Şakirtlerine bir defa “Size esenlik olsun!” söyledikten
sonra, ellerini ve böğrünü gösterdikten sonra, onlara sevinci tattırdıktan
sonra, İsa onlara başka bir adım attırıyor.
O, şakirtlere bir armağan sunuyor. Daha önce
de belirttiğimiz gibi, “selamet, esenlik” kelimesi “paylaşmak”
demektir: “benim zenginliklerimden siz de faydalanıp sevinin” anlamını
taşır. İşte İsa kendi zenginliklerini şakirtlerine
vermeye başlamaktadır. Peki, İsa’nın zenginliği nedir?
İsa’nın zenginliği, Baba’nın isteğini yerine getirmektir.
O, “Benim besinim, beni gönderenin arzusunu yerine getirmektir” demişti.
İsa, Baba’nın sözünü gerçekleştirmekten, Tanrı’nın sadık
hizmetkârı olmaktan sevinmektedir. Bu gerçeği ve bu hayatı, şakirtlerine
de vermek istiyor. “Size esenlik olsun! Baba’nın beni gönderdiği gibi
ben de sizleri gönderiyorum” derken, İsa aldığı görevinin
aynısını onunkilere de vermektedir: kendi için değil, O’nun
için yaşamak, tıpkı O, Baba için yaşadığı gibi;
kendi isteğini değil, O’nun isteğini yerine getirmek için yaşamak,
tıpkı O, Baba’nın isteğini yerine getirerek yaşadığı
gibi.
“Baba’nın beni gönderdiği
gibi ben de sizleri gönderiyorum”. Baba İsa’yı kurtların
arasına bir kuzu gibi gönderdi, İsa da onunkileri aynı şekilde
gönderir. Baba İsa’yı tüm insanları, ilk olarak günahkarları,
sevmeye gönderdi; İsa da şakirtlerini herkesi, ilk olarak günahkarları,
sevmeye yollamaktadır.
Baba, İsa’yı “Baba” adını bütün insanlara
açıklamak için gönderdiği gibi, İsa da şakirtlerini, bizleri
seven ve hayat veren Babamız olan Tanrı’nın gerçek yüzünü tanıtmak
için insanlığa göndermektedir. Şakirtlerin müjdeleyecekleri İncil
budur; şakirtlerin görevi, benim görevim ve senin görevin budur.
Baba’nın Adını, yani Baba’nın sevgisinin
gerçeğini, sözler ile, hatta daha çok hayatımız ile tanıtabiliriz:
sevgide, kutsallıkta, sadakatte, tapınmakta yaşanan bir hayat aracılığıyla.
Bugün senin de sevme görevini yerine getirmeye
çalıştığın için teşekkür ediyorum: bu şekilde,
karşılaştığın insanlar için, Tanrı’nın kutsallığının
işareti olursun.
Rab İsa, tıpkı Baba’nın seni gönderdiği
gibi, sen de bizi gönderdiğin için, sana şükürler olsun! “Size esenlik
olsun!”
30.
İsa şakirtlerine sevinci tattırıp
onlara kendi görevini verdikten sonra, onlara üçüncü adımı attırır.
Sevinç olmayacağı zaman, o kadar kolayca kendilerine olan sevgiye ve korkuya
kapılan şakirtleri nasıl Baba’nın görevini yerine getirebileceklerdi?
Bunu yapamayacaklardı! İşte İsa üçüncü adımı atıyor,
şakirtlerine üçüncü armağanı veriyor: “Kutsal Ruh’u alın!”
Bu, İsa’nın Babasından aldığı en büyük zenginliktir.
İsa, görevine başladığında Ruh, O’nun üzerine güvercin
şeklinde, kalmak için inmiştir ve Ruh’u haç üzerinde Baba’ya teslim etmiştir:
“Baba, Ruhumu senin ellerine bırakıyorum” “Başını
eğerek Ruhunu teslim etti”. İsa şu anda bu Ruh’u kendilerine
bağışlamak istiyor. Bunu gerçekleştirmek için söze dahi ihtiyacı
yok: “Onların üzerine üfledi”. İsa ilahi bir harekette bulunur.
Yaratılışın başlangıcında Tanrı yaşayan
Ruhu adamın-Adem’in üzerine, üflemişti; şimdi İsa şakirtlerinin
üzerine üflüyor: onlar yeni Adem’in, yeni adamın tasviri olmalıdırlar;
yüreklerinde insani hayatın yeniliğini taşıyacaklar. İsa
kendi Ruh’unu, Kutsal Ruh’u, onları değiştiren, onları korkusuzca
kendi Adının tanıkları kılıp, kendilerini sunmalarını
sağlayan Ruh’unu onların üzerine üflemektedir.
İsa, “Kutsal Ruh’u alın” diyor. O, kendi üflemesine
bu sözlerle eşlik eder. Bu sözler aynı zamanda bir emir ve bir armağandır.
Sanki O diyor ki, “Ben size Kutsal Ruh’u bağışlıyorum, siz O’nu
kabul etmek için yüreğinizi açın”.
“Kutsal Ruh’u alın”. Kutsal Ruh bir armağandır,
fakat O, kabul edilmelidir; insan O’nu kabul etmek istemelidir, kendi yüreğini
açmalıdır; eğer insanın yüreği kapalı kalırsa,
başka ruhlarla meşgul olursa, Kutsal Ruh o insanın yüreğine
giremez, onu değiştiremez.
Rab İsa, Havarilerine Kutsal Ruh’u verdiğin
için sana şükrediyoruz; sana teşekkür ederiz çünkü O’nu bugün bize de
bağışlıyorsun, öyle ki karşılaşacağımız
durumlarda senin sevgin uğruna kendimizi sunabiliriz.
31.
Kutsal Ruh gerçekten insanın yüreğini değiştirir;
onu şu şekilde değiştirir: onu Tanrı ile baş başa
kalmakta yetenekli kılar. İnsan, Adem’in cennet bahçesinden ayrıldığı
andan beri, Baba’ya olan samimiyetini kaybettikten sonra, yolun dışında
bulunuyor: işte bu, onun günahı. Çünkü yolun dışında bulunmak
insanın hedefine varmasını engelliyor. İnsan tekrar doğru
yola yönelip Baba’ya dönmelidir. Ama bunu nasıl yapabilir? İşte:
yol Rab İsa’dır. O, “Yol, gerçek ve yaşam benim aracılığım
olmadan kimse Baba’ya ulaşamaz” demişti. İsa, insanı günahtan
kurtarandır. O, yoldan çıkmış olan, yönünü şaşırmış
olan, kendi varlığının bir anlamı ve amacı bulmamaktan
dolayı bu dünyada sevinci tadamayan insanın tekrar doğru yolda yürümesini
ve Baba’ya ulaşmasını sağlar.
Fakat İsa öldü, dirildi ve göğe çıktı;
o zaman şimdi bu ödevi kim gerçekleştiriyor? O’nun yerinde kim var?
“Kutsal Ruh’u alın! Kimin günahlarını
bağışlarsanız, bağışlanmış olur”. Şimdi Kutsal Ruh İsa’nın
şakirtlerinin içinde ve Kilisede bulunuyor, o Ruh ki, kimin doğru yolda,
kimin yanlış yolda olduğunu tanıyabilir.
Kutsal Ruh, dünyanın yollarını aydınlatan
ve bize sahte yollardan Baba’ya götüren doğru yolları ayırt etmeye
yardım eden ışıktır.
Bu ışık Kilise’ye, İsa’nın şakirtlerine
verilir; onlar senin, yolda veya yolun dışında olduğunu tanıyabilirler;
onlar senin Baba’ya götüren yolda veya garip - yani hiçbir zaman senin Evine, senin
konutuna, senin gerçek mutluluğuna götürmeyen - yollarda yürüdüğünü ayırt
edebilirler.
Kilise’nin bu ödevi var, O bunu gerçekleştirmelidir.
Kilise insanlara, “Sen doğru yoldasın”, ya da, “Sen yanlış yoldasın”
söylemelidir. Sadece söylemekle değil, aynı zamanda da günahları
bağışlamakla - yani, yoldan çıkmış insanı doğru
yola getirmekle - görevlendirilmiştir. Kilise, kendi Kutsal Gizemleri aracılığıyla,
kendi yaşamı aracılığıyla, kendi sevgisi aracılığıyla
tüm insanlar için bu büyük hizmeti gerçekleştiriyor. Kilise, Vaftiz, Efkaristiya,
Kuvvetlendirme ve bütün diğer Gizemler ile ilan ettiği Sözler ile, insanı
karanlık durumundan alıp ışığa götürüyor. Bu Gizemleri
ve bu Sözleri kabul etmeyenler kendi günahlarında ve yolun dışında
kalıyor; onlar da Rab İsa’nın tek olan ağılına geri
getirilebilsinler diye, kendimizi sunmamız ve acı çekmemiz gerekiyor.
Biz de bugün Rabbe sıkıntılarımızı
ve yorgunluklarımızı sunmak istiyoruz öyle ki karanlıkta kaybolmuş
olanlardan birileri Baba’ya götüren tek yol olan Rab İsa’ya dönebilsin.
32.
Tomas Onikilerden biridir; fakat İsa’nın Diriliş
gününde onlarla birlikte değildi: İsa O’nunkilere göründüğü zaman,
onların ortasında durduğu zaman, onlara esenliğini, Baba’nın
vermiş olduğu görevi ve Kutsal Ruh’u bağışladığı
zaman, o anda Tomas yoktu.
Hayatları için böylesine önemli ve ciddi bir anda
şakirtlerin grubunda Tomas’ın olmaması bana bunu düşündürüyor:
Hıristiyanların Cemaati, bazı üyeleri olmadan da, İsa’nın
varlığının tadına varabilir; Hıristiyan Cemaatinin
toplanmasında, ben olmadan da, İsa mevcut olabilir. Bunun anlamı
nedir? Bu demek ki, Cemaatin, ben aralarında olmadığımda dahi,
aldığı kararları ciddi olarak kabul edeceğim, çünkü Cemaat
kararlarını İsa’nın varlığında alır; o halde
ben Rabbe itaat edeceğim ve Cemaat’in, O’nunla birlikte, aldığı
kararları kabul edeceğim. Bu, Hıristiyan Cemaatin, yani Kilise’nin,
hem geçmiş asırlarda Hıristiyanların ve Episkoposların
toplantılarında - örneğin Konsillerde -, hem de iki hafta önce Mahalli
Kilise toplantısında aldığı kararlar için geçerlidir.
Tomas orada mevcut olmamasına rağmen, Rab İsa
havarilerine göründü ve onların arasında kendi görevini tamamen gerçekleştirdi.
İsa’nın, birinin ya da başkasının
katılmamasına, benim varlığıma veya benim olmamama bağlı
olmadığını görmek büyük bir lütuftur. O, kendi toplulukta istediği
gibi davranmak özgürlüğüne sahiptir, çünkü gerçekleştirdiği eser
kendisinindir.
Dolayısıyla, benim günahım, benim tembelliğim,
herhangi başka bir sebepten dolayı Hıristiyan Cemaatinin toplantılarında
mevcut olmasam da, büyük bir alçakgönüllülükle Hıristiyan Cemaate, O’nun kararlarına
ve girişimlerine bir armağan gibi bakacağım.
Bizleri, asırlar boyunca yaşayan ve her zaman,
her dönemde Rabbin varlığının tadına varan Kilisesinin
aktif üyeleri kıldığı için, İsa’ya şükredelim; her
Hıristiyan’ın, Kilise’nin canlı üyesini hissederek, O’na tam ve içten
itaat edebilmesi için, dua edelim.
33.
İsa şakirtlerinin yanına geldiği
zaman Tomas onlarla birlikte değildi.
İsa’nın diğer şakirtleri Tomas’ın
yokluğunu kendilerini “haberi ilan edici” kılmak için kullanmaktadır.
İsa’nın şakirtleri, Dirilmiş İsa’yı görmüş olan
Havariler, kendi gördüklerini, kendi tecrübe ettiklerini ilan etmektedir; bunları
Tomas’a ilan etmektedir.
Bu çok basit, doğal ve açık olay bana günlük
tecrübelerimizi düşündürüyor: bizler, diğer Hıristiyanlarla, yani
diğer İsa’nın şakirtleri ile birlikte yaşıyoruz. Peki,
Rab ile yaşadığımız tecrübeleri ilk olarak onlara sunuyoruz.
Hayatımızda İsa’yla karşılaştığımızda,
O’ndan bir ışık veya içsel bir öğüt alıp, neşe, teselli,
acılarımıza bir destek buluyoruz. Bundan ilk olarak imanlı kardeşlerimiz
sevinmelidir. Nitekim diğer Hıristiyanların, bizimle birlikte olan
Hıristiyanların imanda desteklenmelerine, Rabbin başkalarının
hayatlarında nasıl çalıştığını bilmeye ihtiyaçları
var. “Biz Rabbi gördük” diyerek şakirtler, aralarından birine sevinçli
haberin tanıklığını yapmaktadırlar.
Bu konuda geçmiş ve şimdiki zamanlarda bana
tanıklık eden pek çok Hıristiyan kardeşime gerçekten teşekkür
etmek istiyorum. Onlar Rab ile olan kendi tecrübelerini benimle paylaşarak
bana destek olup yardım ediyor, yaşayabildiğim küçük imanımı
güçlendiriyorlar. Benim yanımda “Ben Rabbi gördüm” diyen birinin olması
ve Dirilmiş olan İsa’dan ışık, huzur ve teselli alıp
bu tecrübesini benimle paylaşıyorsa, bu benim için büyük bir armağandır.
Bu şey gerçekten çok güzeldir: İncil’in “Öbür
şakirtler ona, «Biz Rabbi gördük!»” diyen sözlerini hayatımızda
da yaşıyoruz.
Sen de birine, “Rabbi gördüm” diyebilesin! Sen de İsa’nın
varlığını tanıyıp tadasın! O, kuskusuz işinin
ve varlığının belirtilerini sana gösteriyor. Bunları unutma,
tersine dinlemeye hazır birini bulduğun zaman, anlat! Bu tanıklık
herkesin ihtiyacı olan bir lütuf, Tanrı’nın bir lütfudur. Birisi
sana bu belirtileri anlattığında da onu dinle: Rab İsa ile daha
canlı ve birlik ruhunun içinde yaşayabilsin diye Tanrı’nın sana
verdiği bir lütuftur.
Rab İsa, hayatlarımızda, cemaatimizde
senin varlığını görebilmemiz için bizlere Kutsal Ruh’unu gönder.
Seninle yaşadıklarımızı kardeşlerimizle paylaşabilmemiz
için bizlere birlik ruhunu bağışla.
34.
Şakirtler Tomas için İsa’nın Dirilişinin
tanıkları oldular, ama Tomas ön yargılıdır: o, ölmüş
olan birinin dirilemeyeceğini düşünüyor; en azından buna inanabilmek
için belirli işaretleri görmek istiyor. Bu işaretleri Tanrı’dan beklemiyor,
kendisi bunları belirlemek istiyor; “Görmedikçe..., parmağımla
dokunmadıkça..., elimi sokmadıkça..., inanmam” diyerek inanmak için
gerekli olan kanıtları Tomas kendisi Tanrı’ya bildirmektedir.
Burada kesinlikle gurur hem de yanlış bir kanı
var; bu kanıya göre iman insanın işinin, kendi görmesinin ve kendi
dokunmasının sonucudur. Günümüzde de birçokları Tomas gibi düşünüyorlar:
“Ben O’nu hiç bir zaman görmedim, bunun için inanmıyorum!” Sanki iman insanın
eseriymiş gibi...
İman ise Tanrı’nın bir lütfudur.
Gerçek iman, inanmak – yani Dirilmiş olana güvenmek,
O’na hayatı bağışlamak, O’nu sonuna kadar sevmek ve takip etmek
– böyle bir iman görmemizin ve dokunmamızın sonucu değildir, Tanrı’nın
armağanıdır. Bu armağan gururlu bir kalbe verilemez, sadece
alçakgönüllü ve uysal olana verilir.
Tomas gerçekten büyük bir işaret almıştır:
o, on adamı değişmiş, dönüşmüş olarak görmüştü.
Tam o anda, Tomas’ın önünde tanıdığı on kişi vardı:
o, onları acılı, korkuya kapılmış, düş kırıklığına
uğramış ve üzüntülü bırakmıştı; işte şimdi
o on kişi Tomas’ın önünde neşe içinde duruyorlardı. Bundan daha
büyük nasıl bir işaret beklenebilir? Değişmiş, sevinçli,
sevmeye ve cömert olmaya yetkin kılınmış, tüm korkularını
terk etmiş on kişi... Bu on adam çok büyük bir işarettir, Tanrı’nın
bir işaretidir. Tomas bunu görüyor, fakat kalbi kapalıdır ve anlamıyor.
Başka işaretleri nasıl anlayabilecek? Eğer Tanrı ona kendi
istediği işaretleri verecekse, o da söyleyebilecekti: “Ah, bu sadece bir
rüya oldu”!
Tanrı’dan belirtileri istememeliyiz. Zaten O, tüm
gereken belirtileri bize veriyor: yeter ki alçakgönüllülük ve sevgiyle gözlerimizi
açalım ve onları göreceğiz; yalnızca İsa’nın Dirilişinin
değil, Baba’nın durmadan verdiği büyük sevgisinin işaretlerini
ve yeni hayatın işaretlerini de göreceğiz: Baba bu hayatı, biz
de, şimdiden, dirilmiş olarak yaşayabilelim diye, yüreğimize
koymak istiyor.
Seninle birlikte Kutsal Ruh’a yalvarıyorum: O, yüreğimizi
yenilemeye gelsin!
Gel, Kutsal Ruh, müminlerinin kalplerini yenile ki biz
Rab İsa’ya inanıp O’na hayatı bağışlayabilelim ve
kardeşlerimiz için bir işaret olalım!
35.
“Sekiz gün sonra”, ya da Yunancadan tam tercüme
edecek olursak:“Sekizinci gün... yine evdeydiler”.
“Sekizinci gün”: İncil’in bu Sözü önemli,
çünkü o, bize İsa’nın Dirilişi ve sonraki görünmelerinin, zamanı
yeni bir yaşama tarzına başladığını sezmemize
yardımcı oluyor. Günler sadece yedi; şimdiye kadar zamanı hep
yediyle ölçtük, haftanın yedi günü var.
Burada ise sekizinci gün başlamaktadır: bu
gün, zamandan sonra gelen gündür; bu gün, yeni bir zamanı, Rabbin Dirilişinin
zamanını gösteren gündür. Bizler, önümüzde olan ölümün korkusu ile zamanımızı
yaşamaya alışmışız. Rab İsa Dirilişiyle
bu korkuyu yok etti. O, ölümü sevginin ve sunuşun bir eylemine dönüştürdü:
sevginin hüküm sürdüğü yerde korku olamaz. Sevdiğimiz andan korkmadığımız
gibi, seveceğimiz andan da korkmayız, çünkü sevgi korkuyu yok ediyor.
İsa’nın Dirilişi, yeni bir yaşam
biçimi açılışını yapıyor: artık yedi sayısından,
yani yasadan, mecburiyetten ve dolayısıyla korkudan, ölümden değil,
sevgiden belirlenmiş bir zamanda yaşıyoruz: bu zamanda farklılık
olmuyor, saatlerin ve günlerin arasında farklılık yoktur. Sevdiğimiz
zaman, farklılık yapamayız: seven kişi saat ve takvime bakmaz.
Sevgi, yeni zamanın yeni halidir. Ölümden dirilerek, İsa bu büyük yeniliği
gerçekleştiriyor; İncil, “Sekizinci gün” kısa ifadesi ile
bu yeniliği vurguluyor.
“Sekiz gün sonra İsa’nın şakirtleri
yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi.” Yeni günde, sevginin gününde
herkes oradadır; bu günde, en önemli olay, insanlığın tarihini
değiştiren olay, yani, Rab İsa’nın Dirilişi sayesinde kendini
gösteren Baba’nın sevgisi kutlanmakta.
Bizler de takvim ve saatle değil, sevgi ve kendini
sunma yeteneği ile ölçülen yeni bir zamanda yaşıyoruz. Bu yeni gerçeği
bizler için mümkün kılan da Kutsal Ruh’tur. Rab İsa’nın şakirtlerine
vermek istediği bu hayat, Kutsal Ruh aracılığıyla gerçekleşir.
Bizler de bugün, sevgi içinde yaşayarak, bu yeni
hayatı tecrübe etmeye çalışalım: böylece yaşayarak artık
zamanı hesaplamayacağız.
Gel, Kutsal Ruh, gel! Baba’nın sevgisinin Ruh’u,
İsa’nın sevgisinin Ruh’u, içimize gel!