! Saygısızlık
etmeden, bu daveti kabul etmek için, Aziz Pavlus'un tavsiye ettiği gibi,
kendimizi yoklamamız gerekiyor.
İsa bölünmüş ekmeği elinde tutarak, "Bu sizin için kurban edilen benim bedenimdir" diyor. Bu sözler, o ekmeği yiyerek bizim
de, ölüme teslim edilen ve bizim için kedisini sunan İsa'yla birleşeceğimizi
ifade ediyor. "Sizin için"
deyimi bize, Yahve'nın, ölüme teslim edilmiş Kulu'ndan bahseden
Yeşaya’nın peygamberliğini hatırlatıyor: "bizim isyanlarımız için, onun
bedeni deşildi; bizim suçlarımız için, o eziyet çekti".
Rahibin söylediği İsa'nın sözleri açık bir şekilde,
o ekmeğin, İsa'nın ölümüne bağlı olduğunu, ayrıca
İsa'nın, mecburi olarak değil, kendisini sunarak, ölümü kabul
ettiğini gösteriyorlar. Bunun için ölümü kurtuluş kurbanıdır.
Aynı zamanda o sözler, hem rahip hem de tüm cemaat tarafından, kendileri
için geçerli olan bir peygamberlik olarak, algılanır. Çünkü o Bedeni
yiyeceklerinden dolayı, onlar da bir kurban olarak sunulacaklar; bu yüzden
kendileri için değil, "suçlarımız için teslim edilen
ve aklanmamız için diriltilen" için yaşamaya hazırdırlar.
30.
Son Akşam Yemeğinin sonuna doğru İsa tekrar öğrencilerini
şaşırtır. Peder'e şükrettikten sonra, şarap
kupasını elinde tutarak, öğrencileri sersemleten sözleri söyler:
"benim kanım", "yeni ve ebedi
Ahit" ve "günahların
bağışlanması". Kutsal Kitapta peygamber Yeremya
da, "Yeni Antlaşma"'dan
bahseder: Allah ile insanlar arasında olan bu yeni Antlaşma, insanların
ihanetlerine rağmen, bozulmayacaktır. Daha önce Allah'ın, İbrahim'le,
Musa'yla, Hakimler'le ve Davut'la yaptığı her Antlaşma,
halk tarafından bozuldu, çünkü halk Allah'ın Sözünü tutmak yerine,
kendi keyfine bakıp, putlarını izlemeye karar verdi. 'Yeni'
Antlaşma ise farklıdır: insanların sadık kalabilme
gücünde olmamalarına rağmen, Allah Antlaşmayı tutmaya
söz verir. İnsanların sadakatsizliği için, Allah "günahların bağışlanması"nı
sunar. Bu da, hayvanların kanı sayesinde değil, İsa'nın
kanı, yani hayatını kurban etmesi sayesinde sağlanır!
İsa, şarap kupasını eline alıp, öğrencilerine
vererek, bu çok güzel şeyleri söyler! Rahip onları tekrarlar: bugün,
O'nun öğrencileri biziz ve şarap kupası, o akşam Rabbin
elinde tuttuğunun, aynısıdır. Tek fark şudur: o akşam
Rab İsa az sonra ölecekti, şimdi ise, zaten O öldü ve dirildi. Bu
fark, temel bir fark değildir, çünkü dirildikten sonra da, İsa sunulmuş
ebedi kurban olmaya devam ediyor. Bugün bizler de, O'nun sunduğu Bedenin
üyeleriyiz ve kanımız O'nun döktüğü Kana aittir. Din Şehitlerin
kanını, her gün Hıristiyan imanı yüzünden acı çeken
ve ölen tanıkların kanını düşünürsek, daha iyi anlayabiliriz.
Her Pazar Günü bu Sırrı kutlayabildiğimiz için, ne kadar 'şanslıyız',
ne büyük armağan almış oluruz!
Rahip hem Mesih’in Bedenini hem de Kanını yukarı kaldırır.
Genelde bu hareketi, herkesin görebilmesi için yapıldığı,
düşünülür. Aslında bu hareketle, Allah’a İsa’nın Kurbanını
(İsa’nın kurban edilmiş hayatını) sunulur. Bu, sunabileceğimiz
tek kurbandır. Yeruşalem’in Tapınağının kâhinleri
sunak masasındaki ateş içinde, kurban olarak, hayvanların etini
veya ekmeği veya başka sunuşları yakmadan önce, onları
Allah’a doğru yükselterek, onları O’na sunuyorlardı. O andan
itibaren o şeyler artık insanlara değil, Allah’a ait oluyorlardı!
Biz Mesih’in Bedeni ve Kanını yükseltiyoruz: bu hareketle, Haça
gerilmek için kendisini sunan İsa’nın kurbanını Baba’ya
sunuyoruz. Bu, sayesinde O’nun huzuruna çıkabileceğimiz tek kurbandır!
31.
“Bunu beni anmak için yapınız”! Bu emir ile İsa, Paskalya yemeğinin anlamını
değiştirmiş oldu. O ana kadar, Paskalya (Geçiş Bayramı)
yemeği sırasında halk, Musa’nın önderliğinde, Kızıldeniz’den
geçerek, Mısırdan kurtuluşunu hatırlanırdı.
Oysa halk bu Paskalya Bayramını kutlarken, kendisini her tür kölelikten
kurtaracak yeni bir Paskalya bekliyordu. Her Paskalya, Allah’ın Hükümranlığının
gelişini beklemekti. Güçlülerin emir verip zayıfların esaret
altında tutulduğu bir krallık değildi bu! “Beni
anmak için yapınız!” Bu söz ile İsa, on iki Havarisinin
temellerini oluşturduğu yeni halkına, bedenini ve kanını
vererek, aslında onlara hayat ve umut veriyor. Biz bundan başka
bir özgürlük beklemiyoruz. Gerçek olan özgürlük, Rabbin, bizim günahlarımız
uğruna kanını akıtarak,
gerçekleştirdiği özgürlüktür. Bizim Ayinimiz, İsa Mesih’in
bu kurbanının meyvelerini tatmaktır. Biz, bölünmüş Ekmek
ile beslenerek ve kupasından içerek, O’na itaat ediyoruz. Biz vücutlarımızı
“bölerek”, yani onları kardeşleri
sevmeye adayarak O'na itaat etmiş oluyoruz. Çünkü “bunu beni anmak için yapınız” sözü “yeni emir”e işaret
ediyor ve şu sözle yerine getiriliyor: “benim sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi seviniz”. Rahip saygıyla
ekmek ve şarabın önünde diz çöküyor. O yukarıya kaldırılan
ekmek ve şarap gerçekten Mesih'in bedeni ve kanı oldu ve onlarda
gerçekten Mesih mevcuttur. Rahip onlara tapınmak için, diz çöküyor ve bu hareket aracılığıyla
o anda sunağın üzerinde, hiç kimse O'nu görmezse de, herkese yaşam
veren Mesih’in var olduğunu söylüyor. İsa’nın anısına
bir araya geldik, Onun sevgisi için ilahiler söyleyip dua ediyoruz, O’nun
ve Kutsal Ruh’u sayesinde Kutsal Kelam’ı dinledik. Tüm hayatımızı
böylece İsa’nın anısıyla geçirmeye alışıyoruz.
Bu şekilde bizim her kararımız onun bir isteğinin, yani
onun sevgisinin gerçekleşmesi olacak!
32.
"İmanın gizi büyüktür!": kısa bir cümledir, fakat yaptığımız
eylemin önünde duyduğumuz tüm şaşkınlığımızı
kapsıyor, çünkü o eylemde göğün ve yeryüzünün Rabbi olan Allah'ın
varlığı ve sevgisi belirmiş oluyor. Ekmek ve şarap
üzerine söylenen sözler, sadece söz, boş ve etkisiz sözler olarak kalmadı:
imanımız, Allah'ın tesir ettiğinden ve anlama yeteneğimizi
aşan bir sevgiyle işbirliği yapmış olduğumuzdan,
emindir. "İmanın gizi
büyüktür": rahibin yaptığı bu ilan tüm cemaat tarafından
tamamlanmaktadır: "Rabbimizin
Mesih İsa, senin ölümünü anıyoruz, dirilişini kutluyoruz ve
şanlı gelişini bekliyoruz". Aziz Pavlus bu anı
bu şekilde yorumladı: Rabbin Bedenini yediğimizde, sessiz peygamberler
gibi, dünyanın sonunda şanlı gelişiyle sonuçlanan Paskalya
sırrını, yani İsa'nın ölümünün ve dirilişinin
sırrını ilan etmiş oluyoruz. Cemaatin bu cevabı bazen
ilahi olarak söylenir, çünkü Allah’ın tüm halkının sevincini
ifade eder. Bugün ilahi söylemek istemiyor musun? Yine de, söyle! İlahi,
senin duygusal sevincini dile getirmemeli, sen, Azizlerin sevincini, kurtuluşu
bekleyen ve Efkaristiya kutlamasından lütuf alan günahkârların sevincini,
dile getirmelisin!
33.
Ekmek ve şarap kutsandıktan sonra, rahip iki önemli dua okuyor.
Birincisi, daha önce cemaatin yaptığı gibi, İsa'nın
ölümünün, dirilişinin, göğe çıkmasının ve geri gelişinin
sırrını ilan ederek başlıyor ve sonra
da, bizim Baba'ya, bu sırları hatırlayarak, "diri ve kutsal kurban" olarak sunmak
istediğimizi söyleyerek devam ediyor. "Kurban" ne demektir? Bir kurban Allah'ın yanında
olmak istediğimizin bir işaretidir. Bunu hangi şekilde gerçekleştirmeyi
bilmediğimizden, O'na en değerli olan “bir şeyimizi” sunuyoruz.
İsa dünyaya gelmeden önce, insanlar Allah'a, kendi kanının,
kendi yaşamının yerine hayvanların kanını sunuyorlardı.
Vaftiz olduğumuz andan itibaren, en değerli şeyimiz, İsa'dır!
Bunun için Baba'yaİsa'yı sunuyoruz, yani İsa'nın kendisini,
Zeytinlik Bahçesinde ve Son Akşam Yemeğinde başlamış
ve haçta gerçekleşmiş olan kurbanını sunuyoruz. Kuşkusuz
bu kurban Baba'nın hoşuna gidiyor! Ellerimizde Peder'in daha çok hoşuna gidebilecek
başka bir şeyimiz yok. Bunu sunabiliyoruz, çünkü İsa kendisi
"bunu beni anmak için yapınız"
diye söyledi, hatta bunu bize emretti. Bunu yapmak, bir "tekrarlama"
değildir, bütün zamanlar için geçerli olan ilk ve son kurbanı "tekrar
sunmaktır".
İkinci dua ile ise, bizim, "Mesih'le
tek bir beden, tek bir ruh" olmamızı sağlayan Kutsal Ruh'u diliyoruz. En kötü ve en
yaygın denenme, bölme ve uyumsuzluk yaratan denenmedir. Ve biz denenmelerimiz
için bahane bulmakta çok ustayız! Birlik dileyen bu dua kesinlikle Allah'ın
arzusuna göredir, çünkü O, Kilisedeki hayatımızın Üçlü-Birlik'in
hayatının ve sevgisinin yansıması olmasını istiyor.
Baba'nın bizi dinleyip, bize Kutsal Ruh'u bağışlayacağına
güveniyoruz, çünkü sunduğumuz ve beslendiğimiz kurbanı, yani
sevgili Oğlu'nun Bedeni ve Kanını kabul ediyor!
34.
Baba’ya onun hoşuna giden gerçek kurbanı sunduk. Şimdi rahip
O’na bizim ümidimiz ve arzularımızı sunuyor: mükemmel sevgisini
göstermesini bekliyoruz; Allah bizi bu kurban sayesinde dinlemeli. Sonra,
ebedi yaşama kavuşmuş kardeşlerimizin yanına varabilmemiz
için ilk önce kendimiz için dua ediyoruz: bu kardeşlerimizin arasında
Çok Kutsal Meryem Ana’nın, Havarilerinin ve kilisemizin aziz koruyucularının
adını söylüyoruz. Onları anmamızın sebebi, onları
görmememize rağmen, Allah’ın huzurunda canlı olduklarını
bilmemizden kaynaklanmalıdır: iman ve sevgi örnekleriyle bize cesaret
veriyorlar, bize yardımcı oluyorlar. Onlar Kilisenin
ilk üyeleridir. Biz de, Kilisede imanı ve sevgiyi daha yoğun olarak
yaşıyoruz ve aynı zamanda onda, bir ailede gibi, ümidimizi
paylaşıyoruz. Bu yüzden yürekten Kilise için ve adlarını
anarak, özellikle papa ve episkoposumuz
için dua ediyoruz. Kilise somut bir ortamdır, gerçektir, düzenlidir,
orada bir aile gibi herkesin bir görevi vardır. Otorite sahibi olanlar
bunu birlik ve düzen kurmak için kullanırlar. Tüm rahipler ve tüm Allah’ın
halkı için dua edelim, imanda ve sevgide kuvvetlensinler: bunlar en büyük
ihtiyaçlarımızdır, bunlar olmazsa Kilise de Kilise olmaz. Kiliseden
uzak olanları da unutmayalım: bazıları engelli veya özel
koşullardan uzaktadırlar, başkaları tembellikten, maddiyatçılıktan,
egoizmliklerinden veya imanları çok zayıfladığı için
yoklardır. Ölmüş
olan kardeşlerimiz de Kiliseye dâhildir, onlar bu dünyadaki görevlerini
tamamlayıp ebedi hayata ulaşmışlardır. Onları
Peder Allah’a emanet ediyoruz ve bir gün Allah bizi çağırdığında,
onlarla karşılaşabileceğimizi ümit ediyoruz. Bu dualarda
Kiliseyi bir bütün olarak görüyoruz ve sadece tehlike içinde olan biz günahkârları
değil, şana kavuşmayı bekleyen araftaki kardeşlerimizi
ve Baba’nın arzularını gerçekleştirerek cennete kabul edilenleri de dâhil
görüyoruz.
35.
Şükran Duası, Kutsal Üçlük’e açık bir övgü duası ile biter. Bu övgü duası kısa olmakla beraber
Kilisenin şükranını ve tapmasını çok güzel bir şekilde
özetler. Kilise ilahi hayata dâhil olduğunun bilincindedir ve Allah’ın
şanını büyük bir sevinçle yaşar. Gerçekten de Allah’ı
övdüğümüzde en büyük ve en kapsamlı, en gerçek ve en paylaşılmış
sevinci duyarız. Mesih İsa aracılığıyla ve O’nunla
birlikte onun evlatlığını yaşarak, Kutsal Ruh’la
birlik içersinde olan Peder Allah’a tüm şan ve şerefi tanıyoruz.
Kutsal Üçlük yan yana olan üç kişinin birlikte yaşaması değildir,
karşılıklı olarak güvenle ve sevgi dolu itaatle birinin
diğerine kendisini sunmasıdır; bu sevgi çemberine zavallı
ve günahkâr bizler de, kabul ediliriz. Bu övgü ilahisi sık sık rahip
tarafından ilahi olarak söylenir ve cemaatin “âmin”
demesiyle son bulur. Yüksek sesle veya ilahi olarak söylediğin bu “Âmin”
ile gerçekleşeni onaylıyorsun: ekmek ve şarap kutsandı
ve Baba’ya, Kilisenin yaşamı ve amacı için İsa’nın
kurbanı olarak sunuldu. Bu “Âmin”
ile tüm cemaat aktif olarak tek bir yürek oluyor ve Baba’ya kararlı bir
evlat gibi yönelmeye hazırlanıyor.
KOMÜNYONA HAZIRLANMA
36.
Mesih’in Bedeni sunak masasında iken, İsa ile birlikte Baba’ya,
Kilisenin vaftiz olduğumuzda bize şahsen teslim ettiği ve İsa’nın
Havarilere öğrettiği cesur sözlerle hitap ederiz. Bu sözler niçin
cesaret isterler? Bir an için putperest, Musevi veya Müslüman olduğunuzu
düşünün. Bunlardan hiç biri Allah’ına bu sözlerle hitap etmeyi hayal
bile edemez, bu sözler ona göre kibirlilik, kendini beğenmişlik
veya hakaret gibi gözükebilir. Göklerdeki Pederimiz... Bu duayı size açıklamaya
başlamayacağım, çünkü bu çok uzun sürer. Sadece şunu söyleyeyim,
ilk bölümünde bize yaşamı veren ve bunun için ona “Baba” diye hitap
ettiğimiz Allah’ın arzularını ve isteklerini yerine getirmek
için hazır olduğumuzu söylüyoruz. Sanki şunu söylüyoruz: evlatlarınla
toplanarak adını yüceltmek istiyorum, hükümdarlığını
gerçekleştirmek istiyorum ve acı çekmem gerekse de İsa ile
birlikte arzularını yapmaya hazırım. İkinci bölümde
ise kendimizi dilenci yapıyoruz: her birimiz için ve tüm Kilise için
maddi ve özellikle manevi ekmeği dileniyoruz. Kiliseyi besleyen ve birlik
içersinde koruyan ekmek, Efkaristiya aracılığıyla içimize
gelen Kutsal Ruh’tur. Bu ekmek Kiliseyi her gün besler, kuvvetlendirir, bazen
şehitliğe kadar... Af diliyoruz ve af ediyoruz, böylece Baba’nın sevgisi tüm Mesih’in Bedenine yayılır. Şeytan’dan korunmayı
ve kurtulmayı diliyoruz, çünkü denemeler çok ve güçlüdür: belki onun
teşviklerini izleyerek, zenginliğe, zevklere, hırslara ve tatminlere
kavuştuk, belki de onu dinleyerek başka kötü şeyler yaptık.
Bu yüzden şeytan bedenimizde ve canımızda hak iddia eder!
37.
Göklerdeki Pederimiz duasının son sözü rahip tarafından tekrarlanır,
böylece duaya devam edilir. Kötülükten kurtar! Kötülükler çoktur, örneğin bölünme, kıskançlık,
kin, öç alma, ahlaksızlık, cimrilik, kızgınlık, yüzeysellik
ayartmaları var. Bütün bu kötülüklerden kurtarılmaya ihtiyacımız
vardır, kötülükler bizi sarsar ve korkutur, düşmanımız
şeytanın var olduğunun işaretleridir. Bazen içimizde kötülük
vardır, bazen de etraftan bize bulaşır. Bazı günahlar
herkes tarafından kınanır, bazıları ise kabul görürler,
bazı günahları biz işleriz, bazılarını akrabalarımız,
bazıları ise, savaşları hazırlayıp, halkları
ezen ve hiçbir ahlak kuralı tanımayan büyük organizasyonlar tarafından
tertiplenir. Rabbim, bizi kurtar! Bütün bu kötülüklerin
arasında, içimizde kurtarıcı Rabbim gelişini beklemenin
sevinci var. O tekrar geldiğinde gerçek kurtuluş ve özgürlük olacaktır:
Hükümdarlık, kudret ve yücelik ebediyen O’nundur! O’ndan barış,
söz verdiği barışı da istiyoruz. O’nun barışı
her kişinin içindedir ve herkesi birbirine bağlar. O’ndan ayrıca
günahlarımızı göz önünde tutmamasını diliyoruz ve
biz de aynısını yapmak istiyoruz: Kilisenin imanına bakarak
kardeşlerimizin günahlarının etkisi altında kalmak veya
sürüklenmek istemiyoruz.
38.
Dua ile barışı diledikten sonra, rahip tüm imanlılara
barışı verir: Allah’ın
selameti daima sizinle beraber olsun. Hemen arkasından barış
duasının meyvesi olarak da herkese, birbirine barış işaretini
vermeye davet eder. Kutsal Ayinin bu anında kötülük ettiğin veya
kötülük gördüğün birisini gözünle aradığın olmadı
mı? Bir “düşmanına” elini vermeyi hiç denemedin mi? Yapmış
olsaydın Allah’ın dediklerini ciddiye almanın ne kadar güzel
olduğunu görürdün.
Sonra da tüm cemaat birlikte ilahiye başlar. Mesih İsa’nın
Bedenini yiyeceğimiz ana yaklaşıyoruz. Bunu nasıl yapacağız?
Biz günahkârız! Gerçekten öyleyiz! İsa’yı, Vaftizci Yahya’nın
seslendiği gibi çağıralım: “Ey insanların günahlarını kaldıran Allah'ın kurbanı”! Dünyanın
günahı bizim üzerimize de çökmektedir. Çünkü biz de ona katkıda
bulunduk. Biz de günah işledik. Bize merhamet eyle!
Bu duayı üç kere tekrarlıyoruz: ilk defa kişisel günahımız
için; ikinci defa ailemizin ve cemaatimizin katkıda bulunduğu günah
için; üçüncü defa ise dünyanın, engellemeyi bilmediğimiz günahı
için. Yine imanımızı canlandırarak şöyle deriz: “Rabbim,
bana gelmene layık değilim, ancak tek bir
söz söyle, ruhum şifa bulacaktır”. Bu duayı İsa’nın,
putperest birisinin evine giremeyeceğini bilen bir yüz başı,
söylemişti. Şu an kendimizi samimiyetle günahkâr olarak kabul etmenin
zamanıdır.
Rabbin Bedenine yaklaşmak için O’nun gerçekten Rabbin Bedeni olduğunu
tanıyıp, kabul etmeliyiz.
Elbette Kilisenin imanına katılmayan, Mesih’in Bedeni ile beslenemez.
Hatta öldürücü günahlarını itiraf etmemiş olanlar da Mesih’in
Bedenini alamazlar. Ayrıca Kilisenin kurallarının dışında
olan durumlarda yaşayanlar, onu alamazlar. Onu alırlarsa, Mesih’in
Bedeni’ne karşı yalancı olurlar. Bu durumda değilsen,
tamamıyla günahsız olmasan da daveti kabul et ve alçakgönüllülük
ve sevinçle rahibin dağıttığı Yaşam Ekmeğine
doğru yönel!
39.
“Ey insanların...’ ilahisi söylenirken, Rahip, çok dikkatli biri değilsen,
fark edemeyeceğin küçük bir hareket yapıyor: Kutsal Ekmeği
böldükten sonra küçücük bir parçasını şarap kadehinin içine
atar. Bunu niçin yapar? Bu hareket çok eski bir adettir ve halen yapılmaktadır,
ancak eski anlamını artık taşımamaktadır. Bu
gelenek Roma episkoposundan, yani Papa’dan uzak olan cemaatlerin bir adeti
idi. Onlar kendilerini Papa’nın kutladığı Ayine bağlı
hissederlerdi, bu birliği ifade etmek için her Ayin kutladıklarında
bir diakosun, Papa’nın kutsadığı bir Kutsal Ekmek parçasını
getirmesini beklerlerdi. Gelince de bunu şarap kupasının içine
atarlardı, sonra da Komünyonu dağıtırlardı. Bu, Havarilerin
halefi olan kendi episkoposuyla bir birlik işaretiydi, yalnız olmadıklarının
kanıtıydı ve Episkoposun yönettiği bölgesel Kiliseye dâhil
olduklarını hissettirirdi. Ayini kutlayan rahip bile bunu episkopos
izin verdiği için yapabildiğini bilir. Rahip tek ve itaatkâr bir
rahipliğin üyesi olduğunu, vekil olduğunu ve Mesih’in Bedeni
olan Kilisenin hizmetkârı olduğunu bilir. Günümüzde birinin bize
episkoposun kutladığı Efkaristiya parçasını getirmesini
beklemiyoruz, bu düşünülemez bile. Ancak kutsal Ekmeğin bir parçasını
şarap kupasına koyma âdeti halen yapılmaktadır: Kilisenin
birliğini sembolize eder ve imanımıza dikkat eden ve ruhani
gıda ile bizi besleyen bir episkoposun bulunmasının çok önemli
olduğunu göstermektedir.
KOMÜNYON
40.
Komünyona katılanlar sunak masasına doğru ilerlerler. Ama aralarından
bazıları banklarda kalır ve ruhani bir komünyon yapar: “İsa,
içime gel. Senin gözünde içimde büyük bir günah var, fakat Tövbe Gizemi ile
seni layık bir şekilde almaya hazırlanamadım... Tüm haftayı
dalgın geçirdim... Evli olmadığım biriyle yaşıyorum
ve şimdilik durumumu değiştiremem... Ama sen, Rabbim, yapabilirsen,
bana merhamet et; gel ve beni gerçek bir Allah’ın evladı yap, senin
hükümdarlığın için beni kullan”! Komünyon yapmak için sıraya
girenler ise rahibe yaklaşırlar ve kutsal Ekmeği imanla alırlar.
Doğrudan ağza alınabilir veya sol el, sağ el üzerinde,
haç şeklinde uzatılır. Aziz Agostinus şöyle derdi, “Böylece
Rabbi ellerinden yapılmış
bir taht üzerine alırsın”;
dönmeden önce de başını eğerek, O’nu ağzına
götürürsün. Hangi şekilde yapmak sana daha çok huzur veriyorsa, komünyonu
öyle yap. Rahip sana: “Mesih’in bedeni”
der, sen de yüksek sesle “Âmin”
diyerek tasdiklersin. Yediğin Mesih’in Bedenidir, onu sana Mesih’in
Bedeni olan kilise sunar ve sen de Mesih’in Bedeni olursun! O yediğin
basit bir ekmek parçası değildir, sen de artık basit bir insan
değilsin, cemaat de sadece bir insan topluluğu değildir, çünkü
artık Mesih İsa oradadır! Sen O’nu yiyerek, O oldun ve O’na
layık bir şekilde yaşayacaksın, çünkü sana bu gücü O,
verecektir! Cemaat da Allah tarafından sevilen bir azizler cemaatidir
ve Mesih’in Bedenini teşkil eder, O’na sevgiyle cevap verir: sadece O’nunla
ve O’nun için yaşamak istiyor. Komünyon işte budur: Cennetin gölgesi
ve aydınlığıdır!
41.
Hep birlikte Kutsal Komünyon almaya
giderken, koro imanımızı, sevincimizi ve huzurumuzu göstermek
için bize yardım eder. Genelde Komünyon anında söylenen ilahi sakindir;
Rab İsa’ya olan imanı ve sevgiyi ifade edip, yaşadığımız
hayat için ve ebedi hayat için, huzuru, güveni ve sevinci bağışlar.
Bazen o anda bize bir sessizlik zamanı da verilir. Biz de o anı
kutsanmış ekmek ile içimize geleni hayret, şükran ve tapınma
ile karşılayarak değerlendiriyoruz. Bazı özel günlerde
Kutsal Ekmek kupadaki Kutsal Şaraba batırılır, hatta bazen
kupadan Kutsal Şarap içirilir: böylece Rabbin kurbanına daha anlamlı
bir şekilde katılırız, ama böyle yapmak şart değildir.
Bu gelenek çok eskiden beri bırakıldı, çünkü pratik zorluklar
ve lüzumsuz uzatmalar yaratmaktadır. Hıristiyanların canlı
bir imana ulaştıkları cemaatlerde vakit problemi olmaz: zaten
Efkaristiya kutlamasını yaşamlarının en önemli ve
en değerli anı olarak yaşamaktadırlar ve elbette ki saate
bakmamaktadırlar. Biz kutsal Komünyon ile Mesih’in Bedeni olduk, Rabbimiz
İsa da “bizim” oldu! Komünyon’dan sonraki sessizlik dua ile sona erer.
Bu dua sayesinde Allah’a, Mesih’in Bedeni sayesinde bizlerin yaşadığımız
bu dünyada, meyve vermemizi sağlamasını, diliyoruz.
AYİN’İN KAPANIŞ BÖLÜMÜ
42.
Ayin’in kapanış bölümü kısadır. Rahip halkın üzerine
ellerini kutsama için uzatmadan
önce dördüncü defa için “Rab sizinle
beraber olsun!” der. Kutsama anı önemli bir andır. Değişik
Bayram günlerinde, değişik sözlerle verilir, ama daima cemaatin
Kutsal Üçlük adına haç işareti ile işaretlenmesi ile tamamlanır.
Bu işaretle, Allah’ın sevgisi herkese bağışlanır:
O, “dünyayı o kadar çok sevdi ki
biricik Oğlunu verdi”. Her imanlı, aynen Ayinin başında
olduğu gibi, haç işareti yaparak, kutsamayı kabul eder. Kutsama,
Allah’ın hükümdarlığında kendi görevini yapabilmek için
kuvvet ve neşe verir. Bu görev daima yenidir, cemaat, aile ve sosyal
ilişkiler için değerlidir. Kutsama, sonraki ‘Barış içinde gidin’ sözü
kabul etmek için hazırlıyor.
Bu bir ayrılma mesajı değil, görevin verilmesidir: “Yaşam Sözü ve Ekmeği ile beslendikten
sonra, şimdi git ve karşılaştığın kişilere
hikmetini ve gücünü ilet. Şimdi, Allah’ın ile birleştin, git
ve nuru ile etrafı aydınlat. Şimdi, göksel değerlerle
zenginleştin, git ve onları daha tanımayanlarla paylaş.
Şimdi, gerçek barışı yaşıyorsun, onu dünyaya
taşı. Şimdi Allah tarafından, Oğlu gibi, yollanıyorsun:
senin sayende başkalarının O’nu tanımasını ve
O’nunla karşılaşmasını sağla. Vaaz yapman gerekmiyor,
yaşamın öyle güzel bir örnek olmalı ki, bunun açıklamasını
sorsunlar ve o zaman sen Rabbinden ve O’nunla her gün karşılaşmanı
sağlayan ve O’nun sözünü ve varlığını veren Kilise’nden
bahsedeceksin.
EKLEMELER
43.
Amerika’da birçok kilisede, Ayinin sonunda tüm katılanlar yan taraftaki
bir odada kahve içmeye davet ediliyormuş. Böylece
arkadaşça çene çalıyorlar, tanışıyorlar, hafta içersindeki
acı ve mutluluklarını paylaşıyorlar, tavsiye alıp
veriyorlar, arkadaşlıklarını sürdürüyorlar ve böylece
Kutsal Ayine katılarak başlamış olan birliği sürdürüyorlar.
Bu karşılaşma anları özellikle değişik Hıristiyan
tarikatlarının, Protestan ve Anglikan kiliselerinin çok olduğu,
değişik dinlerin, İslam ve Budistlerin olduğu ve çok kişinin
dinden uzak yaşadığı yerlerde gerçekleştirmek çok
önemlidir. İmanlılar arasında günlük arkadaşlık ilişkileri
çerçevesinde, derin ve kutsal bir iman karşılaşması gerçekleştirmek
çok önemlidir. Eğer bu birliktelik Ayinden hemen sonra yapılamıyorsa,
gün içersinde gerçekleştirmek çok iyi olur. Eğer Kilisende böyle
toplantılar yapılıyorsa, bunlara katılmak için, önemli
görevin olarak, elinden geleni yap. Yapılmıyorsa da yapılmaları
için uğraş. İsa sayesinde, Komünyon yaparak kardeş olarak
büyüdük ve bu kimliğimizi yaşamak istiyoruz. Bu hepimiz için mutluluk
ve ümit kaynağı olacaktır!
44.
Kutsal Ayine gittin, Allah’ın Sözü’nü dinledin ve O’nun Ekmeği ile
doydun. Şimdi de lütuf ile dolu meyvelere sıra geldi! Kutsal Ayindeki
kutsal ve büyük olaylar sonuçsuz
kalmazlar ve Ayinden sonra da devam ederler. Allah’ın işlerinin,
içimizde uyandırdığı duygular listelemekle bitirilemez!
Tecrübe ederek şunu söyleyebiliriz ki Ayin’in meyveleri çok bol ve çok
güzeldir; barış ve sakinlik getirerek insanı güzelleştirirler.
Bu uyum ve esenlik insanın içinden gelmektedir ve bu meyveler insanlar
arasındaki iletişimi de kuvvetlendirerek barışı,
yardım severliliği esinlerler ve Rabbin ışığından
habersiz yaşayan kimselere karşı dikkatle yaklaşmamızı
sağlarlar. Sen de Ayin’in sana ve topluma getirdiği ruhsal meyveleri
keşfet ve Allah’a bunlar için şükret! Ayrıca senin
kardeşlerinin, Efkaristiya’dan doğan girişimlerine katılmayı
ihmal etme! Eğer Tanrı sana yapılması gereken bazı
sevgi ve yardımseverlik işleri gösteriyorsa ve onları gerçekleştirmek
için yeteneği de sana verirse, O’nun sevgisi uğruna bu işleri
yap! Bu işler insanları bilgelik, doğruluk ve kutsallıkta
büyütecektir!
45
Haftaya pazar günü de Efkaristiyayı kutlamaya döneceksiniz! Bu Allah’ın
mutlu günüdür. O seninle birlikte olmaktan mutluluk duymaktadır! Bu günde
Allah yarattığı insanlar için mutluluk duymaktadır: O
senin imanından ve O’na olan sevginden, Pazar gününü kutlama emrine itaatinden
mutluluk duymaktadır. Bize önemli bir bayram hediye edildi, bu bayram
İsa’nın dirilişidir! İsa da sekizinci
gün Havarilerinin arasına gelerek onlara barışı verdi,
imansız havariye kendini tanıttı, onlara sevinç verdi, Kutsal
Ruh’u verdi. Biz de sekizinci günde mutlaka O’nunla karşılaşmak
için toplanıyoruz, O’nun Sözünü dinliyoruz ve Bedeni ve Kanı ile
besleniyoruz. Biz gerçekten de Rabbin günü olmadan yaşayamayız,
o gün kimliğimizi belirtmektedir. Biz Hıristiyan mıyız?
Bu, pazar günü belli olmaktadır. Biz Rab İsa’yı sever miyiz?
Bu, pazar günü belli olmaktadır. İsa’nın, dünyadaki görülen
mevcudiyeti olan Bedenini sevmeden kendisini sevemeyiz. O’nun arzu ettiklerini
istemeden, O’nun başlattıklarını devam ettirmeden, O’nu
sevmeyiz. Rab İsa, kendi mistik Bedeni olarak, Kiliseyi kurdu ve Kilisenin
başı olmaya devam etmektedir: biz O’nun arzularına göre yaşarsak
O’nu seviyoruz, demektir. Denize, dağa gitmekten vazgeçip bu günün sevincini
yaşarsan, Mesih İsa’nın ve Kilisesinin değerinin şahidi
olacaksın!
46.
Her Pazar, Kutsal Efkaristiya günüdür! Pazar günü
Efkaristiya Gizemine katılmayan Hıristiyan’ın inancı zayıflar,
Allah’ına tanıklık etme fırsatını kaçırmış
olur ve en kötüsü de, cennette sonsuz bayramı kutlasın diye, yaratıldığını
unutmuş olur. Kilise, bize her Pazar Efkaristiya sırrına katılmayı
öğretir ve isteyerek bunu ihmal edenlerin büyük bir günah içinde bulunduklarını
bildirir. Kilise, bir anne, bir öğretmen gibidir: bize söylediğin
her şey iki bin senede ettiği tecrübesinden gelir.
Maalesef bazen, iyi Hıristiyanlar bile her hafta Efkaristiya sırrına
katılmamayı alışırlar. Bu şekilde, Kilise’den
uzaklaşırlar, inanç konusunda sıkıntılara düşerler,
yeryüzündeki karışıklıklara kapılırlar.
Oysa Efkaristiya, içinde kutlanıldığı her günü kutsar. Pazar günü harici, hafta
içinde de Kutsal Ayine katılanlar ise, o kadar çok lütufla, Allah’ın
sevgisiyle, neşe ve sonsuzlukla dolarlar ki!
Zaten Roma Kilisesi kanunları da, ibadet süresinin çok uzun olmamasını
sağlamaktadırlar.
Rabbimiz İsa’ya şükürler olsun, çünkü Efkaristiya sırrıyla
bize her gün O’nun sevgisiyle ve sunmasıyla birleşme fırsatı
veriyor!
Peder’e şükürler olsun, çünkü bizi her gün bize olan sevgisinden dolayı
kurban olan Oğlu ile birleştiriyor!
Kutsal Ruh’a övgüler olsun, çünkü bizi her gün nuruyla donatıyor, Kutsal
Efkaristiya sayesinde içimizi dolduruyor, güç, bilgelik ve hayat veriyor.
47.
Uzun zamandır Kutsal Ayin’den ve değişik anlarından konuşuyoruz,
bu konunun sonuna varmış olduğuma neredeyse üzülüyorum! Ancak
tamamen bu konuyu kapamadan önce size bazı düşüncelerimi ve kalbimdeki
bazı duyguları aktarmak istiyorum: belki bazılarınıza
faydalı olabilirler!
İlk değineceğim düşüncem, Paskalya ve Noel Bayramları gibi büyük bayramlardaki kutlamalardır. O günlerde Kilise kalabalık
olmaktadır ve herkesin mutluluğu artmaktadır. Herkes Sözü dinleyerek
ve aynı zamanda o günlerin yoğun duasından lütuf ve Kutsal
Ruh’u almaktadır. Aynı zamanda rahipler de cemaatin kalabalıklaşmasından
mutludur, ama tüm Kilise gibi kalbinde acı hissetmekten kendini alamaz:
çünkü bu kalabalığın arasındaki birçok kişinin yüreği
açık değildir ve kendini Mesih İsa’ya vermeye hazır değildir.
Onlar diğer Hıristiyanların her hafta Ayine katılarak
gösterdikleri sadakati göstermemeye kararlıdırlar, bunu onlardan
Allah istese bile... Bu bencillikleri cemaatin sevgisini ve sevincini azaltmaktadır,
rahibin vaazını da etkilemektedir. Yapılabilecek bir şey
var mı, bilemiyorum... Rabbe daima açık olun, arzularını
yapmaya hazır olun ve kardeş sevgisiyle dolu olun: belki de birileri
aranızdaki karşılık beklemeyen sevgiden etkilenerek, bunun
İsa’nın bir çağrısı olarak görür ve haftaya Pazar,
tekrar Ayine katılmaya karar verir!
48.
Efkaristiya esnasında sunak masasının etrafında dolaşan
ve küçük hizmetler yapan çocuklar
dolaşır. Servis yapan çocukların varlığı cemaat
için değerlidir ve bunu yapmak kendilerine de faydalıdır. Bu
sayede Ayine dikkatle ve sevinçle katılırlar. Kilisede bir görevlerinin
olmasından mutluluk duyarlar ve işbirliği yaptıkları
için sevinirler. Birkaç yıldan beri servis yapan çocuklar, sadece erkek
çocuklar değil, artık bunu yapan kız çocuklar da var. Cemaatimizde
herkesin bir görevi vardır. Kız çocukların da servis yapmasını
kadın erkek eşitliğini isteyen feminist bir akımın
etkisi gibi görenler var. Bazı kişiler ise bu iş uzarsa erkek
çocukların belirli yaşlara vardıklarında rahatsızlık
duyup çekileceğini savunuyorlar. Bazı rahipler ise kız ve erkek
çocuklarına değişik görevler vererek çözüm bulmuşlardır.
Mesela erkekler sunak masası etrafındaki hizmetleri yaparlar, kızlar
sunakları getirirler, gibi. Her ne olursa, çocukların varlığı
Peder’in ve İsa’nın çocuklara olan sevgilerinin işaretidir.
Çocuklar yoksa büyükler sunak masası etrafındaki hizmetleri yerine
getirirler. Yaptıkları en önemli hizmet orada bulunmalarıdır.
Bu sayede rahip bir cemaatin parçası olduğunu hisseder ve cemaatin
da seyirci değil, aktif bir toplum olduğunu hissetmesini sağlar.
49.
Hıristiyan ebeveynler Pazar Ayinine çocuklarını en küçük yaştan itibaren getirirler. Onlar
belki bir şey anlamıyorlar, ama biz büyükler her şeyi anlıyor
muyuz? Efkaristiya kutlaması anlamamız için değil, her şeyden
önce mutluluğumuz için verilmiştir. Çocuklar da Ayine katıldıklarında
bu huzurlu ortamdan faydalanırlar, Kutsal Ruh dolu havasından faydalanırlar,
çünkü evlerinde veya kreşlerde bu huzuru bulamazlar. Çocuklar anlayamazlar,
ama görüyorlar, duyuyorlar, anlıyorlar: biz ilahiler söylerken, dua ederken
veya gizemlere sessizlikte taparken onlar hepimizden çok Rabbin lütfünü almaya
açık olurlar. Ben, çocukları anne ve babalarının kollarında
gördüğümde veya etrafta dolaştıklarında, mutlu oluyorum.
Gürültü yaptıklarında beni rahatsız etmiyorlar: sanki onlar
da Rabbi övüyorlar. İsa çocukları üzerine alırdı, onları
kutsardı: bugün de onları kutsuyor!
50.
Hastalar ve yaşlılar çoğu zaman Efkaristiya Ayini’ne katılamazlar.
Yeni doğum yapmış anneler, hasta çocuğu olanlar ya da
bırakamayacakları işi olanlar Ayine gidemeyebilirler. Cumartesi
akşamı bile Ayine gidemeyecek olanlar hafta içinde herhangi bir
gün Ayine gitmeye çalışacaklar. Hastalar, eğer yapabiliyorlarsa
radyo ya da televizyondan Ayini
izleyebilirler. Bu, Ayine katılmanın yerini tutmaz, fakat kişi
kendini cemaatin bir parçası gibi hisseder, dua eder ve Tanrı Sözü’nü
dinler. Eğer evinizde bir yaşlı ya da hasta Kutsal Ayin’i dinliyorsa
onu rahatsız etme. Onun yanında otur. O kişi kendini daha mutlu
ve Kilisenin üyesi olarak hissedecektir. Özellikle, o gün kiliseden rahip veya başka bir görevli
ona Efkaristiya’yı, yani Mesih’in Bedeni’ni getirirse çok mutlu olacaktır!
51.
Yolculukta olduğun zaman veya arkadaş, akraba ziyareti dolayısıyla
şehrinden uzaklaştığın zaman Efkaristiya’yı
başka bir cemaatte kutlama durumunda bulunabilirsin. Elbette alışık
olduğun dışında bazı şeyler görebilirsin: aynı
liturjik duaları kullanmakla beraber bazen değişik şekillerde
törenler yapılabilmektedir. Her cemaatin, Efkaristiya kutlamasını
güzelleştirmek için, kendine özgü bir şekli vardır. Sen onlara
katılınca öğrenmeye çalış. Etrafına dikkatle
bak, küçük farklılıklar bile Kilisenin çehresini zenginleştirmektedirler.
Değişiklikleri hor görme veya çekiştirmeye kalkışma,
tersine Rabbe O’nu övmek için kullanılan değişik yollar için
teşekkür et. Rab imanlıların ona değişik yollarla
sevgisini göstermelerinden mutludur. Gittiğin cemaatlerde de Rabbi sev,
sevgin ve imanın bulduğun kardeşlere cesaret veren bir tanıklık olsun. Sen sadece Rabbe kendini veriyorsun,
sadece O’na kendini adıyorsun; O seninle karşılaşıyor;
tüm imanlıları kardeş yapan Rab İsa’dır!
« Rabbimiz, Aziz Peder, ebedi ve kadir Allah,
her zaman ve her yerde, Kurtarıcımız Mesih İsa’nın
adına seni övmek ve sana şükretmek bir görevdir ve bir selamet yoldur.
Çünkü Mesih İsa haç üzerinde ölümü ile gerçekleştirdiği kurtuluşun,
yüzyıllar boyunca anılması ve insanlara ulaşması
için Havarileriyle yemek yerken, kendisini sana günahsız ve tertemiz
bir kurban olarak sundu ve sen, Peder, onun şükran kurbanını
sevgiyle kabul ettin. Aynı iman, insanları aydınlatsın
ve aynı sevgi, onların kalplerini birleştirsin diye bu kutsal
gizeme katılan müminlerini kuvvetli ve kutsal kılarsın. Kalbimizin
lütuflarınla dolup Oğlunun kalbine benzemesi için ilahi sofraya
katılmaya geliyoruz. Böylece gök ve yer seni över ve Yeni Ahdin ilahisini
söyler. Bizler de seslerimizi Meleklerin seslerine katarak, seni yüceltiriz
ve deriz ki: Kutsal, Kutsal, Kutsal... »
(Efkaristiya
Bayramında Şükran Duasına Girişi)
“GÖKLERDEKİ ALLAH’A ÖVGÜLER OLSUN” İLAHİSİ