<<<<<<<<<

15.

Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa’nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. Meryem’e, «Kadın, niçin ağlıyorsun?» diye sordular.

  Meryem ağlayarak mezara bakarken göksel bir görüntü görür, ancak ağlamaktan gördüklerinin göksel bir görüntü olduğunun farkına dahi varamamaktadır. Mecdelli Meryem ne görmektedir? Beyazlara bürünmüş iki melek; biri İsa’nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda.

Bu görüntü çok işaret taşır.

Her şeyden önce meleklerin beyazlara bürünmüş olmasının ibrani kültürü için, ve bu yüzden Meryem için de, anlamı çok açıktır: beyaz, zaferin işaretidir. O halde beyazlar giymiş olan bu iki melek bir bildiridir: tamamlanmış ve açık olan bir zaferin habercisidirler.

Ayrıca, melekler oturmaktalar: ne Meryem gibi ayakta duruyorlar, ne de diz çöküyorlar; onlar oturuyorlar. Bu durumlarının da bir anlamı vardır: oturmak, dinlenmeyi, gerçekleştirilmesi gereken görevin tamamlanmış olmasını işaret eder. Oturmuş olan melekler Meryem’e bu haberi veriyorlar: zaferin eseri tamamlamıştır; şimdi dinlenme zamanıdır.

Bu melekler nerede oturuyorlar? Tamamen Meryem’in gözettiği yerde oturuyorlar: oraya Rab İsa’nın bedeni koyulmuştu; Meryem bu yere ağlayarak bakıyor, çünkü beden artık orada değil. Melekler tam olarak orada oturuyorlar. Zaferin ve dinlenmenin haberi tam olarak o yerden geliyor. Bu haber sevinç ve mükemmellik dolu bir haberdir.

Meryem bu haberi alıyor, bu melekleri görüyor, onların elbiselerin beyaz olduğunu görüyor, onların bulunduğu yeri görüyor, onların oturmalarını da görüyor. Meryem görüyor, fakat hala anlamıyor.

Tanrı’nın bizlere ulaşan mesajları çok açık, çok sade, çok komple olabilir, buna rağmen bizim onları hala görmememiz mümkün: anlamıyoruz, kabul etmiyoruz, bize mesajı veren kişi ile, bizimle konuşmak isteyen kişi ile birlik olamıyoruz.

Meryem’in mesajı almasını engelleyen nedir? İncil’in bildirisine dayanarak, engelin kendi gözyaşları, içine kapanıklığı, bir fikre takılıp kalmış olması, yapmayı istediği bir şeyi yapamamış olması olduğuna inanıyorum. Bütün bunlar Meryem’in yeni bir mesajı kabul etmesini engelliyor. Tabii ki, bunlar yalnızca Meryem’in başına gelen olaylar değil, bizlerin de sık sık karşılaştığı durumlardır. Nitekim biz kendimize bağımlı olduğumuz zaman, ne pahasına olursa olsun arzularımızı gerçekleştirmek istediğimiz zaman, değişikliğe hazır olmadığımız zamanlarda, biz de Tanrı’nın bizlere söylemek, anlatmak, bağışlamak istediği en güzel şeyleri bile anlayamıyoruz. İçimize kapanmak Tanrı’nın sözünün bize ulaşmasını ve anlamamızı gerçekten engelliyor: bu Sözü ne dinliyoruz ne de arıyoruz.

“Rab, hayatımın Babası, yaşamımla değişik bir şeyler yapmamı istiyorsan, işte ben buradayım. Baba, öngörmediğim bir şey yapmamı istiyorsan, işte ben buradayım: anlamam için bana işaretlerini gönder”: böyle diyebilmek için bugün tüm proje ve planlarımızı, fikirlerimiz ve kararlarımızı bir kenara bırakmaya çalışalım.

Eğer böyle davranırsak Tanrı’nın çeşitli şekillerde gönderdiği işaretlerin de farkına varacağız; bunlar birçok defa cevapsız kalıyor: neden? Çünkü yüreğimiz saf değildir, özgür değildir. Programlarımız ve bencilliğimiz, özsaygımız Tanrı’nın işaretlerini ve gerçek yüzünü bile görmemizi engellemektedir.

İsa, “Ne mutlu yürekleri temiz olanlara, onlar Tanrı’yı görecekler” demişti. Burada sözü edilen “yürekleri temiz olanlar” ne demektir? Kalplerinde özel şahsi programları, şahsi yargıları ve çoktan alınmış şahsi kararları olmayanlar, demektir. Aziz Yakup’un dediği gibi “Eğer Tanrı isterse yapacağız”, bizler de aynı cümleyi tekrar edebilmeliyiz: Rab’bin bizlere göstereceği şeyleri yapacağız; dikkat edelim, herhangi bir isteğimizden özgür olalım; o zaman kuşkusuz “Tanrı’yı göreceğiz”.

 

Rab İsa, meleklerini gönderdiğin için teşekkürler.

Teşekkürler çünkü sen bize işaretini bağışlıyorsun: neşe, ışık işaretini, hayatımız için Baba’nın isteğini gösteren işaretini.

Rab İsa, bu işaretleri görebilmemiz için bizi kendimizden özgür kıl: bunun için sana yalvarıyoruz!

 

16.

Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa’nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. Meryem’e, «Kadın, niçin ağlıyorsun?» diye sordular.

 

Meleklerin Mecdelli Meryem’e yönlendirdikleri son sözler üzerine düşünelim. Melekler, Meryem’e adı yerine “kadın” diye seslenirler. Daha önce gördüğümüz gibi, İncil Yazarı, isim vermediği zaman, sözlerini daha geniş bir gruba yönlendirmektedir. O anda büyük bir olasılıkla karşısında tüm Kilise vardır: kendi zamanının Kilisesi, acı çekip, zulüm gören Kilisesi vardır. Yahudi ve pagan dünyasına yayılmış olan hıristiyan cemaatleri, yalnızca zulümlerden dolayı değil, aynı zamanda kendi içinde yaşadığı bölünmelerden ve denenme gibi gözüken bazı önerilerden de acı çekmekteydi. O halde Yuhanna meleklerin sorusunun tüm Kilise’ye yöneldiğini sanıyor: “Kilise, niçin ağlıyorsun? Üzgün olman için sebep ne”?

Burada kadın, Mecdelli Meryem, kendi üzüntüsünün bir sebebi olduğuna inanıyordu, ama sebep yoktu. Meryem, İsa’sını bir daha bulamayacağını, İsa’nın cesedinin, yani ölmüş olan İsa’nın, bulunamayacağını düşünüyordu. Haklıdır: İsa’nın cesedi bulunamayacaktır, çünkü İsa yaşıyordu. Durum böyle olunca da Meryem’in ağlaması için geçerli bir sebep olmamaktadır.

Kilise için de aynı şey geçerlidir: ağlaması için sebep yoktur. Çünkü Kilise her zulüm çektiğinde yeni hıristiyanlar doğar; Kilise her acı çektiğinde, Baba’ya Mesih’in bedeninin lekesiz kurbanını sunar. Kilise, Mesih’in Bedenidir, dolayısıyla kendi acılarını sunarak, bütün dünyanın kurtuluşu için, gerçekten Baba’ya çok değerli bir şeyi sunabilir. O halde Kilise zulüm ve acılar çektiğinde ağlamamalıdır, korkmamalıdır: büyük ve şanlı zafere ulaşmak üzeredir; bu zaferi şimdiden de düşünebilir. İsa öldüğünde kendi Dirilişinden emindi; sınırsız, sonsuz şanının geleceğinden de emindi.

Bugün ağlamamıza neden olan sebepleri yeniden gözden geçirip onları İsa’nın Dirilişinin ışığında anlamaya çalışalım.

Kuşkusuz senin hayatında zor durumlar vardır veya taşıman gereken haçlar vardır. Peki, şöyle düşün: ölüm gibi bir problemi çözen İsa, benim içinde bulunduğum zorlukları çözmeyi başaramayacak mı? İsa, benim acılarımı da bazılarının ya da birçoklarının kurtuluşu için kullanamayacak mı?

 

Rab, kutsallığın ve iyiliğin için sana şükrediyoruz. Daima bizim için kurtuluş, neşe ve huzur sebebisin.

 

17.

Meryem’e, «Kadın, niçin ağlıyorsun?» diye sordular. Meryem, «Rabbimi almışlar» dedi. «O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.

Almışlar”: ikinci kez Meryem bu cümleyi kullanmaktadır. Daha emin bir şekilde birilerinin, kötülük yapmak amacıyla, şeytanın aracı olarak, İsa’nın bedenini çalıp sakladıklarına inandırmaktadır. Tanımadığı birini suçlamaya devam eder; bu ruhsal davranış meleklerin soruya dikkat etmesini ve ona cevap vermesini engelliyor. Melekler ona , “Niçin ağlıyorsun” diye sordular.

Meryem soruya dikkat etmiyor, cevap vermiyor, bunun yerine Rab’bi mezardan götüren, bilinmeyen bir kişiyi suçlamaya devam eder. Bu suçlama davranışı, derin ve düzgün düşünmesini engellemektedir.

Günlük yaşantımızda aynı şeyi biz de tecrübe ediyoruz: birisine kızdığımızda, suçladığımızda veya yargıladığımızda Tanrı’nın sözlerini dinlemeyi bilmiyoruz: Tanrı o zamanda bizlerle hiç konuşmuyor. Hayatımızı ve özellikle imanımızı boşalmış buluyoruz. Nitekim İsa “Ne mutlu yüreği temiz olanlara, çünkü Tanrı’yı görecekler” demişti. Tanrı’yı görmesi için, yani O’nun önerilerini, O’nun cevaplarını, O’nun öğütlerini algılaması için, temiz bir yürek gerekiyor; sadece kötülüklerden arınmış bir yürek, yani kardeşini yargılamayan ve suçlamayan bir yürek, Tanrı’yı görebilir.

Mecdelli Meryem’de bu saflık bulunmamakta, çoğu kez bizde de bulunmamakta. Eğer Rab’bin, kendi Ruh’unun ışığını içimize koyabilmesini istersek, eğer günlük seçimlerimiz için Rab’bin isteğine göre ayırt edebilmeyi istersek, o zaman suçlamalarımızı, yargılamalarımızı ve eleştirilerimizi bırakmamız gerekiyor.

Özellikle bugün bu alıştırmayı yapmak istiyoruz: yargılamayıp, eleştirmeden, kimseyi suçlamadan ve kimsenin hakkında kötü düşünmeden yaşamaya çalışalım. Her durumda, acı çeksem dahi, Tanrı’nın elini, O’nun yardımını ve bana olan, bize olan lütfunu görebilirim.

Meryem, «Rabbimi mezardan almışlar» dedi. «O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum». Meryem bunun yerine: “Rab’bim nerede bilmiyorum, neler olduğundan haberim yok” diyebilseydi, o zaman Diriliş müjdesini kabul etmeye de hazır olacaktı.

Herhangi birini suçlayıp yargılamadan önce büyük bir alçakgönüllülükle Rab’bin karşısında durup, O’na şu soruyu yöneltelim: “Acaba sen mi, Rab, bu durumda çalışıyorsun”?

 

Bizlere sade ve temiz bir kalple yaşamağı bağışlayan Mesih İsa, sana teşekkür ediyoruz. Hayatımızda devamlı harikalar yapan varlığın için, sana şükürler olsun! Eğer sadece seni arıyorsak, sen, daima, acılarımızda dahi, Baba’nın sevgisinin büyük harikalarını görmeye bizleri yetkin kılıyorsun.

 

18.

Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı. İsa, «Kadın, niçin ağlıyorsun? Kimi arıyorsun?» dedi.

Mecdelli Meryem hala mezarın bulunduğu bahçededir. Arkasına dönüp İsa’yı görüyor; işte bu bir yeniliktir: İsa hiç düşünmediğimiz bir yerde bulunur. İsa, Mecdelli Meryem’in beklediği gibi mezarda değil, tam aksi yönde durmaktadır (“Arkasına döndü”): İsa dışarıdadır, düşünülmeyen bir yerde, Meryem tarafından beklenmemiş bir yerde. Meryem O’nu görüyor, fakat “O’nun İsa olduğunu anlamadı”. Bu da ilginçtir: Meryem’in gözleri bizimkiler gibi İsa’yı tanımaya yetersiz kalmaktadır. Aramızdan bazıları arada sırada şöyle der ya da bu sözleri duyar: “Eğer Tanrı’yı görseydim inanırdım, ama O’nu hiçbir zaman görmüyorum”!

Mecdelli Meryem İsa’yı tam gördüğü an, O’nu görmediğinden emindir. Aynı şekilde bizler de kim bilir kaç kez Rab’bi “görürüz” ama O’nun olduğunu bilmiyoruz; O’nu görmediğimizden eminiz. Gözlerimizin gerçekten yeni bir ışığa ihtiyacı var!

Bugün alçakgönüllü olmaya çalışalım: nitekim biliyoruz ki Rab bizimle karşılaşmak istiyor, bizimle çok defa da karşılaşıyor ...ve biz bunu bilmiyoruz bile!

O’nu görüp tanımaya dikkat edelim, hazır olalım; O’nu sevmeye hazır olalım, daha da iyisi, hemen O’nu sevmeye başlayalım. O’nu görmeden önce de, O’na günümüzün değişik uğraşılarını, anlarını ve insanlarla karşılaşmamızı sunalım. Eğer İsa’ya doğru olan sevgi ve sunma davranışı yaşarsak, O’na dikkat edersek, farkına varmadan da, O’nu gerçekten sevebileceğiz.

İsa’nın kendisi sağında oturanlara şöyle demiş: “Gelin, Babamın kutsamış oldukları, çünkü açtım, bana yiyecek verdiniz” ve onlar bunu yaptıklarını bilmiyolardı...

İsa’yı çok kolay tanıyamıyoruz: O, kendisini görmediğimizde de, kalplerimizde kendisine olan karşılıksız ve tam bir sevgi bulmayı arzu ediyor; bu saf sevgi aracılığıyla gözlerimiz de açılacaktır.

Kutsal Ruh, kendimizi durmadan Baba’ya sunmaya hazır olmamız için bizlere ışık ve alçakgönüllülüğü sağla, öyle ki Rab’bin yeryüzündeki mevcudiyetini görebilelim.

19.

«Kadın, niçin ağlıyorsun?» dedi. «Kimi arıyorsun?»

 

Daha önce melekler, Meryem’e “Kadın, niçin ağlıyorsun?” diye sormuşlardı. İsa bu soruya bir cümle daha ekliyor: “Kimi arıyorsun?” Bu sözü biraz daha geniş bir şekilde tekrar tercüme etmeye çalışalım. “Kadın, niçin ağlıyorsun? Üzgün olmana sebep nedir? Eğer senin Rab’bin olan ben, hayatımı Baba’ya sunmuşsam, onu sonuna kadar sunmuşsam, senin sevinmen gerekirdi. Eğer ölümde bile, en zalim işkencelerde bile nefret, öç, şiddet, eleştiri, şikâyet duygularını bir an bile kabullenmemişsem, senin sevinç içinde olman gerekirdi! Sen ise ağlıyorsun, niçin? Ben Baba’ya döndüm ve şimdi O’nun şanının tadını alıyorum: eğer beni sevseydin benim için sevinirdin. Neden ağlıyorsun? Kimi arıyorsun?

Sen bir ceset arıyorsun, fakat ben yaşıyorum! Kimi arıyorsun? Kendin için bir şeyler istediğinin farkında değil misin? Sen hayatını, benim gibi sunmak istemiyorsun; hayatından, benim yaptığım gibi, sürekli bir sevgi işareti yapmak istemiyorsun! Eğer bunu istersen, aradığını bulman gerekli olmayacak…Eğer gerçekten insanlar için Tanrı’nın bir sevgi armağanı olmak istersen, olabilirsin: hatta şimdi bile olabilirsin!

Ne kadar çok insan henüz Tanrı’nın sevgisini tanımıyor! Ve sen bu sevgiyi onlara bağışlayabilirsin”.

“Kimi arıyorsun?” İsa, Meryem’e sorduğu bu soruyu bize de bugün yöneltmektedir. Ağlamamıza sebep olan şeyler hayatımıza hükmetmemeli, sevgiye dönüşmemize engel olmamalıdırlar.

Kendimiz için bir şeyler aradığımızda, bencil oluyoruz: böyle zamanlarda ağlıyoruz. Bunun yerine, sevgi olmaya çalışalım: bunu yapmak için fırsatları Tanrı’nın kendisi günbegün, her an veriyor.

Gün boyunca karşılaştığımız değişik durumlar, aksilikler bile, Tanrı’nın sevgisini yaşamak ve “somutlaştırmak” için, bir fırsat oluyor: belki de bizim düşündüğümüz şekilde değil, ama tamamen bunun için daha dolu ve gerçek bir şekilde.

 

Rab İsa, varlığını sadece kendimiz için arzulamamamızı sağla; tersine yüreğimize kardeşlerimiz için sevgi aracı olma arzusunu bağışla.

 

20.

Mecdelli Meryem O’nu bahçıvan sanarak, «Efendim» dedi, «eğer O’nu sen götürdünse, nereye koyduğunu söyle de gidip O’nu alayım».

 

Mecdelli Meryem İsa’nın “Niçin ağlıyorsun? Kimi arıyorsun?” sorusunu cevaplamamıştır. Acılarına ve düşüncelerine kapılır: soruyu cevaplayamamaktadır. Düşüncelerine o kadar kapılır ki üçüncü kez yargılamayı ve suçlamaları söylüyor; bu sefer – garip, çok garip –suçlamasını tamamen şahsen İsa’ya yöneltiyor. Karşısında duranın İsa olduğunu bilmiyor, bunu bilmiyor... Bunun için tamamen O’nu suçluyor: “Sen götürdünse bana söyle...”

Bu olay bizleri gerçekten düşündürüp titretiyor: tanımadığımız insanları suçlamaya devam ederek, Meryem tam olarak İsa’yı suçlamakta.

Gerçekten de böyledir: kardeşlerimizden herhangi birini yargıladığımız ve suçladığımız zaman Rab’be hakaret etmekteyiz; O’na açıkça, ağır şekilde hakaret etmekteyiz. Bir kardeşi her suçladığımızda veya yüreğimizde her hangi bir insana, bilinmeyen bir insana da karşı yargılayan düşünceleri tuttuğumuzda, biz Tanrı’nın Egemenliğine zarar vermekteyiz; O’nun işini, – daima birlik, kardeşlik işini – , yok etmekteyiz; şahsen Rab’be hakaret etmekteyiz. İçimizde O’na hakaret ediyoruz, çünkü böyle bir suçlama, yargılama, şikâyetli davranış tutarken yüreğimizden Kutsal Ruh’u uzaklaştırıyoruz, O’nu üzüyoruz. Belki de önümüzdeki insan tamamen Rab tarafından yöneltilmektedir, suçlamamız da Rab’be karşı olur: O’nu reddetmiş oluruz!

İsa’nın Dirilişi hayatımızın gerçek bir değişimine yardım etsin: içimizde öyle bir değişiklik olsun ki, kimseyi yargılamaktan, suçlamaktan, kötü düşünmekten sakınacağız. Havari “Kimse hakkında kötü düşünmeyin” diye boşuna söylemiyor. Gerçekten de birisi hakkında kötü düşündüğümde Rabbimi incitmekteyim, O’nu hayatımdan uzaklaştırıyorum, dolayısıyla artık insanları Tanrı’nın ışığında görmeyeceğim ve düşüncelerim yanlış olacaktır. Böylece İsa’nın söyledikleri bir kez daha gerçekleşmektedir: “Kardeşinin gözündeki çöpü görüyor da, kendi gözündeki merteği fark etmiyorsun”. Suçlayıp yargıladığımız her an gerçekten hatalı olan bizleriz.

Bugün senin, kimse hakkında kötü düşünmeyip yargılamaman için dua edeceğim; bu felaket başıma gelmesin diye sen de benim için dua et. Teşekkürler!

 

Rab İsa, bugün karşılaşacağımız herkesin yüzünde senin yüzünü görmeye ve onlarda seni sevmeye hazır olmamızı sağla.

 

21.

İsa ona, «Meryem!» dedi. O da döndü, İsa’ya İbranice, «Rabbuni!» dedi. Rabbuni, ‘Öğretmenim’ demektir.

 

Büyük bir duygulanma ile şu sözleri okuyoruz: İsa, Meryem tarafından kendisinin yargılandığını hissedince - Meryem elbette bunu istemeden yapmış - onu adıyla çağırıyor: Meryem! Sadece o anda Meryem karşısında duranın İsa olduğunun farkına varıyor.

Ne O’nu gördüğünde, ne de O’nu işittiğinde karşısındakinin kimliğinin farkına varmamıştı. Sadece O’nun tarafından tanındığını hissedince, karşısındakinin kendisi ile konuşmak istediğini fark edince, ve kendi adını söylediğini duyunca... o anda karşısında duranın İsa olduğunun farkına varıyor; öldüğünü düşündüğü Rab’bi, canlı olarak, karşısında duruyor, kendisiyle konuşuyor ve onu seviyor...

Birçok kez hayatımda bunun gibi olaylar oluyor, senin de hayatında oluyor. Yüzeysel olarak yaşamaktayız; karşılaşmalarımız sık sık soğuk ve Tanrı’nın ışığından mahrum.

İsa’nın varlığını fark edip bizim sözlerimizi, eksik olmalarına rağmen, dinlediğini anladığımızda, uykudan veya bir rüyadan uyanmış gibi oluruz. Tanındığımızı ve sevildiğimizi bildiğimizde o zaman İsa’yı fark edip onunla birlikte yaşamaya başlarız. Bu şey, bugün senin için de gerçekleşsin!

Seni tanıyor olsam, hemen şimdi sana adınla hitap ederdim. Seni çağıran sesim, sana İsa’nın sesi gibi gelebilirdi, sen de, sevginin bir ifadesi ile, tıpkı Meryem gibi, ‘Rabbuni’ – ‘Rabbuni’, öğretmenim demektir – cevap verebilirdin. Bu demek oluyor ki: “Öğrenmek istiyorum! Yaşamak konusunda çok cahilim. Yaşamayı ve ölmeyi, gün boyunca her an Tanrı’nın huzurunda yaşamayı senden öğrenmek istiyorum”!

Bugün Baba’nın huzurunda olmak arzusuyla yaşayalım: O’nun her birimiz için açık ve derin bir sevgi sözü vardır. O bizi adımızla çağırır: O seni adınla çağırır. Adımızla çağırıldığımızda canlı hissediyoruz, yenileyen bir cesaretle ve kararlılıkla emrine amade olmaya hazırız.

 

Baba, beni adımla tanıdığın için sana şükrederim; Rab İsa, sen net bir şekilde benim ismimi de telaffuz ediyorsun, bana bir görev emanet etmek istiyorsun! Teşekkür!

İşte, ben buradayım! Gün boyunca senin emrinde olurum! Alleluya!

>>>>>>>>