<<<<<<

22.

İsa, «Bana dokunma!» dedi. «Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum.»

 

Mecdelli Meryem İsa’yı tutmaya çalıştı. Başka bir İncil Yazarı “onun İsa’nın ayaklarına sarıldığını” yazmaktadır.

Meryem Rabbini tanıdığı için ve O’nun hala yaşadığını gördüğü için o kadar sevinçlidir ki, O’nun varlığının duygusal ve sürekli olarak tadına varmak istiyor. Fakat İsa, onu engelliyor: “Bana dokunma”. Sanki şöyle demek istiyor: “Buraya senin için gelmedim, buraya sana duyarlı bir hoşnutluğu ve zevki vermek için gelmedim.”. “Bana dokunma! Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım.” Varlığım, fiziksel olarak aranızda bulunduğum sürece, tam değildir. Beni dışarıdan gördüğün sürece, hâlâ yüreğinde değilim demektir: bunun için bu varlığım en dolu ve en gerçek varlığım değildir. “Daha Baba’nın yanına çıkmadım”: sendeki varlığım hâlâ ruhsal değil. Sen benim fiziksel varlığımın tadına varıyorsun ve bu yeterli değil. Beni tutma, benden duygusal bir şekilde sevinmek isteme! Bunun yerine kardeşlerime git, bana itaat et! Bana itaat edersen, beni sevdiğini kanıtlarsın”.

İsa “beni seven sözlerimi yerine getirir” demişti. İsa’ya olan sevginin ölçüsü duygusal değildir. Ne zaman duyup, denemek, sevinmek, dinsel şevk ve duyguyu yani içimizde bir şeyi hissetmek istersek, o zaman İsa’yı sevmiyoruz; o şeyler özsaygıdır, kendimize olan sevgidir. Biz kendimizi tatmin etmek istiyoruz! Bu, bizleri durdurup bencilce düşünmeye götüren bir ‘sevgidir’; bu, kardeşlerimize yararlı olmamızı engelleyen bir ‘sevgidir’...

İsa’ya olan gerçek sevgi, itaat eden sevgidir: “Beni seven sözüme uyar”,“Benim emirlerimi uygulayan kişi beni sever”: bunu İsa söylemişti; şimdi de O Meryem’e, “Kardeşlerime git ve onlara söyle...” der. Ona bir görev veriyor, diğerler için yararlı bir ödev veriyor. Onu kardeşlerin topluluğuna gönderiyor.

Meryem İsa’yı işte bu şekilde sevmelidir: O’nun duygusal varlığının tadına varmaktan vazgeçmelidir, O’nu bırakmalıdır ve gitmelidir, O’nun sözünü, O’nun haberlerini diğer şakirtlere bildirmelidir. İşte, İsa’yı gerçekten sevmek bu demektir; böylece aldanmaktan ve sadece kendimizi düşünmekten kurtuluruz. Bu şekilde seversek, yüreğimizde hiçbir duygu hissetmesek de, moralimiz bozulmayacak. Nitekim İsa’yı sevmek bu değildir; O’na itaat etmek, O’nun bizden istediği dilekleri gerçekleştirmek ve bütün bunları, hiç bir şey hissetmesek de, hiç dinsel şevk hissetmesek de, yapmak, İsa’yı sevmektir. O’nun somut sözüne, kutsal Kilisesinde her gün söylenen sözüne itaat etmek, bu İsa’ya olan sevgidir.

 


23.

Mecdelli Meryem şakirtlerin yanına gitti. Onlara, «Rabbi gördüm!» dedi. Sonra Rabbin kendisine söylediklerini onlara anlattı.

 

İşte Mecdelli Meryem nihayet İsa’yı sevmeye başlıyor. Şimdiye kadar ağlayıp mezarın önünde İsa’yı tutarak O’na olan sevgisini değil, kendi benciliğini göstermekte idi. Sevinip mutlu olmak için İsa’yı istiyordu.

Fakat artık hemen Rabbe itaat ediyor: şimdi gerçekten ve doğru bir şekilde sevmeye başladığını görüyoruz. “Mecdelli Meryem şakirtlerin yanına gitti”. Meryem, kendisine kardeşlerine gitmesini söyleyen İsa’ya itaat eder.

“Şakirtlerin yanına gitti, onlara, ‘Rabbi gördüm!’ dedi”.

Meryem ilk olarak tanık oluyor, gördüklerini bildiriyor, sonra da İsa’nın söylemesini istediği haberi ulaştırıyor. Meryem, söyledikleri inanılır olsun diye, önce kendi tecrübesini iletiyor. Kendi tecrübesini iletmesi Meryem’e acı da verebilir. Nitekim diğer İncil Yazarlarının belirttiği gibi bu haber karşısında Meryem neredeyse aklını kaçırmış birine benzetiliyor. O da, İsa’ya olan sevgisinden dolayı, buna dayandı. O’na itaat etti.

İsa’yı seven, O’nunla ve O’nun için şerefini tehlikeye atmaktan çekinmez. İsa şöyle demişti: “Kim benden ve sözlerimden utanırsa, ben de ondan utanacağım, ama kim benden ve sözlerimden utanmazsa...”.

İşte Meryem de İsa’nın ne sözlerinden ne de kendisinden utanmamaktadır, onun yerine neşeli, kararlı ve açık bir şekilde tecrübesini ve İsa’nın kendisine emanet ettiği sözlerini, hiçbir şey değiştirmeden, bildirmektedir.

“Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum”. İsa’nın Sözü sevinç ve birliğin sözüdür, Baba ile olan bir birlik, aynı zamanda şakirtler ile olan bir birliktir. İsa şakirtlerle birlikte aynı Tanrı’ya ve aynı Baba’ya bakmaktadır.

Şakirtler artık ne zaman İsa’yı düşünmek isteseler, O’nu Baba’yla, ne zaman da Baba’yı düşünmek isteseler, O’nu İsa’yla ve O’nunla yaşadıkları tecrübeler aracılığıyla düşünmelidirler.

İsa, “Oğlu, Baba’dan başka kimse tanımaz. Oğul’dan ve Oğul’un Baba’yı tanıtmayı dilediği kişilerden başkası da Baba’yı tanımaz”,”Ben ve Baba biriz” demişti. Yine de, “Ben aracı olmadıkça kimse Baba’ya gelemez”. İsa budur ve şakirtler tarafından da böyle bilinmelidir: Baba’ya götüren tek yol O’dur. Baba’yı tanımak isteyen, bunu ancak İsa’ya bakarak, O’nun aracılığıyla yapabilir.

Mecdelli Meryem’in ulaştırdığı haber, gerçekten çok büyük ve misyoner bir haberdir. Bu sözleri bizler de kabul etmek istiyoruz: Baba’ya İsa aracılığıyla bakıp, İsa’yı da yalnızca ve daima Baba’nın yanında aramak istiyoruz.

Bugün bizler de İsa’nın canlı olduğunu ve varlığının büyük bir sevinç ve umut kaynağı olduğunu birisine ilan edebileceğiz.

 

Rab İsa, sen ki Mecdelli Meryem’i Havarilerine gönderdin, şimdi de Kiliseni tüm dünyaya gönderiyorsun: o, herkese senin daima bizimle olduğunu ilan edecek, bizim kurtuluşumuz için dua etmeye Baba’nın yanına gittiğini söyleyecek: şükran ve övgülerimizi kabul et! Bizleri cesaret ve sevgi ruhunla kuşat ki karşılaştığımız herkese ilahi haberi ulaştırabilelim. Alleluya!

 

24.

Haftanın o ilk günü akşam olunca, şakirtlerin Yahudilerden korkuları nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken, İsa geldi.

 

Dirilişin aynı gününde İsa, kadınlara göründükten sonra, şakirtlere de görünür. Ancak önce onlara kadınlar aracılığıyla haber yollar, çünkü şakirtlerinden alçakgönüllü ve imanlı bir eylem beklemektedir.

İsa, şakirtlerinin kadınlardan gelen habere inanmalarını ister: onlar da, tüm Hıristiyanların daha sonra edeceği aynı tecrübeyi yaşamalıdır; nitekim daha sonraki tüm Hıristiyanlar, şakirtlerden gelen mesajı duyduktan sonra, İsa’ya iman edecekler. Şakirtler de, İyi Haberi ilan etmeden önce, imansızlık ve iman tecrübesini yaşamalıdır. Onlar kadınların söylediklerine inanmıyorlar, nitekim Yahudilerden korktuklarından kapılarını kapalı tutuyorlar. Mecdelli Meryem’in sözlerine ve İsa’yı görmüş olan diğer kadınlara şakirtler değer vermediler. Onlar iman etmedi; imansızlıklarının sonucu insanlardan, Yahudilerden korktular. Haçlanmış, reddedilmiş Olanın şakirdi olarak bulunup suçlanacaklarından veya zulüm göreceklerinden korkmaktaydılar. Korkuyorlar... Ama neden? Korkuları nereden geliyor? Dünyevi hayatlarını, Tanrı’nın işinden daha üstün tuttukları için ve Tanrı’nın müdahalelerinden çok kendi güçlerine inandıkları için korkuyorlar. Odalarına kapanıyorlar, Baba’ya değil, sadece kendilerine güveniyorlar.

Yahudi korkusundan, şakirtlerin bulunduğu yerin kapıları kapalıydı. Şakirtler korku içinde yaşıyorlardı, çünkü başkaları onları suçlayabilirdi, kötülük yapabilirdi, zulüm edebilirdi, öldürebilirdi. Kendini seven insan başkalarından korkar.

Şakirtler korku ve imansızlığın tecrübesini yaşıyor, kendilerini sunmayı bilmiyorlar, ama Rab İsa onların zayıflıklarından daha üstündür ve her şeye rağmen onlara kendisini gösteriyor, aralarına geliyor: böyle bir şeyi görmek çok güzeldir. Bununla İsa’nın varlığının karşılıksızca bağışlandığını görüyoruz. Kimse, O’nu “görmeyi” hak edemez, varlığını da hak edemez: bu sadece bir lütuftur.

Bugün biz Rab İsa’ya teşekkür ediyoruz, çünkü korkularımıza rağmen, bizim O’ndan daha çok kendimizi sevmemize rağmen, bizim yaşamımızı sunmaya, kendimizi O’nun uğruna alay edilmeye, suçlanmaya ve zulüm edilmeye hazır olmamamıza rağmen, O kendi varlığını bize verir, bizimle karşılaşır.

Hayatlarımız hâlâ zayıf ve imanımız da sağlam değil; buna rağmen İsa daima bizlere gelir. Bu, büyük bir sevinç kaynağıdır, öyle bir sevinç ki yüreğimizi doldurabilir ve kendimizi daha güçlü bir sevgiye ve imana yöneltir.

 

Bencilce yaşayan şakirtlerini imansızlığa ve korkuya terk etmeyen Rab İsa, bizlerin de hayatımıza gel! Senin varlığın ve karşılıksız olarak bağışladığın sevgin kalplerimizi değiştirip açsın, öyle ki kendimizi sunmamızı ve senden utanmamamızı öğrenelim.

 

25.

Haftanın o ilk günü akşam olunca, şakirtlerin Yahudilerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup onlara, «Size esenlik olsun!» dedi.

 

“İsa ortalarında durdu”: İsa’nın .varlığı yeni bir varlıktır. Ölmeden önce, bu dünya üzerinde yürüdüğünde, O daima “önden gitmiş”, şakirtleriyse “O’nu izlemişlerdir”. Şakirtler, Hocadan yaşamayı, sevmeyi ve kendini sunmayı öğrenmek için O’nu izlemektedirler. Şimdi ise İsa artık “onların önünde” değil, “aralarındadır”. Bu, dirilmiş olan İsa’nın varlığının yeni biçimidir. O, toplanmış, kendi adına bir araya gelmiş olan şakirtlerinin “arasındadır”. Bunu, İsa önce de söylemişti: “Nerede iki veya üç kişi benim adıma bir araya gelirse ben orada, onların arasındayım”.

Şimdiki İsa’nın varlığının yeri topluluktur, şakirtlerinin topluluğudur: bu topluluk İsa’nın adıyla toplanıyor, O’nun uğruna, Sözünü ve sevgisinin planlarını gerçekleştirmek için toplanıyor: işte, İsa’nın varlığının yeni yeri budur! İsa’yla karşılaşmak istersek nereye gitmeliyiz? O’nun adıyla toplanmış olan bir cemaate katılacağız. Her Pazar ve haftanın her günü imanlılar topluluğu Efkaristiya Ayinini kutladıklarında İsa’nın kendisi orada bulunmaktadır. Sen ailenle veya başka insanlarla dua etmek için, O’nun uğruna bir şeyi gerçekleştirmek için, İsa’nın adında her toplandığınızda, orada da, kalplerin birliğinde, O var.

“Ortalarında durdu”: İsa’nın toplanmış şakirtleri arasındaki bu varlığı çok büyük ve güzel aynı zamanda çok teselli edicidir.

Bu gerçek çok açık bir şekilde yalnız yaşayan Hıristiyanlar olamayacağımızı, cemaati de hesaba katmamız ve önemsememiz gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Bunun için Hıristiyan cemaatin içinde, herkesin birbirine bağlı olması çok önemlidir, çünkü yalnız olan, istediği gibi hareket eden bir Hıristiyan, Hıristiyan bile değildir; İsa’nın varlığının farkına varamaz, bu varlığının tadını da alamaz, onun aracısı da olamaz.

İsa bazı insanlara, cemaatin dışında göründü, ama bunu sadece onları cemaate yöneltmek için yaptı. Göründüğü kadınları şakirtlerin toplanmış olduğu yere gönderdi; Emmaus’taki iki şakirt, artık gözden kaybolan İsa’nın varlığının farkına vardıktan sonra, ayağa kalkıp diğerlerinin toplanmış oldukları yere döndüler. Hiç kimse tek başına Hıristiyan olarak yaşayabilmeyi düşünemez: buna inanmak en kötü gururdur, öyle bir gurur ki yaşamı üzgün kılar, çünkü İsa’nın mevcut olmasına izin vermez.

 

Bizlere bir Hıristiyan Cemaatinde yaşayabilmek lütfunu bağışladığı için Rab İsa’ya teşekkür ediyoruz. Cemaatimiz mükemmel olmasa da, O’na teşekkür ediyoruz. O’na teşekkür ediyoruz, çünkü O bize kendi kuvvetli, emin ve takdis eden varlığını tatmamızı sağlıyor.

 

26.

İsa geldi, ortalarında durup onlara, «Size esenlik olsun!» dedi.

 

Rab İsa şakirtlerinin ortasında durup onlara bir selam yöneltiyor; aynı selam bize de, her zaman Efkaristiya’yı kutladığımızda, yöneltilir: “Sizlere esenlik olsun”!

İsa, bu selamı kendi dilinde “şalom” diye vermiş olmalı; bu kelimenin anlamı nedir? Şalom, iyi bir dilek veya normal gündelik bir selam şekli değildir. Adını anımsayamadığım yazarlardan birinin kitabında, “şalom” kelimesinin anlatabilen bu küçük öyküyü buldum.

Adamın biri, omzunda ağır bir paketle, temmuz sıcağında, kan ter içinde yürümektedir. Nihayet bir bağın yanından geçmiş. Maalesef bağ sahibi de orada imiş. Yolcunun içeriye girip dinlenmeyi ümit etme cesareti bile yokmuş, ama işte bu daveti duymuş: “Şalom”! Bu söz yeterli olmuştur: yolcu bağa girmiş; sadece o kadar değil, paketi yere koymuş, gölgeye oturmuş, bir salkım üzüm almış, susuzluğunu gidermiş, dinlenmiş. Neden?

Çünkü barış, selamet, esenlik diye tercüme ettiğimiz “şalom” kelimesi şu anlamı taşımaktadır: “Gel ve benimle birlikte tadını çıkar, gel ve benim olanları, zenginliğimi, sahip olduğum her şeyi paylaş, benimle birlikte sevin”!

İsa’nın şakirtlerine “Esenlik sizinle olsun” dediği sözün anlamı işte budur. Bu, “Bende olanı size de veriyorum; Baba’dan bana verilmiş zenginlikleri size de veriyorum” demek gibi. İsa’nın, “esenlik” kelimesi ile ifade edilen bu birliktelik armağanını hangi şekilde somut kıldığını daha sonra göreceğiz.

 

Rab İsa, hayatını, Baba’dan almış olduğun tüm zenginlikleri ve her şeyden önce de Kutsal Ruhunu bizlerle paylaşmak istediğin için, sana şükrediyoruz. Teşekkürler, Rab İsa!

 


27.

İsa geldi, ortalarında durup onlara, «Size esenlik olsun!» dedi. Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve böğrünü gösterdi.

 

İsa dirildi: O, her şeyini, tüm zenginliklerini şakirtlerine bağışlıyor: “Size esenlik olsun”! Bu sözleri söylerken onlara ellerini ve böğrünü gösteriyor: dirilmiş olan İsa çekmiş olduğu ıstıraplarının açık ve belli olan işaretlerini hâlâ taşımaktadır. İsa bize haçının işaretlerini hep gösterir. O kendi hayatını sundu, bunun için Baba O’nu yüceltti ve yükseltti. Kendini sunması, silinemez; şan ve neşe bu sunmasının sonucudur. İsa, kendi ıstıraplarının işaretlerini, zafer işaretleri olarak, en büyük sevginin işaretleri olarak gösterir. İsa, kendini sunarak sevgisini gösterir, daima. O, kendini, devamlı olarak, bugün de, Kilisede sunar.

Kilise bugün Mesih’in Bedeni’dir; Mesih’in Bedeni olarak Kilise Rab İsa’nın ıstıraplarının işaretlerini, durmadan, taşımaktadır. Kilise her zaman “haçtadır”, her zaman zulüm görür. Burada, evimde, şehrimde olmazsa da, birçok başka yerlerde bugün de Kilise zulüm görür. Aynı zamanda bizler de bazen küçük ya da büyük zulümlerle karşılaşıyoruz. Birçok ortamlarda ve iş yerlerinde Hıristiyan olduğunu belirten kişi alay edilir, reddedilir, uzaklaştırılır bile.

Aslında her birimiz bir şekilde zulüm yaşadık: bu, kötü bir şey değildir, tersine Rab İsa’nın şanlı Bedeninin bugün taşıdığı işaretlerden biridir, İsa’nın, yaşamını sunmaya kadar varan sevgisinin ve ıstıraplarının işaretidir.

Bazı Hıristiyanlar haçsız yaşamak isterler, bu şekilde sadece başarıyı ve övgüyü sağlayan “bir İsa’yı” diliyorlar. Dolayısıyla Hıristiyan olmayı, sağlığı, başarıyı ve parayı elde etmek için, bu dünyada her şeyin istediğimize göre gitmesi için, bir araç olarak gören sapık gruplar doğar. Ama bu, İsa’yı, gerçek İsa’yı, izlemek değildir. İsa daima haçın işaretlerini taşır!

Mesih’in Bedeni olan Kilise bugün hâlâ Rabbin yaralarının işaretlerini taşımakta ve acı çekmektedir, fakat aynı zamanda içten içe hayatı Veren’le bir olduğu için sevinir.

 

Rab İsa, bizlere ıstıraplarının işaretlerini gösterip, onları taşıyabilmemizi sağladığın için sana teşekkür ediyoruz. Sana teşekkür ederiz, sana taparız!

 

28.

İsa geldi, ortalarında durup onlara, «Size esenlik olsun!» dedi. Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve böğrünü gösterdi. Şakirtler Rabbi görünce sevindiler.

 

Nihayet şakirtler Rabbi görüp mutlu oluyor, seviniyorlar; İsa’nın varlığı, kalplerindeki haça gerilmesinden oluşmuş olan ağırlığı kaldırmaktadır. Böylece şakirtlerin yüzüne yeniden sevinç dönüyor. Bu sevinç aslında kalplerinde olup bitenin ifadesidir: İsa’nın yaşadığına ikna olup seviniyorlar.

Sevinç, İsa’nın dirilmiş olduğuna iman etmenin ilk reaksiyonudur; ilktir, son değildir; ilktir, fakat yeterli değildir. Aziz Luka İncili’nde şakirtlerin bu sevincini şöyle dile getirir: “Sevinçten hala inanmayan şakirtler...”. Sevinç imanlarını engelliyordu. Peki, bu nasıl olabilir? Sevinç aslında güzel, arzu edilen bir şeydir, ancak hâlâ kendimize yöneliktir ve dolayısıyla da hayatımıza, duygularımıza, içimizde olup bitenlere dikkatli olmamızı yaratır: hissettiğimiz ve gördüğümüz her şeyde tatminimizi ve çıkarımızı aramaya bizi itiyor. İşte İncilci bunun hâlâ iman olmadığını söylemektedir.

İman nedir? Rabbin uğruna yaşayabilmemiz için, O’na hayatımızı sunabilmemiz için, Rabbe yaslanmak: iman budur. Sevinç kendimizi sunmamıza hazır olmamız için bir engel olabilir. Sevinç ilk adımlardan biridir, son değildir.

Sevinçten hala inanamayan şakirtler...” Gerçekten Rabbe iman edip dirilişinin sevincini tatmak istiyoruz, fakat aynı zamanda O’na kendimizi hazır olduğumuzu göstermek istiyoruz öyle ki O, hayatımızı projesi için kullanabilecek, yüreğimizi de Ruh’u ile doldurabilecek. Eğer sevinç anında durursak, hala kendimize dönük kalacaktık ve zorluk anında dayanıklı ve sadık kalamayacaktık.

 

Rab İsa, seni Dirilmiş olarak görme sevincini bizlere bağışlayan sen, daha olgun bir imana kavuşmamızı sağla; öyle bir iman olsun ki, bize karşı yapılan kötülükleri önemsemememize, hatta cömertçe kendimizi senin isteğini gerçekleştirmek için sunmamıza yardım etsin.

>>>>>>>