36.
“Tomas da onlarla birlikteydi”: bu kez İsa’nın şakirtlerinin
Cemaati hep birliktedir, ama bu tamlık, orada bulunan herkes aynı fikirde
bulunmadığından, yalnızca sayısal bir anlam taşımaktadır.
Bazıları imanlı olarak, aralarından biri ise imansız olarak,
kendi kardeşlerinin tanıklıklarına bile iman etmeyen olarak,
bulunmaktadır.
“Tomas onlarla birlikteydi” Tomas’ın mevcudiyeti bir
sevinç sebebi olabilirdi, ama inanmadığından dolayı bir ağırlıktır.
Bizim aramızda da böyle oluyor: İsa’nın,
kendi şakirtlerinin arasında özel bir şekilde mevcudiyetini verdiği
gün, yani Rabbin Gününde toplanan Cemaat içinde, herkes imanlı değildir:
çok defa arasında “Tomas” da vardır.
Bu kötü bir şey değil, aksine, Cemaat tam bunu
istemelidir: kendinin içinde kendi “Tomas”’ının olması için
tüm gücüyle çalışmalıdır. Eğer “Tomas”, yani hala inanmayan
olan, Rab İsa’nın şakirtlerinin arasında ise, şakirtler
onun için İsa’nın tanıkları olabilirler; onların arasında
kendi varlığını veren Rab, yeniden, imansızlığı
imana çevirerek, kendi eserini gerçekleştirebilir. O halde, eğer Cemaatimiz
içinde inanmayan veya yüzeysel bir şekilde inanan, şüphelenen, sadece
kendi fikrini gururla öneren kişi varsa, korkmamalıyız. Cemaat, bizim
Cemaatimiz, inanmayanın veya tam bir şekilde inanmayanın yüreğinde
kendi mucizelerini gerçekleştirebileceği Rabbine olan iman ile, bu varlığı
(yani “Tomas’ın” varlığını) kabul etmelidir: Rab, imanlılar
cemaati aracılığıyla, yüreğin değişimini gerçekleştirir.
Aksine mükemmel, ideal ”Cemaat” olarak, dünyanın
gözlerinin önünde kendisini göstermek, sapık grupların özelliğidir;
nitekim onlar, “Biz saf olanlarız, hepimiz dürüstüz, hepimiz imanlıyız!”
diye söylemektedirler; ama bu tür gruplardan sakınmalıyız: onların
içinde insan kendisi ile övünür; bu gruplarda çalışan, Tanrı değil,
insandır; bunun için bu sapık gruplarda insan başkalarının
egemeni oluyor. Onlar da, hep birlikte, farkına varmadan bile insanların
vicdanlarına baskı yapıyorlar. Sapık gruplar böyledir; kapılarımızı
çalıp, bizleri en iyi ve kutsal imanın kendilerininki olduğuna inandırmaya
çalışan sapık gruplar da, onlardandır. İsa’nın göründüğü,
O’nun var olduğu Cemaatin içinde daima “Tomas” da var, yani hala iman etmeyen,
güvensizlikte olan, iman etmesi için ve kardeşlerle olan birlikte gelişmesi
için bazı somut işaretlere, başkalarının yardımına
ve merhametine ihtiyacı olanlar daima var.
Hıristiyan Cemaatlerimizin üzerine Kutsal Ruh’un
gelmesini yalvaralım öyle ki orada iman etmeyenler, kalplerinde sadece karanlığı
taşıyanlar kabul edilip Rab’den ışığı alabilsinler.
Gel, Kutsal Ruh, imanlıların kalbinde sevginin
ışığını parlat!
37.
Sekizinci gün İsa şakirtlerinin Cemaatinin
arasına yeniden geliyor, onlara varlığını veriyor; böyle
yaparak bugün de yaşayıp kutlamakta olduğumuz yeni bir litürjik günü
başlatıyor.
İsa, ilk olarak Diriliş gününde yapmış
olduklarını tekrarlıyor; aynı şekilde kendi mevcudiyetini
sunuyor, aynı şekilde kendi sözünü tekrarlıyor: “Esenlik sizinle
olsun!” Şakirtlerinin arasına her geldiğinde, İsa kendi hayatının
zenginliklerini onlarla paylaşmak istemektedir: “Esenlik sizinle olsun!”
Sonra İsa doğrudan doğruya Tomas’a yöneliyor:
“Parmağını uzat ve dokun”. İsa’nın ilk dikkatini
çeken kişi, Petrus veya Yuhanna veya başka inançlı şakirtler
değil, Tomas’dır. İsa bulunduğu Cemaatin içinde her şeyden
önce ruhun birliğinin olmasını arzu eder. Bunun için herkesin kendisini
tanımasını ister; nitekim İsa’yı, Rab olarak, ölümden Dirilmiş
olan, insan varlığına yeni anlam veren, sonsuza dek var Olan olarak
tanıyanların arasında ruhta birlik mümkündür.
O halde, İsa, Tomas’a yöneliyor. Bu olay bana cemaatimde
yaşadığım rahip tecrübesini hatırlatır. Her pazar
günü Kutsal Efkaristiya ayinini kutlarken dikkatimi özellikle gördüğüm şüphe
içinde olanlara yöneltiyorum: şüpheli, inanmayan ya da az inananlar, dolayısıyla
Rabbin varlığına, Baba’nın sevgisine sevinemeyenler, Cemaat’in
topluluğunda daima bulunur. Bunun için hem ayin kitabından okuduğum
hem de vaaz verirken söylediğim sözler, Kutsal Ruh’tan gelip bu insanların
yüreğini dokunan sözler olsun diye çalışıyorum.
Bu, bazen canımı sıkılmasına
sebep oluyor, çünkü düşünüyorum, “Burada toplanmış olan bir sürü
imanlı insan var, onlara konuşmalıyım; onların da imanda
gelişmelerini ve sevinebilmelerini hesaba katmalıyım”. Yine de, istemeden,
dikkatimi imandan uzak olanlara ya da kendilerini böyle hissedenlere yöneltiyorum.
Bu tecrübe, İsa’nın davranma tarzını anlamama yardım ediyor,
hatta: Efkaristiya ayinini kutladığımda, benim rahip olmam İsa’nın
davranma şekline bürünür. Tomas’ın da sekizinci günün toplantısının
tadına varması için İsa ilk önce ona yöneliyor. Eğer Tomas Rabbin
varlığına iman etmezse, o toplantı onun için yaşam ve kurtuluşun
bir toplantısı değil, bir yargı toplantısı olacaktır.
Kutsal Ruh’a yalvaralım öyle ki, toplantılarımızdaki
inanmayanlar imana varabilsinler, şüphe edenler, rahibin sözleri, müminlerinin
ilahileri, dua edenlerin duruşları aracılığıyla, yüreğini
imana ve Dirilmiş Rab İsa’nın sevgisine açabilsinler.
38.
Isa’nın Tomas’a söylediği sözleri tam onun
arzu ettiği sözlerdir; fakat Tomas’ın o arzusu alçakgönüllü değildi,
bilakis gururlu ve iddialı bir arzuydu, bunun için İsa’nın sözleri
Tomas’ın kulaklarına kesinlikle azarlama olarak geldiler. Tomas elini
uzatmaya, Rabbin yaralarına koymak için parmaklarını kaldırmaya
dahi cesaret etmedi: Tomas için onları görmek yeterli oldu. İsa Tomas’a,
iman etmesi için, tam beklediği işaretleri vermek istedi. İsa, bu
şakirdine karşı o kadar merhametli ki! Bizlere karşı da
o kadar merhametlidir!
İnanabilmeleri için özel işaretlerini isteyen
insanlar o kadar çok ki! Rab da bu işaretleri vermektedir! Rab iddialarımıza
eğiliyor, gururumuzun önünde bile eğiliyor: O alçakgönüllüdür.
O halde, kuşkusuzca birçok kez hayatımızda
da gösterildiği Tanrı’nın bu alçakgönüllülüğüne bakarak, öğrenmeye
ve Kutsal Ruh’tan özellikle alçakgönüllülüğün ruhunu kabul etmeye çalışacağız.
Alçakgönüllü olduğumuzda Tanrı bize gizemlerini,
büyük ve en derin gizemleri dahi açıklayabilir; o gizemler ki biz hiçbir zaman
anlamakta ne de inanmakta kendimizi yetkili saymıyoruz. O halde, biz, “Rab,
ben bu şeyleri anlamıyorum, ancak sen istersen ve istediğin zaman
anlamamı sağlayabilirsin... Ben şu anda, anlamıyorsam da, seni
seviyorum; Kilisenin hayatına katılıp senin Cemaatinin toplandığı
yere gitmeye devam ediyorum” dersek, eğer bu alçakgönüllülükle yaşarsak,
kuşkusuz Rab kalbimizi açacaktır. Tomas, inanmadığına rağmen,
sekizinci gün kardeşlerinin toplantılarına katıldı; gururlu
ve inançsız olmasına rağmen, toplantıya gitti. Bu alçakgönüllülüğü
sayesinde Rab Tomas’ın kalbini açıp ona kendini gösterdi.
Gel, Kutsal Ruh, bizleri ilahi lütfu çeken alçakgönüllülükle
donat!
39.
Tomas’ın İsa’ya verdiği cevap çok güzeldir.
O’nu gördüğü an imanla dolup bunun bir ifadesi olarak “Rabbim ve Tanrım”
diye haykırmaktadır. Tomas’ın dudaklarından dökülen bu sözler
bizleri şaşkına çeviriyor. Bu sözlerle onun yalnız İsa’nın
dirildiğine inanmakla kalmayıp, içinde daha çok derin bir imanın
doğduğunu anlıyoruz. O, İsa’nın Rab ve Tanrı olduğuna
iman ediyor. O’nu “Rabbim ve Tanrım” diye çağırmaktadır.
Bu sözleri, imanın, aynı zamanda da, sevginin bir ifadesidir; iman ve
sevgi bir arada yürüyüp hayatı doldurmaktadır!
“Rabbim ve Tanrım!”: Tomas’ın bu imanı
kuşkusuz görmesinin, kendi çabasının ve aklının bir ürünü
değil, Tanrı’nın bir lütfudur. Çünkü yalnız Baba bir insanın
kalbine böylesine saf ve güzel bir iman koyabilir; bu iman kalbini kendisi sunmakta
kılar. “Rabbim” diyerek Tomas artık İsa’ya itaat etmek, kendisini
O’na sunup O’nun arzusuna ve sözüne boyun eğmek istediğini belirtmektedir.
Tomas’ın yüreğinden fışkıran bu iman, büyük ve güzel bir
imandır; insanın aklının değil, Tanrı’nın eseridir.
“İsa ona şöyle dedi: «Beni
gördüğün için mi iman ettin? Görmeden iman edenlere ne mutlu!”
Tomas işareti gördükten sonra iman etti, fakat İncil
Yazarı birçoklarının sadece Havarilerin sözüne dayanarak İsa’ya
iman edeceklerini biliyor. Ve işte aynı bize de böyle oldu: imanımız,
imanım ve imanın, görmemizin bir sonucu değil, çünkü bizler Dirilmiş
olan İsa’yı görmedik, ancak Havarilerin sözlerine inandık ve bu iman
kalbimize mutluluk verdi, Tomas’ınkinden daha büyük bir sevinci getirdi. Tomas’ın
İsa’yı gördüğü an ki sevinci, kendisinin ne kadar gururlu ve Rabbe
karşı iddialı olduğunun farkına varmasıyla gölgelendi.
İnancımız, Dirilmiş olan Rabbe inanmamız, kendimizi O’na
teslim etmemiz, O’na hayatımızı sunmamız çok büyük bir imandır
ve bizler için çok saf bir sevinç sebebi olur, bizi bizden özgür kılar. “Görmeden
iman edenlere ne mutlu!”
Rabbe, varlığına ve tanrısallığına
olan imanımızı ilan etmemizi sağladığı için şükredelim.
O’na şükrediyoruz, çünkü yüreğimizde olan imanımız çabalarımızla
elde ettiğimiz bir sonuç değil, kendi gücümüzle kazandığımız
bir şey değil, işimizin ve iyiliğimizin ürünü değil: bu
inanç, Baba’nın bize bir armağanıdır. Sevmekte yetenekli olmayan,
Tanrı’nın büyük eserlerini görmeyi ve O’nun Hayatının gizemlerini
anlamayı bilmeyen insanın kalbine Oğlu İsa’yı gösteren
Baba’dır.
Baba, bizleri Oğlu olan İsa’ya inanmaya muktedir
kıldığın için sana şükürler olsun; bizlere de hayatımızı
sunmamızı ve ayaklarına kapanıp O’na itaat etmemizi sağladığın
için teşekkürler.
40.
İsa’nın tüm yaptıklarını bilmiyoruz;
tüm “işaretlerini” – mucizelerini - tanımıyoruz. "İsa
başka birçok mucizeler yaptı", onlar yazılmadılar:
bu mucizelerin, bu “işaretlerin” arasında İsa’nın hayatımızda
ya da yanımızda yaşayan insanların hayatında gerçekleştirdiği
işaretler de var; biz bu işaretleri etrafımızda görüp inceledik
ve sadece bize fayda getiriyorlar.
"İsa, şakirtlerinin önünde,
bu kitapta yazılı olmayan başka birçok mucizeler yaptı". İsa’nın, dünyaya, hayatımıza, etrafımıza,
ne kadar çok sevgisini saçtığını kim bilir! Biz de onu görerek,
onun tadına vararak, sevgide ve imanda geliştik.
Ancak İsa’nın, Mesih, Tanrı’nın Oğlu
olduğuna iman etmek için büyük ve yeni işaretleri görmemiz gerekmiyor:
yazılmış olanlar, insanın yüreğinde İsa’ya imanı
fışkırtmak için yeterlidir. "Bunlar, İsa’nın, Tanrı’nın
Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz diye yazılmıştır":
demek ki İsa’nın gösterdiği bu işaretler, İncillerde yazılmış
olanlar imanda durmamıza yeterlidir, başka bir şeye ihtiyacımız
yoktur, bilmem hangi başka şeyleri aramamız da gerekmiyor. Öbür dünyadan
gelen sözleri ve işaretleri almak için büyücülerin, falcıların ve
şeytanları konuşturan insanların kucaklarına kendilerini
atan insanlar bile var; bizim o taraflarla işimiz yok, zaten böyle bir şeye
ihtiyacımız da yok.
"Bunlar, İsa’nın, Tanrı’nın
Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz diye yazılmıştır": imanımızı Havarilerin tanıklığının
bulunduğu İncil’e temellendirelim; tüm Kilisenin imanda sarsılmadan
yaşayabilmesi için bu yeterlidir. Diğer belirtiler belki yararlı
olabilirlerdi, ancak onlar gerekli değil, Kilisenin temeli değillerdir:
Kilise İncillerin yazdıkları üzerine temellenmiştir.
İmanın hayatımızda olan görevi hangisidir?
"Çünkü iman ederek O’nun adıyla gerçek yaşama kavuşasınız
diye…". İman bize hayatı verir: iman ettiğimiz zaman, yani
İsa ile ve O’nun aracılığıyla Baba ile, sevgi, güven, samimiyetin
bir ilişkisini yaşayarak, O’na kendimizi teslim ederek, yüreğimizde
hayat olur, ve biz bunun farkına varıyoruz. Bunu sözlerle açıklayamayacağız...
yeter ki sevgi ve güvenle, her şeyi Baba’nın ellerine bırakarak yaşıyoruz.
Tanrı’nın hayatı yaşamdır ve konuşmalarla, kanılarla,
sözlerle değil, yaşam aracılığıyla iletilebilir. Yaşamadığımız
sürece, sözlerimiz ne kadar etkili olurlarsa olsunlar, hayatı başkalarına
taşıyamayız.
Ebedi hayatı, Tanrı’nın hayatını
yaşamak; Baba’nın kendi Oğul olarak gönderdiği İsa’ya iman
ederek, O’na güvenerek yaşamak: bizim, bu dünyadaki görevimiz, budur. Bu görevimizdir,
hem de hayatımızdaki kutsal Ruh’un işidir.
Kutsal Ruh’un sayesinde içimizde Tanrı’nın
hayatı mevcuttur: bu hayatı yaşayarak, yani İsa’nın aracılığıyla
Baba ile olan sevgi ilişkinin içinde yaşayarak, O’nun Ruh’unu yaymaktayız.
Bu yüzden bizler de, Tanrı’nın, İsa’ya iman edenlere vaat ettiği
ebedi Pentekost’ta Ruh’un yayılmasına katılıyoruz.